Spider Woman Reality, Earth–3000–A, 2023
Derin bir iç çekerek elindeki dosyaları masaya doğru fırlattı. Şakaklarını sertçe ovuşturuyor ve bunların mantığını zihninde tekrardan tartıyordu. Gözünün önünde her şey kronolojik olarak bile sıralanıyor olsa da, birinin sonraki adımını takip etmek ona göre değildi.
"Hey, tatlım?" dedi kapı pervazındaki Peter. Onun arkasında da her zamanki gibi James vardı ve biraz endişeli görünüyordu. "Gelebilir miyiz?"
"Neden soruyorsun ki? Tabi ki." Dedi yüzünü buruşturarak gülerken.
"Eğer odaya izinsiz girersek derimizin yüzülmesinden başlayarak her adımını söyleyen bir yapay zeka tarafından uyarıldık." Dedi Capella göz devirerek girerken. Önündeki erkekleri ittirerek hızla içeriye girdi. elindeki kadehleri ve alkolleri masaya özenle dizmeden önce tüm dosyaları yere ittirdi. Gwen'in iç çekişini duysa da sadece güldü. "Sızlanma, Stark."
"O dosyaları yazıcıdan çıkarttırmıştım,"
"Niye? Jarvis'in fişi mi çekilmişti?"
Herkes ona, Jarvis'in bir fişinin olmadığını anlatmak istedi. Ancak Jarvis'in ne olduğunu anlatmak bile en az on yıllarını almıştı zaten. Bu işkenceyi yeniden kendilerine yapamazlardı. Bu yüzden masada yerleştiler.
"Kendine yüklenmene gerek yok." Diye başladı James. Kadehini tekledi ve yenisini doldurma zahmetine girmedi, birazdan herkes şişeleri başına dikecekti nasıl olsa.
"Yıldönümü geliyor," diyerek hatırlattı Peter. Kendisine olan sert bakışlara gözlerini devirdi. "Ona tek bir söz bile söylemeye hakkım yok nu yüzden. Bana öyle bakmayın."
"Biz de kadeh tokuştururuz o zaman." Dedi Capella omuz silkerek. Bir an için, kelimeyi doğru yerde kullanıp kullanmadığını düşünerek duraksadı ve kaşlarını çattı. On yıldır Midgard'daydı ama hâlâ bazı şeylerde gerideydi ve bu da normaldi.
"Doğru söyledin, hayatım." Dedi James gülümseyerek. Ona uzanıp ufak bir öpücük verdi.
"Iy," diye mırıldandı Starklar. Ama sonra birbirlerine döndüler, güldüler ve kısa bir öpücük verdiler.
"Iy," diye onları taklit ettiler.
Gecenin kalanı, gerçek olamayacak kadar sıcak ve özeldi.
*
Günümüz, Earth–12
İrkildi. James, ilk başta neler olduğunu anlayamadı ve korkuyla sıçması da tamamen bir refleksti. Ancak her zaman onunla olmuş refleksleri bu durumda ortaya çıksaydı, omzunda uyuyakalmış kadına ne olacağı bilinmezdi. Neler olduğunu takip edebilmek için bakışlarını etrafta gezdirdi. Koltukta olan esmer kadın, burnunun ucuna düşmüş gözlüğünü endişeyle ittirerek ona baktı, kitabını bırakmak için ondan gelecek hareketi bekler gibiydi.
"James, iyi misin?"
"Yaşıyorsun," dedi uyuşuk bir gülümsemeyle. Hâlâ gözleri bayık bakıyor ve uyumaya devam etmek istiyordu. "Merhaba Bett."
"Diğerleri de yaşıyormuş," diye fısıldadı ona doğru. Ortamın loş oluşu ve camdan da göründüğü kadarıyla gece saatlerine girilmiş olmasıyla bu kadar sessizliğin nedenini anladı. Ne hissetmesi gerektiğinden emin değildi. Başka kimlerin olduğunu merak ettiği için gözlerini etrafta gezdirse de, Loki haricinde kimseyi göremedi. "Loki öyle düşünüyor en azından."
"Hiçbirimiz tam olarak masum değiliz ama yaşıyoruz. Ne düşünmemi beklerdin?"
Camın önünde duruyor ve parlayan Ay'ı izliyordu. Aslında ne kadar dalgın ve yorgun olduğunu biliyor olsalar da böyle bir tahmini kurcalamaktan başka şansları yoktu.
"Elizabeth de yaşıyor mudur?" dedi Bethany bir an için umutlanarak. Loki'nin onu tanıyacak kadar dünyada kalmadığını ve yaşamadığını hatırladığında ekleme ihtiyacı hissetti, James ise gözlerini kaçırmakla yetindi. "Elizabeth Strange, Yüce Büyücü. Ruh taşını almak için kendisini feda etti. Tabi pek... kullanamamışız ama."
"Onurlu bir savaşçı olduğuna eminim ama ruh taşından bahsediyoruz. Onu bırakacağından emin olmak mümkün değil." Ilımlı bir tonda kalıyor olsa da, onun üzüldüğünü biliyordu. Bilekliğinin duygularını bastırmak için ne kadar çalıştığı parlayışından belliydi. Bu yüzden konuşarak onu daha fazla üzmek istemedi.
James, kadının iki büklüm yatmasını istemediği için bacaklarını dizlerinin üstüne çekti ve onu yavaşça koltuğa doğru uzandırdı. Kendisi de her ne kadar uyumaya devam etmek istiyor olsa da aklı sürekli babasındaydı. Buradaki herkesin aklının orada olduğunu da biliyordu.
"Araştırmalardan bir şey çıkmış mıydı?" diye merakla sordu Bett.
İki adam da başını olumsuzca salladı. "Geri döndükleri an yeniden saklanmış olmalılar. Nerede ya da nasıl bir yerde olduklarını anlamaya çalışıyor olmalılar. Onlar için de zor."
"Biz şanslı bile sayılırız." Dedi James. "Nathaniel, Bucky, Gwen ve Peter bizsiz devam ettiler. Sen muhtemelen burada var olduğun için sorun olmamıştır. Öldüğün yer..."
O devam edemediğinde Bethany kırıkça gülerek omuz silkti. "Biliyorum. Birkaç metre ileride ölmüş olmam lazım. O evrendeki her şey buradakinden çok farklı ve zihnim uyum sağlayamıyor."
"Ya diğerleri yine aynıysa. Babam, Clarissa, Samantha, Maximofflar... Thor'u söyleyemiyorum bile." Bir an için her şeyin onlar için aynı olduğu düşüncesi onu titretti.
"Bu sefer olmaz." Dedi Loki sert bir ifadeyle ona dönerken. "Artık daha güçlüyüz. Onları yenecek her şeyi biliyoruz. Çoklu evreni tanıyoruz. Bir kez daha kaybetmeyeceğiz."
"Savaşmak istemiyorum."diye mırıldandı kadın. "Artık yoruldum. Öldük ve yine mi savaşacağız?"
"Gerekirse," diyerek önüne döndü sadece.
Ama kimse savaşmak istemiyordu. O kadar kaybedişten sonra... Artık değil.
Bir kez daha kaybetmeyeceklerdi.
*
Sabahın ilk ışıklarını geçmiş dahi olsalar güzel bir sabahı hemen bitirmeyeceklerdi. Dördü de mesleki deformasyon sayılabilecek şekilde az uyurdu. Gwen de kısa uykularından birini almıştı ve kesinlikle yetmişti. Bethany ile beraber kahve içiyor ve enerji akışlarını takip ederek kendilerinden habersiz birisinin gelmiş olup olamayacağını kontrol ediyorlardı.
"Siz diğer evrenliler hiç uyumaz mısınız?" diye homurdanarak gelen Clint'e hiçbiri bakmadı. En az onun kadar uykulu olan Sam de aynı şekilde söyleniyor ve makinden kahve almaya çalışıyordu. "Hiç gelen giden var mı bari?"
Üçü de Bethany'e başlarını çevirdiler ve onarlın fark etmesini beklediler. Ama iki adam da kelimenin tam anlamıyla balık gibi bakıyorlardı. Loki, gözlerini devirerek okuduğu sayfayı çevirdi ve büyüsüyle ona birer fincan kahve koydu. "Siz salaklar ayıldığınızda yeniden konuşalım."
"Onlar Clary ve Sam gibiler." Dedi Bethany bir an için geçmişe dalarak. Mutlu ve savaşsız yıllar... "Ve artık onları böyle bile çağıramıyorum."
"Boş umut vermeyi sevmem ama Bett, bence değişmiş olabilirler." Dedi Gwen konuşmakta emin olamayarak. Eski Avengers, onun dostlarıydı ve en kötü hallerini bile görmüştü. Yeniden en iyi hallerine dönüp dönmediklerine emin olmaları mümkün değildi. Onu umutlandırmak istemedi.
Gülümsemeye çalıştı. "Umarım," gözü ekrana kaydı. "Sanırım yakınlarda biri var."
"Neresi?" dedi Gwen merakla.
"Burası."
Bakıştılar. Burada ölmüş fazla kişi yoktu. Sadece Bethany ve...
"Birisi Pepper'ın neden yatak odamda olduğunu açıklayabilir mi?" dedi Tony bıkkın bir tonda gelirken. Onun arkasından da sinirle gelen kişi Pepper'dı. Ama o... Farklı görünüyordu. "Kocası olduğumu iddia ettiği kısmını görmezden gelerek."
"Ama sen zaten kocamsın!" dedi kadın inanamayarak. "Ne biçim bir oyun–"
Kendisine bakan dörtlüyü gördüğünde kaşları rahatlamışlıkla indi ve gülümsedi. "Sonunda gerçekten. Bir an sandım ki–"
Gwen, hıçkırırken ona sarıldı. "Anne,"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Örümcek Kadın Gerçekliği
FanfictionKollarımı hareketsiz bedenine daha sıkı sardım. Dakikalar önce, her şey bitmişti. Kaybetmiştik. Beraber kaybetmiştik. "Sana gelme demiştim. Neden?" dedim bağırarak. Beni duyacak kimse kalmamıştı. "Neden o inadını bırakmayıp geldin?" Neredeyse tamamı...