" Saklamamın sebebi de tam olarak bu zaten, gerzek." diye tısladı dişlerinin arasından. Şaşkınlıkla ona baktım. Beni kıskandığını şuan resmen dile getiriyordu ve benim yapabildiğim tek şey gözlerimi üç göz boyutunda açıp dik dik bakmak oldu. Aaron tekrar omuz silkti. Bu hareketi Alexander'ın yumruklarını sıkıp oturduğu sandalyede ona doğru yönlenmesine sebep oldu. Refleks olarak koluna tutundum ve gücümün yetmeyeceğini bile bile geri oturtmaya çalıştım. Kolundaki elimi ben hissedemezken o hissetti. Bakışlarını bana çevirirken orada bana dönen tek bakışın Alexander'ın bakışları olmadığını biliyordum. Ama umursamadım. Neden bilmiyordum ama içimde Aaron'a karşı başka bir şey vardı. Nefret boyutunda değildi ama hoşlanmamak diyebileceğim kadar basit ve yüzeysel de değildi. Önceden gelen bir farkındalık olduğunu düşünüyordum. Çünkü tanıştığımız bir kaç saatte yaptıkları ona sinir olmama yetsede ona karşı böyle derin bir sevimsizlik hissiyle dolmam için yeterli değildi.
" Bırak..." dedim Alexander'a hitaben. " Saçmalıyor işte."
" İşte şimdi gerçekten eski günlere dönmüş gibiyiz, aman ne güzel." diyen Aaron yaptığı yemeğe geri döndü. Gözlerimi devirmek istiyordum ama sadece Alexander'a dönüp gülümsemekle yetindim. Ona karşı hep gülümsüyordum. Ona gülümsemeyi seviyordum.
" Bugün canını yakma hakkımı saklı tutuyorum..." dedikten sonra bendeki gözlerini Aaron'a çevirdi. " Başka bir gün kullanmak üzere."
Bunun üzerine Aaron'un verdiği tek cevap hafifçe eğilerek sanki kral selamlıyor gibi elini öne uzatması oldu. Garip bir şekilde ikiz de olsalar Aaron Alexander'a ağabey düzeyinde saygı duyuyordu. Bunun önce ya da sonra doğmakla bir alakası yoktu. Tamamen tercih meselesiydi. Aaron Alexander'ı ağabeyi olarak görmekten memnundu çünkü bu onun sorumluluklarını azaltıyordu.
Yemekler yenirken rahatsız edici sessizliği bozmak için insanüstü saçmalasam da sonuç değişmedi. Ama eti yerken çıkardığım sesler Aaron'un bir kaç kere kahkaha atmasına sebep olsa da bu durum çok uzun sürmemişti ve sessizlik her seferinde geri gelmişti. Et, gerçekten de müthiş olmuştu ve tabağımı yalamak gibi bir saçmalık yapmamak için Alexander'ın yanımda olduğunu kendime hatırlatmam gerekmişti.
Tabağımı sakince bitirdikten sonra bir süre ne yapmam gerektiğini bilemeyerek yerimde oturdum. Merkezde olsam tabağı olduğu yerde bırakıp koğuşuma çekilirdim ama burada tabağı bırakıp gidersem saygısızlık etmiş olurum diye korkuyordum. Ama kime karşı? Cidden, beni evime getirmiş olan adama mı saygısızlık ederdim yoksa beni dakikalarca ıslak bırakıp bununla oldukça eğlenen ikizine mi saygısızlık ederdim? Kendi kendime gülüp bakışları yine üzerimde toplamayı başardım.
" Neye gülüyor yine bu?" diye homurdanan Aaron tabağındaki ete işkence ediyordu.
" Et resmen can çekişiyor, Aaron. Yemeyecek misin?" diye sordum konuyu değiştirmek istercesine. Zaten deli olduğumu düşünmelerine ramak kalmıştı. Aklımdan geçenleri bilmeseler de olurdu. İyi olurdu.
" Üç parça et yedin. Gözün hala benimkinde mi?"
" Ama sen lokmamı sayıyorsun!" dedim sahte bir kırgınlıkla.
" Sen de benim tabağıma bakıyorsun. "
" Sen de..."
" Yeter," dedikten sonra ikimize birden bakan Alexander bir iç çekti. " didişmeden duramıyorsunuz. "
İkisine de dil çıkarma dürtümü son anda yenip " Size afiyet olsun, ben odamdayım." dedim ve tabağı da orada bırakarak odama çıktım. Arkamdan atıştıklarını duysam da tam olarak kelimeleri seçememiştim. Yorgunluktan ayaklarımı sürüye sürüye odaya girdiğimde odanın soğukluğu karşısında afalladım. Cam açık kalmıştı ve esiyordu. Koşar adım kendimi camın önüne attım. Şiddetli rüzgar yüzünden dışarıda süzülen perdeyi tutup içeri çekerken camımın önünde bekleyen ve dik dik bana bakan bir kaç düzine insan beklemiyordum tabi ki. Gülümsemek istesem de bu pek de insan canlısı olmayan bakışlara karşı sahte bile olsa gülümsemeyerek camı kapadım ve perdeyi hemen ardından çektim. Odanın içi hala soğuktu ve bende zaten hasta olmak üzereydim. Belki daha kalın bir şeyler bulabilirim umuduyla kendimi yine dolabın önünde buldum. Arkalarda bir yerlerde polar bir eşofman altı ve yine polar bir üst bulduğumda neredeyse sevinç dansı yapmak üzereydim. çabucak üzerimdekilerden kurtulup ilk önce altı giydim. Tam üstümü giyerken açılan kapıyla birlikte elimdeki siyah üst yere düştü ve beni yarı çıplak bir şekilde bıraktı. Ani bir sinir dalgasıyla kapıya döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVAŞ-MA
Ficção CientíficaŞarjını kendimizin doldurduğu aletlerin kölesi olmuşken, onlardan olmak kaçınılmazdı. Robotlar dünyayı değil insanlığı ele geçirdi. Bir genç kız gerçekle sahte arasında kaldı. Bir adam kardeşiyle sevdiği kız arasında sıkıştı. Hepsi özgürlük için s...