ACILARIN GETİRDİĞİ KABUSLAR

2 0 0
                                    

ACILARIN GETİRDİĞİ KABUSLAR

Ama ne yazık ki kimse onu almaya gelmiyordu! Kapıya vurmuş, bağırmış, seslenmiş hatta çığlıklar atmıştı ama onu duyan yoktu! Üstelik kapının altından içeri giren duman da hiç yardımcı olmuyor ve onun nefes almasını zorlaştırıyordu. Etrafına bakarak çıkmanın bir yolunu düşündü ya da en azından nefes almasının bir yolu olmalıydı!

O sırada odaya giren hafif ay ışığını fark ederek camın önüne geldi. Tek kanatlı camı açmak onun için çok zordu. Boyu yetişmiyor ve gücü de yetmiyordu. Ayaklarının altına oradan bulduğu bir tabureyi koyarak tekrar tekrar denedi.

Sonunda açmayı başardığı cam ile nefes alması daha kolaydı ama dışarıdan yangının gürültüsünü ve kapının altından gelen alevlerin ışığını da görebiliyordu! Eğer buradan çıkmazsa ya dumandan zehirlenip ölecekti ya da ateşlerin arasında kalıp yanarak ölecekti! Gözlerini camın altındaki çimenlik alana çevirdi. Tek yol atlamaktı. Birkaç gün önce yağan yağmurdan dolayı aşağısı çamurluydu. Daha bu sabah orada oynamıştı ve ceza almasının sebebi de buydu.

Gözlerini kapattı ve camın pervazına çıktı. Kendi kendine "Kızım Melek ne güzel olurdu şu peri masallarındaki gibi kanatların çıksa da şuradan uçsaydın!" diyerek gülümsedi. Ama bunlar masaldı işte, sadece masal!

Sessizce dua ederek "Allah'ım ölürsem cennetine al olur mu? Hem orada dayak da yemem ve söz veriyorum çok uslu bir çocuk olacağım. Ayrıca yasak meyveyi de yemem. Çünkü dünyayı sevmedim tekrar gelmek istemiyorum." Sözlerinin bitiminden sonra derin bir nefes almış ve kendini aşağıya bıraktı.

Melek'in odasından çıkan Yusuf ve Tahir eve gitmek için hastanenin çıkış kapısına doğru harekete geçti. Arkalarında ise kabuslarla boğuşan bir Melek bırakmışlardı. Melek ise o esnada rüyasının dehşeti ile debeleniyordu ama bir an nefesleri düzene girdi. Çünkü hayalleri gerçek olmuştu.

Rüyasında da 12 yaşınki bu halini gördü. Küçük Melek kendini camdan aşağı bırakması ile omuz küreklerinde hissettiği acı ile gözlerini açtı. Kanat çırpma sesi ve aşağıdaki toprağa yavaş yavaş yaklaşma hissi ile zamanın durduğunu düşündü. Fakat başını yana çevirdiğinde gözlerinin gördüğü şey onu şok etmişti. Sırtından çıkan gümüş renginde şeffaf kanatlar pırpır ediyordu! Fakat bu şaşkınlık ona pahalıya patladı ve kanatlarını çırpmayı bırakınca birkaç metre yükseklikten yere düştü.

Küçük kız ne kadar zaman orada kaldığını bilmiyordu, ya da onu kimin bulduğunu! Gözlerini açtığında hastanedeydi. Kolu ve bacağı sarılıydı. Kolu kırılmış bacağında ise çatlak vardı.

Doktor odaya girdiğinde onun başını okşayarak "O kadar yüksekten düşmene rağmen bu kadar hafif yaralarla kurtulman mucize gibi. Merak etme burada sana çok iyi bakacak ve iyileştireceğiz" diyerek gülümsedi.

Bu gülümseme Melek'in rüyasında hatırladığı ve düzenli uykusuna dalmasını sağladığı son şeydi. Genç kadının sonrasında çatılı kaşları düzeldi hızla nefes alan göğsü normale döndü. Ardından da dinlendirici sakin bir uykuya daldı.

Hastanenin otoparkına giden iki adamda çevredekilerin temkinli bakışları altında araçlarına bindi. Zira her ikisinin de kıyafetlerinin üzerinde kan lekeleri vardı ve iki adamda oldukça bitkindi. Buda haliyle insanların dikkatini çekiyordu.

Arka arkaya evlerinin olduğu siteden içeri girdiler. Yusuf evinin önüne park ettiği aracına ikinci kez bakmadan yorgun bir şekilde merdivenleri tırmandı.

Tam kapıdan gireceği esnada Tahir'in "Bugün dinlenelim işe yarın gideriz. Ayrıca kim erken kalkarsa diğerini kaldırsın. Melek'i hastanede yalnız bırakmayalım." Sözleri ile evinin kapısından içeri girdi.

Tahir'in de ondan aşağı kalır yanı yoktu. Merdivenleri yarı bitkin bir halde tırmandı. Zaten söylediklerini zar zor tamamlamıştı. Sözlerinin ardından da kapıyı açması ile karısıyla burun buruna geldi. Sema ise kapıda göz göze geldiği kocasının halini gördüğünde irkildi.

Adamın üzerinde kan lekeleri vardı ve oldukça yorgun görünüyordu. Genç adam karısına yorgun bir gülümseme gönderdi "Sema'm izin ver önce duşa girip bir güzel uyuyayım. Daha sonra ayrıntıları ile sorarsın olmaz mı?" sözleri ile genç kadını geçerek hızla üst kata çıktı.

Sema kocasının arkasından şaşkınca bakarak "Duşa gir kötü görünüyorsun diyecektim" diyerek kırgınca dudağını büzdü.

Yusuf da eve girdiğinde kanepede uyuyan annesinin açılan üzerini örttü ve oğlunun odasına giderek nasıl olduğuna baktı. Sonrasında tıpkı oda arkadaşı gibi aynı şekilde odasına çekildi ve hızlıca bir duş alıp uyudu.

Kapının dışından gelen seslerle genç adam hızla gözlerini açtı. Tahir yataktan hızla doğruldu ama kapının dışından gelen 3 farklı çocuk sesi ile rahat bir nefes aldı. Sanki evde çocuk değil bir grup haydut yetişiyordu. Zira dışarıdan gelen sesler kapıyı ilk kimin açıp, yatağa ilk kimin zıplayacağını tartışıyordu.

Hele o ince bıcır bıcır sesi ile minik kızının "Olmaz, baba benim. Ben atlıcam" demesi ile suratında mutlu bir gülümseme oluştu.

Sonrasında ise yüzündeki neşeli ifade yerini sinsi bir gülümseye bıraktı. Madem bu küçük yaramazlar onun için plan kuruyordu. O halde genç adam da neden bu haydutları yakalamıyordu?

Hızla yataktan fırlayan Tahir yatağın ortasına yastıkları dizdi ve sessizce kapının arkasına saklandı. Dışarıdan yavaşça açılan kapıya dikkatli gözlerle baktı ve kapının arkasında daha da sindi. Bir anda açılan kapıdan içeri giren 3 yumurcak yastıklarla kabartılmış yatağa atladı ama kapının kapanma sesi ve yumuşak yastıkların içine gömülmeleri ile kandırıldıklarını da anladılar.

Tamer'in hafif öfkeli ve cırtlak sesi odayı doldurdu "Bizi kandırdın baba ya! Senin yatakta yatıyor olman gerekirdi." Diyerek parmağını Tahir'e doğru sallaması görülmeye değerdi.

Hele ki bir prenses edası ile yataktan kalkan Sinem saçlarını eli ile arkaya attı ve başını kaldırıp burnunu havaya dikti.

Bir genç kız tavrıyla "Baba yaramaz, kandırık yaptı! Aytık babayla konuşmucam! Sana küstük babiş. Hıh!" diyerek havalı havalı kapıya doğru yürümesi ile Tahir'in gözlerinden taşan sevgi bir oldu. Tüm babalık haklarına dayanarak yerdi bu havalı prensesi! O minik ve havalı burun ısırılmayı hak etmişti!

Tahir yataktan inip birkaç adım atan Sinem'i yakalayıp kucağına aldı ve gıdıklamaya ve boynunu öpmeye başladı. Havalı prenses en çok boynundan gıdıklanıyordu. Bir yandan da yatağa doğru yürüdü ve kaçmaya çalışan diğer haydutları da yakaladı. Üç küçük çocuk ve bir adam evde öyle bir gürültü çıkardı ki, alt katta oturan Seval hanım ve Sema yukarıda ne oluyor diye bakmak zorunda kaldılar.

Gördükleri manzara ise, yatağa yüzüstü yatırılarak altta kalmış bir Tahir sırtına çıkmış üç afacan ve saçlarına yapışmış bir Sinem ile buna gülmekle bağırmak arasında kalan Sema ve Seval hanım!

İki kadında neler olduğunu anlama derdindeyken Tahir'in "Eğer saçımı bırakırsanız sizi oda da bir tur gezdiririm. Sonra doğruca Yusuf amcanızı uyandırmaya gitmemiz gerek. Bugün çok işimiz var hadi bakalım." Sözleri ile çocuklar saçını bıraktı ve genç adamın sırtına koala gibi yapışarak tutundular.

GÜMÜŞ KANATLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin