masquerade

16.3K 1.8K 978
                                    

Gri işlemelere sahip maskenin şimdiden verdiği rahatsızlığı görmezlikten geldi ve derin bir nefes aldı. Buraya geldiği için pişman olmak üzereydi. Arkasına yaslanıp ellerini pantolonuna sıkıştırmadan hemen önce, ceketinin önündeki tek düğmeyi hızlıca açtı. Göz ucuyla birbiriyle sohbet eden arkadaşlarını kontrol ettiğinde neredeyse gülecekti. Bu maskelerin onları gizlediği falan yoktu, burnuna baskı yapmaktan ve yüzünü kaşındırmaktan başka hiçbir işe yaramıyordu.

Bakışları büyük salonun her yerinde hızla dolaştı. Yan taraflarda üst kata çıkan merdivenler, geniş ve yüksek tavan, büyük ve görkemli avizeler, ortaya serilmiş kırmızı halı... Her şey fazlasıyla gösterişliydi.

Düşündüğünden daha büyük ve daha kalabalık olduğu aşikardı fakat hiçbiri ilgisini çekmiyordu. Buraya gelmesinin tek bir sebebi vardı ama zaman geçtikçe yanıldığını ve iç güdülerinin onu hayal kırıklığına uğrattığını düşünmeden edemiyordu.

"Açık büfeye gidiyorum." gelen cümlenin hemen ardından yanında ayaklanma hissettiğinde kafasını Namjoon'a çevirdi. "Ben de geleyim bari, Jungkook sen geliyor musun?" delta cevap vermeye tenezzül etmeden kafasını olumsuz anlamda salladı ve birkaç saniye arkadaşlarının duvarın köşesine dizilmiş ve çeşitli şeylerle donatılmış masalara doğru uzaklaşmasını izledi.

Koskoca mekanda, oturan ve halinden memnun olmayan tek kişi kendisi olabilirdi. Bazı tanıdık yüzler görmüştü, bir yerlerden tanıdığı fakat maske yüzünden tam olarak kestiremediği yüzlerin hepsini tek tek incelemekten kendini alıkoyamamıştı. Aradığını bulamamanın verdiği his daha da canını sıkarken buna neden bu kadar kafayı taktığını da hala çözemiyordu.

'Görmen lazım, sen sadece bakıyorsun.'

Deltasına göz devirdi, şu sıralar en çok yaptığı şey buydu. Her şeyin onun suçu olduğunu ve takıntılı bir manyağa dönüştüğünü düşünüyordu. Dediği şeyi görmezlikten geldi, burada olma sebebi hala mantıksız gelse de içten içe onu görmeyi umut ettiğinin farkındaydı. Oturduğu yerde daha da kaydı ve gözlerini kapattı.

Her şeyi, herkesin sesini tek tek ayırt edebilecek kadar net duyuyordu. Birileri ayaklarını yere sürerek yürüyordu, birileri sandalyeleri sertçe çekiyordu, birileri hararetle tartışıyor ve birileri kesinlikle öpüşüyordu.

"Bunların hiçbirini yemek istemiyorum ben."

Arkada çalan hafif melodiyi, insanların kahkahalarını ve uğuldamalarını tamamen gölgede bırakan bir ses tonu duyduğunda kaşlarını çatarak gözlerini açtı. Her zaman duyduğu bir ses tonu değildi fakat yıllardır ezbere biliyormuş gibi aklına kazınmıştı. İstemeden odaklandığı sesin kıkırdamaları bir kere daha kulaklarını doldururken yüzüne bir gülümseme yayıldı.

'İşte şimdi oldu.'

"Jimin'e bak sen, kimleri tanıyormuş." yayıldığı yerde oturuşunu düzeltirken kendi kendine mırıldandı. Jimin sayesinde müdürü tekrar görebilecek olmasını tesadüflerle bağdaştırdı, daha ilerisini düşünmeye cesaret edemediği gibi zaten karmakarışık olan düşüncelerinin daha da birbirine girmesine müsaade etmek istemiyordu. Ağır hareketlerle arkasını dönüp bütün kalabalığı hızla inceledi, sesini duyabiliyordu, burada olduğunu hissedebiliyordu ama onu göremiyordu.

Tadını beğenmediği kurabiyelerin ağzında bıraktığı tadı gidermek için elindeki kadehi su gibi içen Taehyung, beklemediği bir anda karnına yumruk yemiş gibi hissettiğinde öksürmeye başladı. "Tae? İyi misin?"

Nefeslerini düzene sokmaya çalışırken sırtına hafifçe vuran Seokjin'e kafasını sallayarak karşılık verdi. Biri onu çağırıyormuş gibi geldiğinden istemsizce herkesi inceledi. Biri ona sesleniyormuş, bir yerlerden sesler geliyormuş gibiydi fakat hem zihni hem de kulakları bunu kanıtlayacak bir faaliyet göstermiyordu. Kanı çekiliyormuş gibi tüyleri diken diken olmuştu.

twin flamesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin