" Dur." Dedim beş dakika kadar çekiştirildikten sonra. Dediğimi duymamış gibi çekiştirmeye devam etti. Kolumu hızla çekip bir daha söyledim.
" Dur dedim!" Pes edip durunca gözlerini kapayıp derin bir nefes aldıktan sonra açtığını gördüm.
" Hayır, bunu şimdi konuşmayacağız." Dedi kararlılıkla. Beklenmedik cümlesi karşısında söyleyebileceğim bütün kelimeleri yuttum. Aklımı mı okuyordu?
" Ne o, yoksa akıl okumak içinde bir makine mi icat ettin?" Kollarımı göğsümde bağlayıp çenemi dikleştirdim.
" Ne düşündüğünü anlamaya çalışmıyorum bile. O kadar kolay okunuyorsun ki." Başını hayretle salladı. " Az önce olan şeylerin ne olduğunu bilmek istiyorsun. Onu kurtarmamın gerçekten bir yolu olup olmadığını. Bütün bunları neden yaptığımı. Neden baban için böyle şeyleri yaptığımı. Neden yanında olduğumu bilmek istiyorsun. Sana şuan söylebileceğim bir şey yok. Sabretmek zorundasın."
Konuşmasının yarısında zaten ikna olmuştum. Benim düşündüklerimi benden iyi anlayabilmesi beni sinir etmişti. Hayatım boyunca ne istediğimi ne hissetriğimi bilen biri olmamıştı. Şimdi hissediyordum işte. Değerli olduğumu hayatımda ilk kez hissediyordum. Dayanamayıp kollarımı boynuna sardım. Elleri otomatik olarak belimde yerini alırken sanki mümkünmüş gibi daha da sıkı sardım. Anlık bir dürtüyle sarıldığım boynuna bir öpücük kondurdum. Kollarımın altındaki bedeni gerildi ama bu sefer geri çekilmedi. Aksine bir süre sonra gevşedi ve elleri belimde beni de rahatlatmak istercesine dolandı.
Yavaşça geri çekilip " Hadi, yola devam edelim." Dedim. Elini tuttum. Yürüyecekken beni durdurdu ve kendine çekerek alnımdan öptü.
" Şimdilik bununla idare et." Dedi gülümseyerek.
" Şimdilik?"
" Evet, şimdilik." Güldüm. Neye güldüğümü bile bilmiyordum. Küçük bir kıkırtıyla başlayan gülüşüm çığ gibi büyüyerek koca kahkahalara dönüştü. Attığım kahkahalar bir süre sonra Alexander'a bulaşırken sesimiz ıssız ormanda yankılanıyordu. Kahkahalarımızdan geriye küçük bir tebessüm kalırken yola devam ettik. Konuşmadan sadece elele tutuşarak yürüdük. Alexander bu ormanı adı gibi biliyordu. Daha oraya varmadan göreceğimiz gölün ya da su birikintisinin adını söylüyordu. Ağzımı açık bırakan bir kaç muhteşem çiçeğin özelliklerini bile saymıştı. O konuşurken hayranlıkla ona bakıyordum. Konuşurken her kelimede gözlerinin daha da parlayışını izliyordum. Bazı şeyleri anlatırken gözlerinden geçen gölgeler şahit oluyor, onları çözmeye çalışırken kaybediyordum. Sanırım o bana kendini açmadan onu asla tam anlamıyla çözemeyecektim.
Kafamı karıştıran bir çok şey olsada onu tanıdığımı biliyordum. Beynim değilse bile hücrelerim onu tanıyordu. Beynim ellerini tanımasa bile eli elime değdiği an oraya ait olduğunu biliyordum. Merak ettiğim şeyse bunun nasıl mümkün olabileceğiydi. İmkansız denilen bir şeyin olmadığını bir çok kez yaşamış biri olarak bile bu konuyla ilgili kafamda senaryo kuramıyordum. İmkan dahiline girebilen bir şey dahi düşünemiyordum. Yine de bunları sormak için bekliyordum. Bekleyecektim.
Düşünce alemimden beni uzaklaştıran şey Alexander'ın ağzımı kapatıp beni bir ağaç gövdesine yapıştırması oldu. Ben çırpınınca elini daha da bastırdı.
" Şşşt sakin ol. Sesini çıkarma. Bekle." Dedi fısıltıyla. Belli ki bir şeyler oluyordu. Sesimi çıkarmayacağımı belirten bir şekilde başımı salladım. Elini yavaşça ağzımdan çekti. Beni biraz daha ağaca doğru iterek kendi bedeninide iyice bana yapıştırdı. Dışardan bakan biri sık ağaç dalları ve çalılıklar arasından bizi farkedemezdi. Ama şöyle bir sorun vardı ki; biz farkediyorduk. İkimizde yakınlığın farkındaydık. Birbirimizin gözlerine kilitlenmiş bakarken yanımızdan hızla geçen bir küre gördüm. Önüne gelen her şeyi eze eze geçti yanımızdan. Ama onu bile umursayacak halde değildim. Çünkü iki parmak uzağımda Alexander vardı. Çok yakınımda olan mavi-yeşil gözleri üç ton koyulaşınca gözlerim gözlerinden dudaklarına indi. Aradaki mesafeyi kapamak için deliriyordum. Ama tekrardan kaçar diye nefes bile alamıyordum. Kalbim durmadan bir gün boyunca koşmuşum gibi hızlı hızlı atarken öylece durup bu işkenceyi bitirmesini bekliyordum. Dudaklarını benimkilere sürttüğünde gözlerim istemsizce kapandı ve vücudum beklentiyle gerildi. Tek eliyle arkamdaki ağaçtan güç alıp kendini benden bir kaç santim uzaklaştırdı. Böyle olacağını bilsemde gözlerimin dolmasına karşı koyamadım. Şimdiye kadar hiç ağlamamış ben, son haftalarda sürekli ağlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVAŞ-MA
Science FictionŞarjını kendimizin doldurduğu aletlerin kölesi olmuşken, onlardan olmak kaçınılmazdı. Robotlar dünyayı değil insanlığı ele geçirdi. Bir genç kız gerçekle sahte arasında kaldı. Bir adam kardeşiyle sevdiği kız arasında sıkıştı. Hepsi özgürlük için s...