Önümdeki bomboş ve terkedilmiş duran sokağa baktım. Burada ne işimiz olduğunu gerçekten anlayamıyordum. Merkeze gideceğiz zannederken kendimi terkedilmiş bir sokakta bulmuştum. İki yanımda duran dev ikizlere soru dahi sormaya korkar hale gelmiştim. Bizi bulduklarından sonra yaklaşık olarak yirmi dakika kadar yolumuz kaldığını söyleyen Alexander, aradan geçen iki saat sonra yanlış yolda gittiğimizi söylemişti.
Delirme noktasına geldiğimde de uzun zamandır yollarda olmasını bahane etse de homurdanmalarımdan ve yol boyu laf sokmalarımdan kurtulamamıştı. O kadar çok konuşup sızlanmıştım ki birbirlerini öldürürcesine süzen kardeşler belki de ilk defa bir ortak nokta bulmuşlar ve bana yine aynı anda " Yeter!" şeklinde küçük bir açıklama yapmışlardı. Üstelik bir insanın duyabileceği maksimum desibel seviyesinin üç beş katı fazla bir desibel ile.
Bana bir açıklama yapılmasını bekliyordum ama boşunaydı. Beni boğabileceklerini de varsayarak cılız sesimle " Iron nerede?" diye sordum. İkisi de birbirine bakarken Aaron gözlerini devirdi ve cevap vermeyeceğini böylece belirtmiş oldu.
" Aslına bakarsan tam karşında duruyor." Diyen Alexander'a gözlerimi kocaman açarak baktım. Bu harabelere gerçektende Iron demiyorlardı herhalde? Gülerek doğru cevap vermesini bekledim. Gülüşüm giderek ciddi bir ifadeye dönerken, "Ciddisin." Dedim şok içinde.
" Tabi ki ciddiyim. Böyle göründüğüne bakma." Dedi ve göz kırptı. Bu hareketine içim giderken burada kendisi gibi olduğunu fark ettim. Evindeydi. Ve bu rahatlık ister istemez hareketlerine yansımış onu daha canlı bir hale getirmişti. Ama hala anlayamıyordum. Böyle göründüğüne bakma derken kastettiği şeyde neydi?
" Böyle göründüğüne bakma diyorsun ama şu harabe evlerin içinden lüks villalar çıkmayacak sanırım." Dedim kahkaha atarak. Garipsemiştim. Ama hoşuma da gitmişti. Hem zaten nerede nasıl yaşadığım çokta umurumda değildi. Önemli olan eve dönmüş olmamızdı.
" Üzgünüm bu harabelerde yaşıyoruz biz. Ve inan bana o pislik yuvasına burayı tercih ederiz." Başından beri konuşmaya dahil olmak istememiş olan Aaron bu şekilde çıkışınca kaşlarımı çatarak ona baktım. Kötü şeyler yaşamış olabilirdim. İhanete uğramış hatta babam tarafından önemsenmemiş ve ölüme gönderilmiş bile olabilirdim. Her ne kadar kurtulmak istemiş ve başarmış olsam da orası bir zamanlar benim evimdi. Kendimi ait hissettiğim ilk yerdi. Kaçıp sığındığımız ve onlarca insana ev sahipliği yapmış bir yerdi. Orasına pislik yuvası denmesi oradaki herkese yapılmış bir haksızlık, saygısızlıktı. Bana istediklerini söylemelerine izin verir, zaten kendimde kendimi yerden yere vurmaktan asla çekinmezdim. Muhteşem değildim çünkü olmak istemiyordum. Ama sahip olduğum değerlere laf edilmesinden hiç hoşlanmazdım. O yüzden ki söylediğim cümleler artık benim kontrolümde değil tamamen öfkemin kontrolündeydi.
" Neyi neye tercih ettiğini bilmem ama zaten senin o pislik yuvasına girebilmen için önce insan olman gerekiyor. Söylesene boş zamanlarında kendi kuyruğunu kovalayıp eğleniyor musun?" çenemi dikleştirip kaşlarımı da kaldırarak ona baktım. Tek bir atak bekliyordum ki onu hemen şuracıkta evirip çevirip dövebileyim. Günlerdir gerginlikten kasılan kaslarım açılmak ve özgürlüklerine kavuşmak için adeta çığlıklar atarken Alexander'ın avucuna aldığı elimle sakinleşmeye çalıştım. Elinden gelen sıcaklık vücuduma dalga dalga yayılırken gözlerimi Aaron'dan çektim ve başımla ilerisini işaret ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVAŞ-MA
Science FictionŞarjını kendimizin doldurduğu aletlerin kölesi olmuşken, onlardan olmak kaçınılmazdı. Robotlar dünyayı değil insanlığı ele geçirdi. Bir genç kız gerçekle sahte arasında kaldı. Bir adam kardeşiyle sevdiği kız arasında sıkıştı. Hepsi özgürlük için s...