6. Bölüm

259 36 26
                                    

Işıl telefonda market kuryesine ev adresini tarif etmeye çalışıyordu.

"İki tane B blok var. Siz yanlış yerdesiniz. Evet, aynı site... Diğer kapıdan giriş yapın. Doğru. Pastaneyi geçince hemen sağda... Hıh, gördünüz mü? Tamam."

Işıl telefonu kapatırken, camın dışındaki güvercini içgüdüsel bir iştahla bir süredir süzen Solkar koşup cama çarptı. Güvercin, daha o cama vurmadan uçup giderken Solkar yalancı bir sevimlilikle kuşun ardından mırıldandı.

Bu ani hareketlilikten ürken Işıl, "Yavaş ol oğlum," diye uyardı Solkar'ı. Batıla rağbet etmese de içinden de seviniyordu bu kuş kovalama işine. Serçe, saksağan, güvercin olsun Solkar'ın kuşları eve yaklaştırmaması, Işıl'ın bir tür güven duymasını sağlıyordu.

Eve kuş girmesi endişesi, altı yıl kadar önce, annesinin hastalığında yer etmişti Işıl'da. Mavi bir muhabbet kuşu camla kapattıkları balkonun o an tek açık tarafından balkona girip ötmeye başlamıştı. Evcil, korkmuş ve yorgun bu tanrı misafirini içeriye almış, hava deliği açtıkları bir karton kutuya koyup bir süre beslemişlerdi. Tedavisi devam eden Leman'ın baş dönmesi, apartman ilan panosuna kuş için astıkları kayıp ilanına yanıt aldıkları günün ertesinde başlamıştı. Başta vertigo sanılan bu baş dönmesi sonra anlaşılacağı üzere pek de hayra alamet olmayacaktı.

On beş yıl boyunca oturdukları eve daha önce hiç kuş girmemişti. Sular durulduktan sonra, altı yıl boyunca da girmeyecekti. Fakat aile için çalkantılı geçen o sıkıntılı aylar boyunca eve ikinci kez kuş girmişti. Bu seferki kuş bir güvercindi. İçerisi havalansın diye açık bırakılan salon penceresinden içeriye girmişti. Sandalyenin arkalığına tünemiş ve hemen oracıkta sulusepken hacetini gördükten sonra gerisin geri uçup gitmişti.

Hayvanları çok sevmesinden de kaynaklanan sempatik yaklaşımla Işıl'ın kuşları uğursuzlukla yaftalaması söz konusu olmamıştı. Fakat pır yürekli bu bir lokmacık canlıların belli ki bildikleri ya da anlatmak istedikleri bir şey vardı. Leman salon penceresinden giren güvercinden iki gün sonra hastaneye kaldırılmıştı. İster tesadüf denilsin ister değil, vefatından önce son kez kaldırıldığı hastanedeki odasının pencere önünde bu kez bir kırlangıç yuvası bekliyordu Leman'ı. Kırlangıçlar nöbeti devralmış, yoldaşlıklarına ihtiyaç duyma ihtimali artan hasta bedenin ruhunu onlar kollamaya başlamışlardı sanki.

Hasta evine giren kuşların niyeti bir yana, her ne kadar elçiye zeval olmaz ise de Solkar'ın onları pencere önünden, balkon korkuluğundan kovalaması Işıl'ı psikolojik olarak rahatlatmıyor değildi.

Kuş kovsun, karasinek yakalasın veyahut gölge kovalasın... Evdeki asayişi üzerine görev edinen Solkar, bazen akşamüstü bazen gece yarısı kalkar ve evde teftişe çıkardı. Odalardan birinin kapısı önünde durur, içeriye boynunu uzatır ve yatakhane teftişine çıkmış bir yatılı okul müdürünün kuşku dolu deneyimli gözleriyle odayı kolaçan ederdi. Bir şeyden şüphelenecek olsa içeriye girer, tehlike arz edecek bir şey bulamadığı takdirde bir diğer odaya geçerek teftişe oradan devam ederdi.

Işıl, Solkar'ın işinin ehli bu bilmiş memur hâllerine güler, bir yandan da bu minik kahramanın ailesine duyduğu koruyucu tavır karşısında duygulanmaktan kendini alamazdı.

"Solkar," dedi Işıl. "Sakın kuş kardeşlerin peşinden aşağıya uçmayasın."

"Egh egigh."

"Tamam, gitti işte... Abartma."

Diyafonun zili çaldı.

Yücel yanıt düğmesine bastı.

"Evet?"

Cennette de Kütüphane Var mı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin