13. Bölüm

165 26 20
                                    


Tansiyonu ve kan şekeri düşen Işıl bayılmıştı. Kızının önceki hâllerinden tecrübeli olan Yücel onu kucaklayıp kanepeye yatırdı. Ayaklarını kalp seviyesinin üstüne kaldırıp bacaklarının altına minderlerden destek yaptı.

"Işıl. Kızım?"

Işıl gözlerini açtı. Yarı uykulu bakıyordu. Kuruyan dudaklarını yaladı.

Yücel yatak odasına gidip tansiyon aletini getirdi. Aleti Işıl'ın kolundan geçirip kayışını sıktı. Düğmeye basıp mutfağa gitti. Buzdolabından yoğurt kâsesini çıkardı. Bir kaşık yoğurt aldı; ılık su ve tuz ile bir bardakta karıştırdı. Salona geçti. Akıllı alet tansiyonu çoktan ölçmüştü. Sonucu tahmin ediyordu, ama emin olmak için aletin ekranına baktı.

"8'e 5. Oo! Çok düşük. İç şunu hadi."

Işıl'ın başını kaldırdı. Bardağı dudaklarına dayadı. Tuzlu ayran hiç şaşmaz hemen etkisini gösterirdi. Işıl ayranı yudumladıkça, kara halkalarla çevrili içine kaçmış gözleri açıldı. Gerilen dudakları büzüşüp toplandı. Böylelikle, bir kafatasının durağan sırıtışını andıran korkunç ifade yüzünden uçup gitti. Elmacık kemiklerinin altındaki birer lokmalık yanakları solgun mordan pembeye döndü.

Başını kaçırmaya çalışan Işıl, "Yeter," diye inledi.

Yücel bardağı onun başını kaçırdığı yöne götürdü.

"Bitsin kızım."

Suratını buruşturdu Işıl.

"Çok tuzlu."

"İyi işte bak, çenen de gözün de açıldı."

Işıl yanı başındaki şefkatli adama baktı. Gözlerini açıp kapattı. Doğru gördüğünden emin olmak istedi. Sanki annesi konuşuyordu. Dikkatlice baktı.

"Baba?"

"Hı?"

"Solkar'ı bulalım."

"Bulacağız tabii. Bizden kaçamaz."

Işıl gülümsedi.

"Yapamaz o dışarıda bi başına."

Aklına minik hâli geldi. O soğuk sonbahar akşamında aç ve üşümüş bir yavru kedi... Biraz sıcaklık ümidiyle nasıl da yanaşıyordu insana. Kütüphanedeki çalışma odasının camının önüne onu bırakan kızı düşündü. Buğulu camın arkasındaki bulanık görüntüsüyle zayıf esmer kızı...

"Baba?"

"Ne?"

"O gün Solkar'ı bize annem mi getirdi sence de?"

"Annen mi?"

Işıl'ın burnunun ucu kızarmıştı. Bu öncüden sonra beklenen gözyaşları gecikmeden aktı.

Yücel'in de gözleri doldu. Burnunu çekti. Bir şey söylemedi. Konuşsa o an sesi titrerdi. Tansiyon aletini bir kez daha çalıştırdı. Alet Işıl'ın bileğini bir süre sıktıktan sonra adım adım gevşedi.

"10'a 7. İyi. Çıkmış. Kalk bir iki lokma da bir şey ye, hadi."

Işıl Solkar'ın fotoğraflı kayıp ilanını komşuların kurduğu söyleşi grubuna koymuştu. Fotoğraf akşam çekildiği için Solkar'ın gözbebekleri kocaman iki siyah bilyeyi andırıyordu. Gözlerinde derin bir mana gizli gibiydi. Instagram'da takip ettiği ünsüz bir yazarın, hakkında bölümünde yazdığı şu cümleyi anımsatıyordu Işıl'a: 'Felidae kâinatın sırrına şükrü sema vakıf iken bunu idrake namüsait çamur-u hikmete dillendirse neye yarar?'

Cennette de Kütüphane Var mı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin