Evet, yeni bölüm geldi. Hayal gücüm sıfırdı arkadaşlar kusura bakmayın. Aklıma hiçbir şey gelmiyor. Bu aralar başka bir hikaye düşünüyordum, bunu da düzenliyorum falan derken aklıma bir şey gelmedi. Orta yollu bir bölüm oldu. Multide partide çalan müzik var. Ferit'in partisini iki part ya da üç part yapacağım çünkü yetişmeyebilir. Her neyse umarım seversiniz. İyi okumalar! ^--^ :3
"Hadi İlke uyan artık, okula geç kalacağız."
Uyanırken duyduğum ilk cümle olmuştu. Dünkü parti bugüne ertelenmişti. Bir şey mi eksikmiş, yanlış bir şeyler mi olmuş neymiş? Dün gece Kerim ile konuştuktan sonra yurda dönmüş, uyumadan önce olanları düşünerek vakit geçirmiştim. Bir de Erva'nın soruları vardı tabii ki. O da Görkem'le yan masamızda oturuyorlardı ve olanların hepsine şahit olmuşlardı. Bu neyin sorularıydı anlamıyordum. Haliyle saatler geçtiği için geç uyumuştum. Şimdi ise uyanmakta zorluk çekiyordum. Başım ve gözlerim ağrıyordu ve gözlerim açılmamak için direniyordu. En sonunda Erva'nın yastığımı çekmesiyle başım boşta kalınca uyanıp kalkmak zorunda kaldım.
"Hadi hazırlan da gidelim, sayende yemeği de kaçırdık, bana bir kahvaltı borçlusun."
Ah borç demişken, biriktirdiğim para neredeyse bitmek üzereydi, ablamın gönderdiği para ise bankada duruyordu. Umarım paramı yeteri kadar iyi bir şekilde kullanabilirim, kimseye muhtaç olmadan. Ablamlardan da isteyemem, o da daha yeni işe başladı ve anneme bakması ve az da olsa evin kirasını ödemesi gerekiyordu. Oktay abim sağ olsun ablam ve annem için güzel, bakımlı ve İstanbul için fiyatı gayet iyi bir ev tutmuştu. Hem Oktay abimin ailesine de yakındılar, bu da iyi bir avantajdı.
Sonunda üzerimi değiştirip hazırlandığımda okula gitmek için dışarıya çıktık. Fakülteye girdiğimizde kafeteryaya indik ve kahvaltılık bir şeyler alıp oradaki masalardan birine oturduk. Bir yandan da konuşuyorduk. Bense konuşmaya dikkat edemiyor sürekli Kerim'i düşünüyordum. Şimdi onunla karşılaşınca nasıl davranacaktım, ne konuşacaktım, ne diyecektim bilmiyordum. Kalbim diyordu ki hemen atıl boynuna, affet gitsin ve ikiniz de mutlu olun. Ama mantıklı tarafım ise yaşadıklarını, onun yaşattıklarını unutmak için, sindirmem için zamana ihtiyacım olduğunu bağırıyordu. Bu konuşmayı iç dünyamda hep yapıyordum şimdi de düşünce fazlalığı yapsın istemiyorum diyerek düşünmemeye çalıştım. Ardından Erva'nın seslenmesini duydum.
"Kızım sana diyorum iki saattir, sağır mısın? Kerim ve Görkem geliyor." Ne Kerim mi geliyor?
"Merhaba kızlar." Lafa ilk giren Görkem olmuştu başımla selamlayıp gözlerimi Kerim'e çevirdim. Çekingendi biraz, eminim benim bu araya koyduğum zaman meselesi onun da canını sıkıyordu. O küçük karlama defterinde okuduklarım bile bunu kanıtlayabilirdi. Onun da pişman olduğu aşikardı.
Pişman olması da gerekliydi aslında. 4 yıl boyunca onu bekleyemeyeceğimi düşünmesi saçmaydı. Halbuki ben onu 4 yıl beklemiştim zaten, yani beşinci sınıftan sekizinci sınıfa kadar. Beni ona açılmam da saçmaydı. Beklemişsin o kadar, içinde yaşasaydın ne olurdu sanki? Hadi açıldın diyelim, ne diye kendini üzüyorsun? 4 sene beklemişsin bir şey olmamış o reddedince mi dert oldu? Evet aynen öyle oldu. Neyse küçüklüğüme veriyorum bunları, kapatıyorum konuyu.
Erva beni dürttüğünde masada dönen sohbete ortak olmam gerektiğini anladım.
"Değil mi İlke? Biz de gidiyoruz partiye?" Ha parti meselesi.
"Hı hı. Tabii gidiyoruz."
"Toygar'la mı?" Bunu soran Görkem'di. "Sana ne?" dememek için kendimi zor tuttum bir an.
"Evet Toygar'la Görkem'cim." Cevabımı verdiğimde Kerim'in gözündeki hüznü bekliyordum açıkçası. O da başkasıyla gitse ben de üzülürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
4 Yıllık Teneffüs -Tamamlandı-
ChickLitSen hiç gerçek aşkını 4 sene bekledin mi? Tam o an ki cesaretle ona açıldığında onun gitmek zorunda olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kaldın mı? Peki, tam onu unutmaya başlamışken, onun aşkını kalbinin en derinine gömmeye başlamışken onun karşına çıkt...