Umarım seversiniz, iyi okumalar. =) Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. ^—^ :3 Multi Görkem.
Kerim'den....
Bu gün pazar. Yarın yeni okuluma başlıyorum, bugünden Görkem'le İstanbul'a gidip, evi düzenlememiz ve okulu görmemiz lazımdı. İkincisi o kadar şart değil, kayıt yaptırmıştık ama olsun, görmek istiyordum okulumu. Öğlen ikide uçağımız vardı ve saat şu an.... Ne 11 mi? Ha iyiymiş ya, böyle kalkınca bir falan bekliyordum ben neyse. Kalkıp hazırlandım ve aşağıya indim.
Mutfakta Naz'ı tek başına kahvaltı masası hazırlarken gördüğümde ona abimi sordum. Abimin markete indiğini öğrendimde telefonumu televizyonun yanından alıp koltuğa oturdum ve Görkem'i aradım. Saat kaçta ve nerede buluşacağımızı anlaştıktan sonra telefonu kapattım. O sırada abimin içeri girdiğini anlatan anahtar ve kapı sesini duydum. Kahvaltımızı yaptıktan sonra abim Naz'la dışarı çıkacağını söyledi. Bunlar da hep bir dışarı merakı. Oturun evde film, izleyin sarılarak uyuyun falan. Değil mi? Ben de bir saat kadar evde takılacağımı söyledim ardından onlara kapıya kadar eşlik ettim. Böyle de vefalı bir kardeşimdir.
Onlar gittikten sonra bilgisayarımı açtım ve bütün sosyal medya hesaplarımı kontrol ettim. Erva'nın durumu dikkatimi çekmişti. İlke'nin en yakın arkadaşı olan Erva. "Canımın içi, geldiğiyle gitmesi bir oldu, canım benim İlke'm. Of ya, hayallerimiz vardı bizim halbu ki. :( " Diğer durumlarımdan bildiğim üzere Erva da bizim gibi Cerrahpaşa Tıp'taydı ve bir hafta önceden oradaki bir yurda yerleşmişti. Bu kızın bu kadar çok durum paylaşması bazen işe yarıyordu. Ne yani, şimdi İlke de İstanbul'a gitmiş, ama evine geri mi dönmüştü? Tamam da niye yaptı ki böyle bir şeyi? Bir de bu eksikti. Yüz yüze gelemeden gitmişti.
Ama bir dakika ya, onu görsem ne diyecektim ki. İlke, ben o zaman öyle demek istemedim, seni hala çok seviyorum, beni affeder misin mi diyecektim? Doğru ya ne yüzle çıkacaktım karşısına? Belki de beni çoktan unutup kendine bir yol çizmiştir, kim bilir? Yani çok çok iyi arkadaş olsak da o günden sonra aramızda tırmanılması güç, yıkılması uzun, çok uzun sürecek duvarlar vardı. Belki o kadar abartılacak bir şey değildi benim için, ama onun için öyle olmayabilirdi. O her şeyini bana anlatırdı. Aşk onun için çok saçmaydı. Birilerine aşık olmaktan korkardı çünkü aşık olduğu kişi için acı çekmekten korkardı. O bunları bana anlatırken bile ben ona aşık olduğumu biliyordum. Sırf o acıyı çekmesini istemediğim için onu kırmamaya çalışarak o gün reddetmiştim.
8. sınıfın ikinci döneminin karne gününden bir önceki gündü ve ben de bizim grupla beraber bahçede bir yerde durmuş konuşuyorduk. Ama ben bir türlü konuşmalara ayak uyduramıyordum çünkü gözümü okulun en güzel kızı, yani en yakın arkadaşım İlke'den alamıyordum. İlke ile aramız o aralar çok iyiydi. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi, onun beni arkadaş olarak görmesi canımı yakıyordu sadece. Ama bunu ona söyleyemezdim çünkü aşk ile ilgili ne zaman bir konu açsam aşkın saçmalığı hakkında zırvalıyordu. Üzüleceğinden korkuyordu. Ama ben onu üzmezdim ki. Ah bir söyleyebilseydim. Bir ara bana doğru geldiğini gördüm, yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade vardı, sanki zihninde bir şeyler ölçüp biçiyordu. Yakınlara geldiğinde beni yanına çağırdı, belli ki yalnız konuşacaktı. O kahverengi olmasına rağmen muhteşem olan gözlerini benimkilere dikti ve konuşmaya başladı.
"Sana bir şey söylemem, yani açıklamam lazım Kerim." diye söze girdi. Ne açıklayacağını açıkçası merak etmiştim. Meraklı gözlerle ona baktığımda konuşmaya devam etti.
"Ya bak, belki bunu sana söylememem lazım ama daha fazla duramadım. Çok çok çok özür dilerim. Bak bir neredeyse sekiz senedir arkadaşız, yani ben seni çok iyi tanıyorum -ki umarım öyledir- sen de beni çok iyi tanıyorsun. Ben hiç böyle şeyler hissetmemiştim. Yani senin yanındayken mutluyum, huzur dolu hissediyorum ya..."
Bir an sustu ve yere doğru bakan gözlerini gözüme dikti. O hayran olduğum gözleri yaşlarla dolmuştu. Ha ağladı, ha ağlayacaktı. Sonra devam etti.
"Ya anla işte, seni seviyorum Kerim, ama ne bileyim bu daha farklı. Aşık oldum ben sana Kerim." dediğinde gözlerinde tutmak için direttiği incilerini usul usul dökmeye başladı. O an içimde yer yer yerinden oynasa da, burnum sızlasa da, onaacılarınıdindirmekiçinsımsıkısarılmakistesemdeyapamadım. O gözyaşlarını silmek istesem de yapamadım. Bana aşık olması fikri bana iyi gelmiyordu. Bugünü çok bekledim evet ama liseyi başka yerde okuyacağım için ayrı kalacaktık, o zaman daha çok üzülecekti. Ve ben buna asla dayanamazdım. İşte bu yüzden onu kibarca reddetmek zorunda kalmıştım.
"İlke, bak dediğin gibi biz sekiz senedir beraberiz, bana karşı duyduğun sevgi herkese karşı duyduğun sevgiden ibaret. Bunun farkında değilsin belki ama beni hala arkadaş olarak görüyorsun."
"Hayır, hayır Kerim! Öyle değil, biliyorum, sana aşığım ben!" diye çıkıştı biranda.
Sözlerimin acısı ciğerime, kalbime, bütün vücuduma iğne gibi tek tek batarken, bunları söylemek o kadar zor geliyordu ki.
"Değilsin İlke, aşık değilsin. Sadece diğer arkadaşlarından daha çok seviyor olabilirsin çünkü çok yakınız seninle. Üzgünüm, olmaz böyle bir şey İlke."
Diyeceklerim bitince İlke'nin gözlerinin içine baktım. Ağlıyordu, hem de bu sefer hıçkırarak. Bu sefer bütün derim soyulup tuza batırılmış gibi hissediyordum. Kalbimin en uç noktasına kadar yanıyordum alev alev. Onun ağlaması beni kahrediyordu. Onun tek damla gözyaşı için kendimi bile feda ederdim. Ama şu an elimden bir şey gelmiyordu. Lanet olsundu. Kahroluşum devam ederken, İlke sarsılarak ağlayarak ayağa kalktı ve arkasına bakmadan koşarak uzaklaştı.
Son sözü ise "Evet haklısın, çok yakınız, belki de biraz uzaklaşmamız gerekiyordur ha?" olmuştu. İşte o zaman kendimi o kadar kötü hissettim ki şu an İlke'nin yanında olup, ona sarılıp saçlarını okşayarak sakinleşmesini sağlamak için nelerimi vermezdim.
Üzüntüden kendimi yerken arkadaşlarım beni çağırdı. Ve o gün de öyle bitmişti. İlke o kadar üzülmüştü ki ertesi gün karne almaya bile gelmemişti. Zaten ailesiyle de problemi vardı. Evde durarak daha çok üzülüyordu belki de. Ama daha sonra Erva birine söylerken duydum İstanbul'daki Oktay abisinin yanına gitmiş. Kafa dağıtmasını gerektiğini düşündüğü için diye düşündüm bende. Daha sonra ben lise için Ankara'ya gittim abimin yanına. Çünkü abim yalnızdı orada.Onun yanında kalmaya gidecektim. Dört senemi orada geçirdikten sonra da İstanbul'da bir üniversite kazandım işte.
Düşüncelerimden sıyrıldığımda saat ikiye yarım saat vardı. Yukarıya çıkıp kıyafet ve özel eşyalarımın olduğu valizimi aldım. Masanın üzerinde duran kitaplarımı, şarj aletimi, tabletimi ve kulaklığımı da alıp koydum. Daha sonra çekmecemde duran İlke'nin fotoğraflarını elime aldım, uzun uzun bakıp, öptükten sonra kitabımın arasına yerleştirdim. Şimdi hazırdım işte. Aşağıya indim, telefonumu alıp evden çıktım.
Hava alanına geldiğimde Görkem ve abimi oradaki banklardan birinde oturur halde gördüm. Yanlarına gittim ve abim benim için aldığı bileti uzattı. Teşekkür ettikten sonra yanlarına oturdum. Dört dakika sonra uçağımız inmişti biz de bavullarımızı alıp uçağa taşıdık. Daha sonra abimle uzun uzun vedalaştıktan sonra uçağa bindim. Uçak hareket etmeden annem ve babamı arayıp uçağa bindiğimi söyledikten sonra koltuğumda yayılıp uçuşun keyfini çıkarmaya çalıştım. Hoş, aklımdaki onca düşünceyle nasıl olacaksa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
4 Yıllık Teneffüs -Tamamlandı-
ChickLitSen hiç gerçek aşkını 4 sene bekledin mi? Tam o an ki cesaretle ona açıldığında onun gitmek zorunda olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kaldın mı? Peki, tam onu unutmaya başlamışken, onun aşkını kalbinin en derinine gömmeye başlamışken onun karşına çıkt...