beauty & grace

16.3K 1.7K 906
                                    

İnsanlara çarpmamaya özen göstererek koşarken bir yandan da en son ne zaman kullandığını hatırlamadığı otobüs kartını çantasının içinde bulmaya çalışıyordu. Genel merkezde yapılacak olan toplantıya her an geç kalabilirdi, hatta kalmış bile olabilirdi. Daha fazla paniklememek için saati kontrol etmeyi reddediyordu.

Hiçbir şekilde taksi bulamamış olmanın verdiği ve tam olarak hangi otobüse binmesi gerektiğini bilmemenin ona kattığı sinir, o anda hayatını zorlaştırmaktan başka hiçbir şeye yaramıyordu. İçinden bildiği bütün küfürleri sıralarken bu hayatta hiçbir şansı olmadığına kanaat getirmişti. Üstelik bu mesleği seçerken kimsenin onu durdurmamış olması daha çok sinirlenmesine sebep oluyordu. Her geçen gün biraz daha yaptığı işten bunalırken kötü hissetmemek elinde değildi.

Kafası düşünceleri yüzünden karmakarışık bir şekilde koştururken bir arabanın art arda kornalar çalmasıyla istemsizce durdu. Sahibinin saygısız olduğunu düşündüğü arabaya kaşlarını çatarak bakarken ona taraf olan camın inmesi ve deltanın sırıtarak eğilmesiyle gözlerini devirerek derin bir nefes aldı.

Onunla tanıştığından beri anlamsız yerlerde, zamansız mekanlarda karşılaşıp duruyorlardı ve bunu neye bağlayacağını bilmiyordu. Hayatına almak için çok uğraştığı birinin ondan habersiz bir şekilde hayatına girmesi de cabasıydı. Dönüp dolaşıp sürekli bunları sorguluyor, ona karşı hissettiği çekimin, onu görünce içine dolan binbir türlü hislerin sekteye uğramadan devam etmesinin sebebini merak ediyordu.

Önceden dikkatini çekmeyen şeylere dikkat ettiğinde farkettiği bazı şeyler de aklını karıştırıp duruyordu. Jungkook ile düşündüğünden daha çok bağlantısı ve ortak noktası vardı.

Deltanın sert ve keskin yüz hatlarını yumuşatan bir gülümseme sunduğunu gördüğünde, midesi iki el tarafından sıkılıyormuş gibi hissetti. Neredeyse onu gördüğü için mutlu olmuş, dün geceden beri üstünde olan gerginliğini bir kenara bırakmasına sebep olmuştu.

"Nereye koşturuyorsun Müdür Bey?" omega nefeslerini düzene sokmaya çalışırken ona seslenme şekline birkaç saniye kaşlarını çattı, ses tonu düşüncelerinden sıyrılmasını ve nasıl bir durumda olduğunu tekrar farketmesini sağlamıştı. Yeşil ışığın yanmasına kaç saniye kaldığını kontrol ettiğinde tekrar bastıran telaşla derin bir nefes aldı. Her ne kadar onunla karşılaşmak hoşuna gitse de, bunun için zamanı yoktu.

"Geç kaldım, daha sonra konuşuruz." delta hiçbir şey demeden omeganın dağılmış saçlarını, koşmaktan kızarmış yanaklarını izledi. Önündeki manzara keyfini yerine getirirken gözlerini kırpıştırarak ona bakan Taehyung'a gözlerini dramatik bir şekilde kırpıştırarak karşılık verdi. Onun etrafında, onun hareketlerine uyum sağlamayı ve onun gibi davranmayı oldukça seviyordu.

"Araban nerede?"
"Hala tamirde."

Jungkook'un yüzüne geniş bir gülümsemeye yayılırken Taehyung sorgulayan gözlerle onu izliyordu, zaman kaybettiğinin farkındaydı fakat onu öylece bırakıp gitmek de istemiyordu. Deltanın yanından ayrılmak her seferinde, her karşılaştıklarında biraz daha zor geliyordu.

"Atla."
"Ne?"

Jungkook uzanıp şoför koltuğunun yanındaki koltuğun kapısını açtığında Taehyung istemsizce geriledi. "Arabaya bin, bırakayım seni." hiçbir şey demeden önce onun için açılan kapıya, sonra da beklenti dolu gözlerle onu izleyen deltaya döndü. Jungkook boş koltuğun üstüne birkaç kere vurdu. "Neyi bekliyorsun?"

Taehyung yanaklarını şişirdi, binip binmemek arasında gidip geliyordu. Binseydi, Jungkook gibi kokan arabadan çıkmak istemeyecek, onun yanından ayrılmakta zorlanacaktı, biliyordu. Fakat binmeseydi, kesinlikle geç kalacaktı.

twin flamesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin