Spider Woman Reality, Earth–3000–A, 2066
Üsde çalan alarmların haricinde etrafta koşturan ajanların ve askerlerin sesleri de ayrı bir başlama emri gibiydi. Bucky Barnes, ajanların arasından zorlukla geçerek Korteks'e geldiğinde aynı ciddiyet ve öfkeyle komutlar veren Cooper ile karşılaştı. Onu eğitenlerden biri olmasına rağmen kanında bir Barton'ın öfkesi varken onu tanımak mümkün olmuyordu.
"Ne sikim dönüyor burada?" dedi Bucky öfkeyle. "Yine mi onlar yoksa?"
"New York'talar." Dedi o da aynı öfkeyle. "Miles onlarla karşı karşıya. Empire State'de Samantha ile mücadele ediyor ama bazı ajanların dediğine göre Steve Rogers ve Clarissa Barton da oralarda."
Kendi annesinden bahsederken bu kadar duygusuz olmak istemezdi. Ancak başka çocukların anne ve babalarını öldüren bir kadını kabul edip kendisine annelik etmesine izin veremezdi. Hayatında o kadar çok anne örneğinde sonra ona anne bile diyemiyorken özellikle de...
"Diğerleri hangi cehennemde!"
"Peter, Gwen ve James; Polaris ve Astra'ya yardıma yıldızlar arasında. Bethany ve Carol'ı oraya gönderirsek kıtayı tehlikeye atarız. Seni ve babamı da gönderemem. Stephen ve Tony diğer boyuttalar ve Hope ile Scott da Kuantum Evreni'nde." Diye bağırdı Cooper.
"Yani en savunmasız olduğumuz günü resmen biliyorlardı." Diyerek gerçekleri dile getirdi. "Peki Loki?"
"Haber verdim bile,"
"Giriş kabul edildi. Loki Odinson. Miles Morales, Spider. Yenilmezler Üssü'ne hoş geldiniz."
Ancak bu mutlu bir zafer değildi. Tanrı'nın kucağında neredeyse nefes almayan çocuk herkesin soluğunu kesti ve tüm o karmaşa aniden durdu. Buradan sonrası da çok hızlı ilerledi bu yüzden. Ameliyata alındı ve üsde olmayan herkese haber gönderildi.
Gwen ve Peter gerçekten kahrolmuşken onları Tony bile teselli edemedi. Miles'ın hayati durumunun ne kadar kritik olduğunu ve belki de birkaç saati kaldığını onlara söyleyemedi. Bunu yapanların kaçtığını ve kameralara kaydedildiğini söyleyemedi. Ama tüm bunlara rağmen Gwen onun öleceğini hissedebiliyordu. Miles'ın kalp atışlarını duyabiliyordu.
Bu yüzden aklına gelen o fikri dinledi. Artık öylesine akan gözyaşlarıyla etrafa bakındı. Kimsenin kendisine bakmıyor oluşunu fırsat bilerek sessizce laboratuara doğru ilerledi. Soğuk dolabın önünde birkaç saniye duraksasa da şifreyi girmekten ve iğnelerden birini almaktan çekinmedi.
Avucundaki tüpte duran mavi sıvıyı büyük bir dikkatle son ana kadar saklayacaktı. Eğer Miles'ın rejenerasyonu kendisini kurtarmaya yetmezse de... Ona neredeyse sonsuz bir hayat verecekti.
Koridora girdiğinde, herkesin panikle ameliyathanenin kapısında toplandığını, ağlayışları ve Miles'ın düzensizleşmiş kalp atışlarını duyuyordu. Sert ve istikrarlı adımlarla ilerlemeye devam etti. Birkaç kişinin ameliyathaneye girdiğini gördüğünde içeriye yavaşça süzüldü. Bunu yapmak istemiyordu ama aklında daha mantıklı ve kurtarıcı bir çözüm yoktu artık.
Sedyenin etrafındaki doktorları sertçe duvarlara savurdu, şırınga çoktan ayarlanmıştı. Diğerleri daha ne olduğunu bile anlayamadan onu göğsüne saplamıştı. Değerlerin yükselişi aynı saniyede olduğunda Miles'ın sıçrayarak uyanışı ve anında oturur hale gelişi de onu takip etti.
"Gwen," dedi Nathaniel inanamayarak.
Sarışın kadın, gözyaşı yanağından süzülürken hissizce ona döndü. "O daha on altı yaşında," diye fısıldadı. "Onu da kaybedemem."
🕸️
Günümüz, Earth–12
Elimdeki çöreğin son lokmasını da yedim ve maskemi kapattım. Güneş batıyordu, her zaman oturduğum –en azından kendi evrenimde– çatımdan o ışığı izliyordum. Savaştan önceki Queens gibi görünüyordu. Sanırım yüz iki yıl öncesi oluyordu en son böyle oturabildiğimde. Evliliğimden dört, süper asker serumundan iki yıl öncesiydi. Babamı dinlemediğim için pişman olduğum tek kısım, savaşa bu kadar erken atılmaktı. Hayatımı daha fazla yaşamalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Örümcek Kadın Gerçekliği
FanfictionKollarımı hareketsiz bedenine daha sıkı sardım. Dakikalar önce, her şey bitmişti. Kaybetmiştik. Beraber kaybetmiştik. "Sana gelme demiştim. Neden?" dedim bağırarak. Beni duyacak kimse kalmamıştı. "Neden o inadını bırakmayıp geldin?" Neredeyse tamamı...