EVDEKİ MİNİK HAYDUTLAR
Tahir çocukları düşürmemeye dikkat ederek yataktan indi ve dört ayak üstüne durdu. Üçünün de sırtına iyice tutunmasını bekledi.
Ardından da "Evet hazır mısınız? Küheylanınız tırısa hazır." Diyerek kişneme sesi çıkartarak çocukları kahkahaya boğdu ve odada tıpkı bir at gibi dört ayak üstü yürümeye başladı.
Seval hanım kahkaha ile gülen torununu gördükçe gözleri parladı. Nasılda mutluydu Poyraz'ı, nasıl da neşe ile gülüyor küçük bir çocuk olduğunu hatırlatıyordu. Evde ki yetişkin hareketleri ile bazen Seval hanım bile onun daha dört buçuk yaşında bir bebek olduğunu unutup yetişkin gibi davranabiliyordu.
Yusuf evden çıktı ve Tahir'in evine giderken arkadaşının evinden gelen seslerle kaşları çatıldı. Anlaşılan yukarıda yine kıyamet kopuyordu. Genç adam bahçeye yöneldi ve arkadaki açık bahçe kapısından içeri girdi. Bu kapı asla kilitlenmezdi. Kendi evinde de böyleydi.
Yusuf üst kata çıkan merdivenlere yöneldi ve koridorda durup yatak odasına bakan annesi ve Sema'yı görünce kaşları çatıldı. İçeride o kadar gürültü vardı ki kimse genç adamı fark etmemişti. Eve hırsız girse ruhları duymayacaktı. Kapıya yaklaştığında önce annesi fark etti ardından da Sema.
Yusuf odanın kapısında durup içeri baktığında gördüğü şeye gülse mi kızsa mı bilememişti. Tahir'in çocukları ve oğlu Poyraz adamın sırtına çıkmış atçılık oynuyorlardı. Tahir de arada onları güldürmek için kişneyip at taklidi yapıyordu! Şu görüntüyü kameraya çekip sonrada internete yaysa koskoca ünlü avukat Tahir Sağlam rezil olurdu.
Başını esefle sağa sola salladı istese de yapamazdı, birincisi Tahir ortağı ve arkadaşıydı. İkincisi de sırtındaki çocuklardan biri de kendi oğluydu. Yusuf içeri doğru yürüdü ve bir eliyle Poyraz'ı bir eliyle de Tamer'i aldı.
Ardından da Tahir'e ters bir sesle "Hazırlan da çıkalım artık. Saat nerdeyse 3 olmuş. Hastaneye gitmemiz lazım ayrıca birimiz şirkete gidip personele de durumu izah etsek iyi olur. Telefonumda bir sürü mesaj var." diyerek genç adamı azarlamaya başladı.
Yusuf çocukları aldığından beri odada çıt çıkmıyordu. Az önceki kahkaha sesleri kesilince neşeli ortamı ciddi bir hava sardı. Tahir başta Yusuf'a bu şekilde davrandığı için kızacaktı ama bir yandan da hastanedeki kadınları ve çocuğu düşününce bu fikrinden vazgeçti. Zaten Yusuf da çocukları bırakıp odadan çıkıp giderek gözden kaybolmuştu.
Omuzlarındaki kızını kucağına alarak "Evet prensesim ne yazık ki bizim gitmemiz gerekiyor. Bizde kalıp sizinle oynamayı çok istesek de maalesef işlerimizi erteleyemeyiz. Hadi şimdi sende abinlerin yanına git" diyerek küçük kızının başına bir öpücük daha kondurup aşağı gönderdi. Ardında banyoya girerek gözden kayboldu.
Sema ve Seval hanım ise genç adamın peşinden aşağı inmiş ve kanepede oturan Yusuf'a ters ters bakarak "Çocuklar ne güzel oynuyordu, niye böyle yaptın oğlum? Poyraz'ım ne güzel neşeliydi." Sözleri ile yaşlı kadın oğluna sitem etti.
Sema ise balkonda salıncaktaki iki çocuğun üzgün hallerine bakarak "Bu günleri çok arayacaksın Yusuf, oğlun ile yaşayacağın bu dönem asla geri gelmez. Son zamanlarda baba oğul ilişkinizdeki kopmaları fark etmiyor musun? Şu anda duygusal olarak birbirinize bağlanma ve ilişkinizi güçlendirmenin tam zamanı ama sen o zamanı bir defa kaçırırsan açığı kapatman çok zor olur." Diyerek genç adama akıl vermekten kendini alamadı.
Yusuf farkında değildi ama oğlu ile arasında gitgide bir uçurum oluşuyor ve ikisini duygusal olarak birbirinden ayırıyordu. Sema bunu son zamanlarda çok yoğun bir şekilde hissetmeye başladı. Bu önüne geçilmesi gereken bir durumdu.
Yusuf bu sözlerden sonra Sema'ya kaşlarını çatarak baktı. Bu kadın ne saçmalıyordu böyle? Oğlu ile gayet güzel bir iletişimi vardı bunu da söylemekten geri kalmadı
Somurtkan bir ifade ile "Sema benim Poyraz'la gayet güzel bir ilişkim var. Baba oğul olarak birbirimizi anlayıp iletişim kurmamız da gayet iyi. Neden bahsediyorsun sen?" diyerek üstten bir bakış attı. Genç kadın ise hüzünle başını sallayabildi. Anlaşılan Yusuf yaşamadan öğrenemeyecekti!
Merdivenlerden aşağı inen Tahir, ortamdaki gerilimi hissetti ancak üzerinde durmadı. Arkadaşına bakarak "Hadi yola çıkalım. Ben şirkete geçeyim sen de hastaneye geç. İşim bitince bende gelirim." Diyerek kapıya doğru yürüyerek Sema'nın hazırladığı çantaları Yusuf'un eline verdi.
Evdekilere veda ederek yola çıkan adamlar kendi yollarına devam ettiler. Yusuf trafiğin de rahat olması sebebi ile kısa sürede hastaneye ulaştı. İlk önce yoğun bakım kısmına gitti.
Oradaki görevli hemşireye "Bunlar Nebahat Eriş hanımın. Ve çocuk bölümünde yatan Umut Eriş'in eşyaları. Sanırım size teslim etmem daha uygun olur." Diyerek elindeki valizi verip Melek'in odasına doğru gitti.
Yusuf hastane koridorlarında giderken Sema'nın sözlerini düşünüyordu. Gerçekten oğlu ile arasında bir uçurum mu oluşuyordu? Duygusal bağlarında bir sorun mu vardı? Oysa Yusuf oğlu Poyraz'ı bu dünyadaki her şeyden çok seviyordu. Zaten şu hayatta bir oğlu bir anası vardı kan bağı ile bağlı olduğu.
Yüzünü buruşturarak "O şapşal aşık Tahir'i saymıyorum. Onu hangi kategoriye koyacağımdan emin değilim" diyerek yumuşak bir gülümsemenin yüzüne yayılmasına izin verdi.
Yüzündeki bu gülümseme ile Melek'in odasının kapısını açtı ve içeride gözleri fal taşı gibi açık ve korku ile kapıya bakan kadını gördü. Aslında gözleri fal taşı gibi açık demek nerdeyse imkansızdı. Zira o iri gözlerden geriye sadece biz çizgi şeridi kalmıştı. Ama yüzündeki korku dolu ve şaşkın ifade ne yazık ki gerçekti.
Yusuf genç kadın ifadesini gördüğünde "Korkma benim Yusuf, uyanık olmana sevindim." Diyerek genç kadına yaklaşmıştı. Herhalde şu an için ona soracağı en saçma soru 'Nasılsın' sorusu olurdu. Kadının hali o kadar kötüydü ki vereceği her cevap ya durumu alaya almak ya da görünenin ilanı olacaktı.
Melek karşısındaki adamı görünce şaşırmıştı. Küçük komodinin üzerindeki yazıyı görmüş ve zar zor okuyabilmişti. Doğrusu Yusuf beyin değil de Tahir beyin gelmesini bekliyordu. Sessizce karşısındaki adama baktı. Sanki hayal meyal onun sesini duymuştu huzursuz uykusunda.
Yusuf yatağın yanına iyice yaklaşıp "Ağrın sızın çok var mı hemşireyi ya da doktoru çağırayım mı?" diye sordu.
Melek şaşkınlığını üzerinden atarak başı ile reddetmiş ve duyulur duyulmaz bir sesle "Şimdilik gerek yok, daha yeni uyandım. Yusuf bey... Nebahat hanım ve Umut bebek onlar nasıl?" genç kadın zar zor konuşarak sorabildiği soruların cevabını büyük bir merakla bekliyordu.
Yusuf yatakta yatan ve gözlerini açık tutmakta bile zorlanan Melek'e dikkatle baktı ve "Merak etme onları da kurtardık. Şimdi her ikisi de tedavi altında. Ancak sana göre durumları biraz daha ciddi. O yüzden bir süre onları göremezsin. Şimdilik sen dinlenmene ve iyileşmene bak, merak etme biz onlarla ilgileniriz." Sözleri ile genç kadına güvence verdi ardından da doktoru çağırıp genç kadının uyandığını bildirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞ KANATLAR
FantastikMelek dışarıdan bakıldığında işten eve evden işe o mahkeme senin, bu dava benim, günü gelişine yaşayan bir avukattır. İş arkadaşlarının gözündeki Melek ise; Fettan, erkekleri baştan çıkartan, kavgacı gürültücü bir kadın. Ama birde tüm ülkede bilinen...