Bölüm On Dört

1.9K 229 14
                                    

26 Haziran 2030.

Bana çok ama çok uzak bu tarih gözümün önünde öyle eğreti öyle gerçek dışı duruyordu ki birkaç saniye daha bakmak zorunda kaldım.

Gözlerim içimde henüz oluşmaya başlayan suçluluk duygusuna aldırmadan kelimelere kaydı. 

Baba, bugün sen kaybolalı bir yıl oldu. Artık on yaşındayım. Seni bulmalarını çok bekledim ama bulamadılar. Çok mutsuz ve üzgünüm.

Boğazımda oluşan bir yumruyla sayfayı değiştirdim.

26 Haziran 2031

Baba, seni çok özledim. Bugün senin için yaptırdığımız mezarı ziyarete gittik. İçinde sen yoksun, biliyorum. Hala kayıpsın ama senin öldüğünü düşünüyorlar.

Ben öyle düşünmüyorum. Lütfen geri gel.

Yalnızca yılın değiştiği sayfalarda ilerlerken kalbimin orta yerine bırakılan bir taşla ağırlaştım. Dizlerimin üstündeyken bir anda kendimi yere bıraktım. Sayfalar, kelimeleri daha derinleştirirken, duygular daha acı verici olmaya başladı.

26 Haziran 2034

Baba...

İçimdeki bu şeyi atamıyorum. Eğer hayatta olmadığını bilseydim belki daha kolay olurdu. Bunu dilemek istemiyorum. Hayatta olduğuna inanmaya devam edeceğim ama içimdeki bu şeyi atamıyorum. Keşke sana evden çıkmadan bir kere daha sarılsaydım.

Çok yalnızım.

On dört yaşındaki bir çocuğun kelimeleri kalbimi paramparça ederken dudaklarım arasından titrek bir nefes çıkıp gitti. Bu kelimeler bende gözyaşlarına dönüşmese de içimde bir şeyleri koparıp aldı. Kendi babamı gözümün önüne getirmekten ne kadar kaçınırsam kaçınayım bir şekilde oradaydı. Tuna'nın cümleleri bana öyle yabancı gelen hislerle doluydu ki. Keşke sana evden çıkmadan bir kere daha sarılsaydım.

Hiçbir zaman sarılmadığım babam, evden çıkarken beni görmemesi için dua ettiğimi, koltuğun arkasına nasıl saklandığımı anımsadım. Gözlerindeki nefretten kaçmak için her yolu denediğim halde o nefrete son kez maruz kalmaktan kaçamamıştım. Keşke evden çıkmadan önce seni hiç görmeseydim.

Diğer sayfaları okuma isteği, kendi anılarımla uçup gitmişti. Düşen kağıtları da içine sıkıştırıp kapatırken dakikalar öncesine kadar bana hiçbir şey ifade etmeyen bu ajanda, okuduklarım karşısında elimde git gide ağırlaşmıştı. Ayağa kalkarken uyuşan ayaklarım, omuzlarıma binen yükle beni taşımakta zorlanıyordu. Balkondan kendimi içeri atmaya başardığımda o odaya neden girdiğimi unutacak kadar sersemlemiştim. Ajandayı tıpkı bulduğum gibi çantasına bırakırken suç aletini saklamaya çalışırken bir suçlu gibiydim. Zaten açık olan kapıdan çıkıp kendimi banyoya bıraktım. 

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***

Ara bölüm olduğu için arka arkaya yayınlıyorum. Umarım beğenirsiniz, oy verip yorum yaparsanız sevinirim. :) 

MAVİ AY (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin