13- git

5.3K 527 96
                                    

korkuyordum.

hiç kazanmadığım bir oyunu baştan başlatmak isterken abimin yapacakları beni dibe çekiyordu.

tüm gece gözüme uyku girmemiş ve dağınık saçlarımla okula gelmiştim. dünden eser yoktu halimden, günüm günümü tutmuyordu ya deli oluyordum.

sınıftakiler beden dersi için salona inerken onların aksine arka bahçeye geçmiş ve kimsenin olmadığı çardağın en köşesine sinip oturmuştum.

hocaların bilerek uğramadığı ve herkesin derste olduğu bu saatte sigaramı çıkarıp yaktım, kafamda binbir ses yankılanıyordu.

"naber kaçak!" çardağın girişinde duyduğum ve tüm dertlerimin baş kahramanı olan sesle kafamı kaldırdım, yine gelmişti. ondan her kaçındığım anda burnumun dibinde bitmesi gerekiyor muydu gerçekten!

uzun bacaklarını saran siyah kotunun cebinden paketini çıkarıp yanıma yaklaştı. saçları gittikçe uzamış ve ensesinde küçük bir at kuyruğu şeklinde toplamıştı. kulak kenarlarından çıkan tutamlara dokunma ve onları yerine iliştirme isteği çöktü içime, yapamadım.

"niye derste değilsin?" dedi yanıma iyice kurulup yaktığı sigarasıyla geri yaslanırken.

cevap vermedim, sadece omzumu silkip gözlerimi üzerinden çektim.

"jiwon-" dedi tereddütle, artık yanımda konusunu açmaktan mı korkuyordu- o yüzden mi böyle ikilemliydi sesi. o gözlerini kaçırarak sigarasına sığınırken "sabah mesaj attı." dedi.

yüreğim sıkıştı, gerçekten dediğini yapacaktı?

"akşam buluşmak istediğini yazmış, sevinmeli miyim yoksa yeni bir dayak merasimine mi gidiyorum lixie?"

hyunjin jiwon' un onu hiçbir zaman iyi bir şey için çağırmadığını önceki deneyimlerinden gayet net öğrenmişti, her şeyin farkında olsa da aptalca onu sevmeyi de bırakmıyordu.

"seni kandırıyor." buz gibi sesim beni bile şaşırtsa da istifimi bozmadım, sadece hyunjin göz ucuyla yüzüme baktığında "gitme." dedim.

güldü, "gideceğimi biliyorsun-"

"biliyorum!" diyerek kestim sözünü. "ama gitme, lütfen."

sahte gülüşü sönerken başını eğip saatiyle oynamaya başladı.

"bu kadar ısrar ettiğine göre beni neden çağırdığını da biliyorsun- söyle."

ne zaman dolduğunu fark etmediğim gözlerimle hızlıca elimdeki izmariti atıp burnumu çektim.

dopdolu hissediyordum.

"söylesem de-" dedim titreyen sesimle. "bana inanmayacaksın ki, her zaman olduğu gibi ona gideceksin."

başını salladı ve bana bakmadan "gideceğim." dedi.

hıçkırmamak için kendimi sıkarken kıpkırmızı yüzümle "aptalsın, aptal!" diye bağırdım.

çıkışımla irkilse de sadece kafasını kaldırıp ayaklanan bedenime bakmıştı.

"ufacık bir aralık kapı bırakmıyorsun bana, ne için?" omzundan itip gözlerime bakması için ona eğildim.
"seni sikine bile takmayan biri için!"

yanaklarımın ıslandığını hissediyordum, boğazım sızlıyordu. hyunjin bana kırgın gözleriyle bakarken tuttuğum omzunu bırakıp geri çekildim ve yaşlı gözlerimi umursamadan "git!" dedim.

"bu gece git ve asıl gerçeğinle yüzleş-" işaret parmağımı tehditkarca ona salladım. "ama sakın hâlâ senin için bir hiçken bana dönme, sakın hwang hyunjin!"

onu arkamda bırakıp çardaktan çıktığımda anında pişman olmuştum.

bir şekilde yine bana dönmesini istiyordum.

🌙

🌙

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
l'enfer. hyunlix✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin