KURTARMA OPERASYONU
Yusuf sıktığı dişlerinin arasından Tahir'e dönerek "Ara şu arkadaşını daha bulamadılar mı? Şerefsiz kadınları döve döve öldürecek! Burada çığlıklarını dinlemekten sinirlerim harap oldu be!" diye sonlara doğru resmen öfkeden bağırdı.
Tahir aracı kullanan adamın haline bakınca korkmadan edemedi. Genç adamın gözleri kıpkırmızıydı ve çenesi sürekli seğiriyordu. Kulaklıktan gelen inilti sesleri ise kadınların durumunun gerçekten de çok kötü olduğunu gösteriyordu. Tahir telefondan hemen Baş komiser Yavuz'u aradı.
Açılan telefonla da adamın konuşmasına fırsat vermeden "Yavuz ne halt ediyorsunuz oğlum siz! Kızları bulmamıza gerek kalmadan herif öldürecek! Dayak yemekten sağlam yerleri kaldıysa iyidir! Yemin ediyorum o kızlara bir şey olursa yüzüne bakmam senin!" diyerek saydırmaya başladı.
Ama daha sözlerini bitiremeden karşı taraftan gelen "Lan bir sus! Bir nefes al! İki ekip yola çıktı bile bende şimdi seni arayıp, yeri bildirecektim. Neredesiniz siz?" diyerek bağıran Baş komiser Yavuz ile daha fazla konuşamadı.
Tahir böyle bir çıkış beklemediği için şaşkın bir sesle "Ciddi misin? Sizin polis merkezine az kaldı. Doğru söyle valla buldunuz mu? Hemen adresi at!" demesi ile Yusuf'un telefonu öfke ile elinden kapması bir oldu.
Yusuf telefonun ucunda olan adama "Adresi hemen veriyorsun! Ayrıca o şerefsiz herife iki tane sallamadan elimden almayı kalkanı hastanelik ederim tam yarım saattir o kızları dinlenip, dinlenip dövmesini dinlemek zorunda kaldım! Bu ne demek biliyor musun?" sözler genç adamın dişlerinin arasından tıslar gibi çıkıyordu.
Her kelime karşısındakini öldürecek kurşun misali bir öfke ile söyleniyordu. Baş komiser Yavuz bile normalde kendisine atar gider yapan birine asla toleranslı davranmaz daha beter karşılık verirdi. Ancak Yusuf'un kolay kolay bu raddeye gelmeyeceğini de biliyordu.
İçini çekerek "Tamam birader ama adamı fazla benzetme! Bunun savcısı hâkimi var. Hadi bizi yakacaksın kendini yakma!" diyerek Yusuf'a yeşil ışık yaktı.
Tahir'in telefonuna gelen mesajla Yusuf aracı çevirdi ve şehrin biraz dışına doğru harabe bir bölgeye sürmeye başladı. Yavuz'un verdiği adres eski âtıl bir fabrika binasıydı. Polislerin içeri yeni girdiği belli oluyordu. İçeriden silah sesleri geliyordu.
Bir yandan da polislerin "Teslim olun! Silahlarınızı atın!" uyarıları duyuluyordu.
Tahir ile Yusuf göz göze geldiler ve içeri girmek için hareket etmişlerdi ancak arkadan gelen siren sesi ve far ışıkları ile yerlerinde kaldılar. Arkalarına dönüp baktıklarında gelenin Baş komiser Yavuz olduğunu görünce ikisi de içlerinde tuttukları nefesi büyük bir rahatlama ile koy verdiler.
Baş komiser Yavuz aracından inerek Tahir ve Yusuf'un yanına geldi. İki adama da selam verdikten sonra "İyi akşamlar beyler, içeriden aldığım bilgiye göre iki kişiler ve kadınlar da yanlarında ayrıca birde küçük çocuk varmış. Neyse ben içeri giriyorum. Ve Yusuf sakın çatışma bitene kadar yerinden kıpırdama! Orada neler olacağı belli olmaz!" diyerek silahını çıkarıp içeri girdi.
Ama onlar için asıl şok yanlarına gelen cumhuriyet savcısı Yasin Türkeli oldu. Zira bu savcı oldukça mesleğinin hakkını veren oldukça yetenekli biriydi.
Savcı Yasin iki adamın yanına gelerek "hayırlı akşamlar beyler. Gelirken Yavuz baş komiserim biraz bahsetti ama içerideki kadınlardan biri sizin ofisin avukatıymış. Diğeri de müvekkil doğru mu?" diyerek ağızlarını aradı.
Ama Yusuf'un gergin bir sesle "Size de iyi akşamlar sayın savcım! Buyurun son yarım saatin ses kaydı! Ben dinlerken çok eğlendim eminim siz benden daha çok eğlenirsiniz" diyerek karşısındaki adamı iğnelemişti.
Tahir arkadaşının omzuna elini koyarak "Sakin ol oğlum, savcı Yasin düşman da değil o şerefsizlerden biri de! Bu ne öfke?" diyerek arkadaşını sakinleştirmek için uğraştığında ise duyduğu sözlerle iki adam da şok oldu.
Yusuf öfke ile karşısındaki adamlara baktı ve "Sakin olayım öyle mi? O aşağılık şerefsiz kadınlara tecavüz etmeye kalktı! O kadının kocası olacak haysiyetsiz eğer adamı durdurmasaydı ilk önce de Melek'e tecavüz edecekti! Sırf izin vermedi diye de kızı öldüresiye dövdü! Ama doğru, biz sakin olalım o kadınların ne yaşadığı kimin umurunda değil mi?" genç adam o kadar sinirliydi o kadar öfkeliydi ki hırsından yerinde duramıyordu! Duydukları ile iki adamda Yusuf'un öfkesinin az bile olduğunu düşünmeye başladı!
İçeriden gelen son silah sesleri ile genç adamı kimse tutamadı. Diğerleri harekete geçemeden de içeri fırtına misali bir hız ve öfke ile daldı. Kapıdan girer girmez de polislerin adamlardan birisini kelepçelenmiş olarak götürdüğünü gördü. O adamı görünce kimseyi gözü görmeden üzerine saldırdı ve ardı ardına yumrukları sıralamaya başladı. İki polis Yusuf'u tutarken diğerleri suçluyu hemen oradan uzaklaştırdılar.
Genç adam öfke ile polislerin elinden kurtulup kızların yanına gitti. Melek bir sandalyede bağlıydı ve yüzü tanınmayacak haldeydi. Diğer kadın ise meleğin biraz da ilerisinde bir yere bağlanmıştı. Melek'ten de beter bir durumdaydı. Yusuf kadınları görünce hırsla 'Allah kahretsin' diye bağırdı ve baygın olan Melek'in yerinden sıçramasına sebep oldu.
Kadınlarla ilgilenen polisler ise genç adamın yüksek sesinden rahatsız olmuştu. Zira her ikisi de korku ile inliyordu ve adamın bağırması ikisini de daha fazla korkuttu.
Yusuf'a kaşlarını çatarak "Bizde bu durumda olmalarından memnun değiliz ama şükür ki daha kötü durumda değiller! Ayrıca kenara çekilin de sağlık görevlileri geçsin." Diyerek genç adamı içinde bulunduğu bu buhranlı durumdan çıkardılar.
Tahir ve savcı Yasin de tutuklu adamın çıkartılması ile beraber içeri girdiler. İçerideki kadınların görüntüsü karşısında iki adamında yüreği sızladı. Yusuf'un abartmış olabileceğinden şüphelenmişlerdi ama değil abartmak genç adam az bile demişti.
Yerden polis ve sağlık görevliler eşliğinde kaldırılıp sedyeye konan kadın tanınmayacak haldeydi ve kolu çarpık duruyordu. Ayrıca bir başka sağlık görevlisinin kucağındaki çocuk ise baygındı ve konuşmalarından anlaşıldığı kadarıyla adamlar bebeğe sakinleştirici verip uyutmuşlardı.
Melek ise sandalyeden çözülmüş ve iki kadın polis eşliğinde yere yatırılmaya çalışılıyordu. Çünkü genç kadın bir erkek yaklaştığında baygın haldeyken bile refleks olarak sıçrıyor ve inliyordu. Belli ki bağırmaya takati bile yoktu. Uzaktan bile biraz dikkatli bakıldığında boğazındaki el izi genç kadının neden bağıramadığını açıkça anlatıyordu.
Üzerindeki cekette yer yer yırtılma ve esnemeler olmuştu ve elbisesinin yakasında da yırtılmalar vardı. Eğer kalın ve iyi kalitede bir kumaş olmasa büyük ihtimalle vücudu yarı çıplak kalmış olacaktı! Tahir bu manzara ile yerde üzerine poşet örtülen adama nefretle baktı. Kelepçeli olarak çıkarılan diğerinin halini görünce Yusuf'un onunla ilgilendiğini hemen anlamıştı.
Sağlık görevlileri ve kadın polisler genç kadını sedyeye almakta zorlanınca Yusuf daha fazla dayanamadı ve Melek'i kollarına alarak birkaç adım uzaktaki sedyeye taşımaya başladı. Melek bir anda erkek varlığı hissetmiş gibi irkildi.
Ancak Yusuf'un "Korkma benim Yusuf, güvendesin, kimse sana zarar veremez" sözleri ile telkinlerde bulundu ve kendisini güvende hissetmesini sağladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞ KANATLAR
FantasyMelek dışarıdan bakıldığında işten eve evden işe o mahkeme senin, bu dava benim, günü gelişine yaşayan bir avukattır. İş arkadaşlarının gözündeki Melek ise; Fettan, erkekleri baştan çıkartan, kavgacı gürültücü bir kadın. Ama birde tüm ülkede bilinen...