KAHRAMANIM ÇOK YAŞA!
Melek ise bu 'ciddi ve aklı başında' tabiri ile şaşkına döndü. O niye görüşmede o ciddi ve aklı başında adamı görememişti? Adam tüm iş görüşmesi boyunca kahkaha atıp durmuştu. Genç kadın çaktırmadan yüzünü buruşturdu. Onun yüzünden depresyona girip o Neandertal ile karşılaşmıştı. Tabi bunu hocasına söylemeye dili varmadı. Sessizce dinlemeye devam etti.
Nusret hoca daha sonra da Yusuf hakkında bilgi vermeye başladı. "Yusuf ise oldukça farklı hikayesi olan biri. Üniversite sonrası bir kadına tutuldu ve herkesin sözlerini kulak arkası ederek onunla evlendi. Kadın resmen bunun gözlerini kör etmiş gibiydi. Hani derler ya efsunlanmış hah işte o hesap. Resmen bizim tanıdığımız Yusuf gitmiş ve başka biri gelmişti. Neyse işte bizi dinlemedi ve evlendi. Bu evlilikte sadece 2 yıl sürdü. Oda Yusuf'un gayretleri ile oğlu olmasa o kadar çabalamazdı ama evladı anasız büyümesin diye gördüklerine bile göz yumdu. En azından aklı erinceye kadar dayanacaktı. Ama kısmet olmadı ve oğlunun doğumundan birkaç ay sonra karısı başka bir adamla kaçarken geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti." Hocası burada bir soluklandı ve kederle başını sağa sola salladı.
Ardından da "İşte o gün bugündür de hayatına hiçbir kadın almadı oğlunu da annesi Seval hanımla birlikte büyüttü. Bu sebepten dolayı da kadınlara karşı oldukça mesafeli biridir. Ve onlara özellikle de biraz iyi görünümlü ve neşeli olanlara kolay kolay tahammül edemez." Dedi.
Konuşmanın bu kısmında Melek'in yüzündeki ifade bir anda değişti. Yüzüne ve gözlerine bakan biri hüzün, keyif, öfke, kızgınlık, acıma gibi ifadeleri rahatlıkla görebilirdi. Ama saf bir mutluluktan eser yoktu!
Onlar adına üzülmüştü ama kendi adına da ister istemez kızgındı! Bu olaylardan dolayı o gün caddenin ortasında onu rezil etmişti!
Melek bu ifade ile kaşlarını çatıp "Ne yani beyefendi sevmiyor diye sürekli somurtup ciddi bir ifade ile gezmem lazım?" diyerek yüzünü buruşturdu. Bak haklıydı mendeburun tekiydi işte!
Hocası bu sözlerden sonra Melek'e bakarak "Sana asık suratlı ve gestapo gibi bir görünüm sergile demiyorum ama Yusuf ile beraber çalışacaksan oldukça disiplinli ve ciddi olmalısın. Yoksa sana karşı kırıcı olabilir." Melek huysuz bir ifade ile anladım dercesine başını salladı.
Sonrasında da "Hocam çocuğu çok merak ediyorum o nasıl bir karaktere sahip? Yani mutlu bir çocuk mu?" diye dayanamayıp sordu.
Bu sorduğu soru ile beraber Nusret hoca yüzünde mutlu bir gülüşle "Çocuk yani Poyraz şimdi 4 yaşında ve Tahir'in oğlu Tamer'den de 1 yaş küçük. Ama bir görsen oldukça akıllı fakat biraz içine kapanık. Sadece Tahir'in evinde mutlu bir görünüyor sonuçta yaşıtı çocuklar var. İşte bu yüzden de Yusuf o sitede ev aldı. Bu arada ev dediysem de öyle apartman dairesi değil ha, aksine iki katlı villa tipi müstakil evlerden oluşan bir site! Üstelik oldukça lüks ve elit bir semtte" diyerek yaşlı adam sözlerini tamamladı.
Genç kadının gözlerinin önünde minik Poyraz'ın sevimli yüzü geldi ve içten bir tebessüm etti. Ama hocasının sözleri de onu oldukça üzmüştü. Mutsuz bir Poyraz, bir çocuğun mutsuzluğundan daha kötü bir şey olamazdı.
Derince iç çekip "Teşekkür ederim hocam en azından karşımdaki adamları daha iyi anlamamı sağladınız. Elimden geldiğince onlarla ters düşmemeye çalışacağım" sözleri ile hocasının içini ferahlatmaya çalıştı. Akşamın geri kalanını da genç kadın meyve ikramı ve hoş bir sohbet eşliğinde bitirip evine geldi.
Hafta sonu temizlikle ve kıyafetlerinin hazırlıkları ile geçiren genç kadın akşam yemeği sonrası balkonunda yıldızlar eşliğinde kahve keyfi yapıyordu. Bir yandan yarın başlayacağı yeni işinde patronlarından hangisi ile daha iyi anlaşabileceğinin hesabını yapıyordu. Aslında düşünmesine bile gerek yoktu. O Neandertal ile Tahir bey kıyaslanamazdı. Adamın da dediği gibi bir sorun olursa hemen ona gitmesi en mantıklısıydı. Adam ortağının ve arkadaşının huyunu biliyordu demek ki öyle demişti.
Melek elindeki kahveden bir yudum daha almış ve içeri girmek için ayaklanmıştı ki dışarıdan gelen çığlıkla o tarafa döndü. Ses sokağın sonunda olan çocuk parkından gelmişti.
Genç kadın duymazdan gelmek istedi ama vicdanına yedirememişti. Anlaşılan yarın yine manşet olacaktı! Odasına girerek dolabının arkasına özel olarak yaptırdığı gizli bölmeyi açtı ve siyah kargo pantolonunu ve üzerine sırt kısmı açık siyah balıkçı yaka badisini giydi. Başına geçirdiği siyah kar maskesi ile gönüllü kurtarma operasyonuna hazırdı.
Ne bekliyorlardı ki, diğer süper kahramanlar gibi tayt giymesini ya da mini etekle yarı çıplak gezmesini mi? Bir kere bu giyim konusunda basına manşet olmuştu. Neyse ki artık bu konuda peşine fazla düşmüyorlardı. Hem o sakardı tamam mı? Kesin yaralanırdı. Hem esneklikse pantolonu ve badisi hem bol hem de gayet esnekti. Tamamen siyahlara bürünen genç kadında ki tek renk, gümüş rengi kanatlarıydı. Bekleyin kötüler, ağlayın korkaklar, mazlum kadınların kurtarıcısı Gümüş Kanatlar geliyor. Attığı ilk adımla yere kapaklanması bir oldu! Birde şu bağcıkları bağlamayı unutmasa!
Melek oflayarak düştüğü yere oturdu ve söylenerek bağcıkları bağlamaya başladı. "Senin neyine kızım kahramancılık oynamak, yolda yürümekten acizsin milleti kurtarmaya gidersin! Geçen kadını taşımaya gücün yetmedi çöp konteynerine düşürdün, öncekinde silahlı adamdan kaçarken önüne değil arkana baktığın için elektrik direğine çarptın. Her defasında aldığın ufak tefek yaraları saymıyorum bile!" genç kadını duyan biri olsa onun mu insanları kurtardığını yoksa hem kendine hem de kurtardığı kişilere zarar verme yarışında mı olduğunu anlamazdı!
Zaten o gıcık basın mensupları ve nankör kurtarılanlarda hep ondan şikayetçiydi! Neymiş çöpe düşürmüş! 100 kiloydun be, hepi topu 60 kilo olan ben nasıl seni uçurayım? Kanat mı dayanır buna! Biri dersen yönü karıştırıp denize attığından şikâyet ediyor, demiyor ki hayatımı kurtardı, nankör! Basında adını değiştirip Gümüş Kanatlar değil Sakar Peri koymuştu! Edepsizler! İyilik yaramıyordu bunlara azizim, hepsi nankördü!
Melek gizlice arkadaki camdan dışarı çıktı. Ne yapsındı canım, cimri müteahhit bu küçük odaya balkon koymayınca böyle camdan çıkıyordu! Allah'tan karşıdaki binalar tek katlı müstakil bir evdi ve onu görecek kimse yoktu. Sonuçta kim gecenin bir vakti özellikle 5. Kata bakmak için kafasını kaldırırdı ki! Genç kadın kendini boşluğa bıraktı ve parka doğru uçtu. Gördüğü manzara yine aynıydı! Sarhoş bir adam genç bir kızı taciz ediyordu. Madem insan gibi ağzınla içemeyeceksin içme şu zıkkımı!
Adam kızın üzerine yürürken cebinden çıkardığı bıçakla da tehdit ediyordu. Genç kız bıçağı gördüğünde ikinci kez çığlık attı ve bağırmaya başladı. "İMDAT! Yardım edin! Biri yardım etsin! İmdaatt!" kızcağız hem çığlık atıp hem de ağlıyor yardım istiyordu ama nafile! İnsanlar kör, sağır ve dilsiz olmuş gibi onu görmezden geliyordu! Oysa burası kestirme diye evine buradan gitmek istemişti. Bir daha kullanır mıydı acaba? Tövbeler olsun!
Karşısındaki sarhoş pis pis sırıtıyor ve "Nazlanma hadi, bana gelince mi namus timsali oldun! Geç şöyle köşeye hadi düş önüme! Yoksa yazık olacak o güzel yüzüne önce yüzünü çizerim sonra seni delik deşik ederim! Çabuk ol!" diyerek genç kızı daha da korkutuyordu.
Elindeki bıçağı öne doğru savurdu ve üzerindeki montu kesti. Kızın yeniden korku ile attığı ikinci bir çığlık sokakta yankılandı. Bıçağını bir kez daha savuracağı esnada birisinin omuzlarından tutup hızla geri çekmesi ile resmen uçarak birkaç metre geriye düştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞ KANATLAR
FantasiaMelek dışarıdan bakıldığında işten eve evden işe o mahkeme senin, bu dava benim, günü gelişine yaşayan bir avukattır. İş arkadaşlarının gözündeki Melek ise; Fettan, erkekleri baştan çıkartan, kavgacı gürültücü bir kadın. Ama birde tüm ülkede bilinen...