*12*

2.3K 203 41
                                    

Kısa bir not okumadan bölüme geçmeyelim lütfen.

Hikayenin ağır ilerlediğinin farkındayım arkadaşlar ama sonrasında finalden sonra üzerinde birkaç rötuş daha yapıp kitap yapmak istediğim bir kurgu bu hikaye o yüzden de ağır ağır ilmek ilmek örerek ilerliyorum.

Şimdi herkese keyifli okumalar ❤️


*

Kar yeniden yağmaya başlamıştı. Akşam yemeğinin ardından herkes salonda bir köşeye oturmuş Ela'nın katılacağı dans yarışması için hazırladığı koreografisini izliyordu. Hande de şöminenin karşısındaki ikili koltukta babasıyla karşı karşıya oturmuş küçük kardeşini gururla izleyenlerdendi. İşaret parmağı yanağında başparmağı ise çenesinin altında kafasına destek vererek düşünmekten yorulan başını arkaya yatırıp uyuklamasını engelliyordu. Gülümseyen gözlerinde öyle büyük bir yorgunluk vardı ki onu küçük kızının yerine daha çok Hande'yi izleyen Reşat bey görebiliyordu. Kerim'le bu kadar kötü olmaları göstermese de Hande'yi zorluyordu. Reşat bey bunun farkındaydı ama maalesef elinden bir şey de gelmiyordu. Aslında zaman zaman suçluyordu kendini. Belki de Kerim'in Hande'ye bu kadar kin beslemesine o neden olmuştu. Evlatları arasında en çok üzerine titrediği çocuğuydu Hande çünkü onu kendi gençliğine benzetiyordu. Korkusuzluğu, cesareti, olayları yönetme şekliyle Hande hep farklıydı diğerlerinden. Elinde değildi yaşlı adamın onu izledikçe gururlanıyor, konuştuğunda kızına karşı kullandığı kelimelerden hep fazla sevgi seziliyordu ancak onun bir ikizi vardı her şeyi hisseden. Onunla görünüş olarak tıpa tıp benzese de bir o kadar benzemeyen. Adam bu küçük detayı hep kaçırıyordu. Hande'nin başını her okşadığında Kerim çoğu zaman onları kenardan izlerdi. Bu görüntüler aklına geldikçe Reşat beyin kalbi düğüm düğüm oluyordu. Eski kafalığının, güç arzusunun boyadığı gözleri gerçekleri şimdi görebiliyordu. Evlatlarından biri önünde oturuyordu ama tam olarak orada değildi, Kerim'in ise nerede olduğunu hiç kimse bilmiyordu...

Hande'nin bakışları cama kaydı. Bahçenin önünden geçen arabaların farlarının yansıdığı her seferinde Hande belki Kerim geldi diye cama dönüyordu yüzünü ama gelen kardeşi değil, evlerinin önünden geçip kendi evlerine giden komşularıydı. Tüm bunları fark eden Reşat bey oğlu için geçen günlerde söylediği o kelimenin yersiz olduğunu da anlıyordu. Nerede olduğunu bilse Kerim'i kulağından tutup eve getirirdi şimdi ama ne onu arayabilecek kadar güçlüydü nede ki nerede olduğunu tahmin edebilecek kadar iyi tanıyordu oğlunu.

Ela'nın gösterisi bitti. İkizler yanında zıplayıp duruyordu. Hande, alkışlayarak neredeyse uyuklayacağı koltuktan kalkıp uykusuzluğuna direnerek kardeşinin yanına gitti ve küçük kızı kafasından tuttuğu gibi kolunun altına alıp eliyle saçlarını yüzünün üzerine getirip orada karıştırdı.

"Abla yapma ama!"

Cıyaklıyordu Ela, Hande ise onu umursamadan sırıtıyordu.

"Bizim evlatlığa bak sen meğer ne marifetliymiş."

"Ya ama abla ya!"

"Yapma yeter uğraşma çocukla" dedi Zehra, Hande'nin elinden tutup onu oturduğu kanepeye doğru yanına çekti. Hande'nin yüzündeki gülüş gergin bir ifadeyle gölgelendi. Zehra elini bırakmıyordu çünkü. Kanepeye oturduklarında eli Zehra'nın bacağının üzerinde duruyordu, onun avucunda...

Hande'nin bakışları utanç ve gerginliğin verdiği bir tedirginlikle aile fertlerinin üzerinde dolaştı. Ne annesi nede babası onlara bakmıyorlardı. Bilerek, Hande bunun farkındaydı. Ahmet enişte evlatlarıyla ilgileniyor, Ela yakınarak yüzüne gelen saçlarını tekrardan düzeltiyordu. Bir tek Leyla bakıyordu ona. Ablasından hiçbir zaman kaçamıyordu zaten. Genç kadın kocasının yanından kalkıp yanlarına geçtiğinde eğilerek Hande'nin yanağına içten bir öpücük kondurdu ve kulağına doğru kimseye belli etmeden birkaç kelime fısıldadı.

Gör Beni / GxGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin