Canım çok sıkılıyordu. Kafamı sıraya yaslayıp olduğu yerden slaytı okuyan Profesörü dinlemeye başladım. Çok sıkılıyordum.
Bir süre sonra dikkatim dağıldı ve aklıma elleri rengarenk olan çocuk geldi. En son bir hafta önce görmüştüm. Tişörtümü mahvetmesinin ardından bir kafede oturuyorduk ve o önümüzden geçmişti.
Slayt'ın kapanmasıyla yanımda oturan Hande ayağa kalktı. Bana sabırsızca baktı. Doğrulup çantamı aldım ve ayağa kalktım.
Dersliklerin olduğu binanın arka kapısından çıktık ve okulun arka kapısına yürümeye başladık. Arkamızdan koşan Selin yanıma geldiğinde önümüzdeki Nur ve Handeyi takip ettik. Fazla hızlılardı. Ve ben hızlanınca da bana kızıyorlardı.
Okulun kapısından çıktık. Her zaman takıldığımız bir kafeye gittik. Oturup sohbet etmeye başladık. Bir sigara yaktım ve başımı çevirdim. Köşede dikilmiş sigara içiyordu. Elleri yine rengarenkti. Elleri hiç mi temiz olmayacaktı bu çocuğun.
"Daldın gittin." Handenin cümlesiyle aralarına geri döndüm. Sonunda kalkıp 101 oynamaya karar verdik. Her zaman geldiğimiz mekana geldiğimizde önce tanıdıklara selam verdik. Ardından da 4 tane kivi istedik.
Karşımda oturan Nur'a baktım. İnşallah bizi batırmazdı. Derin bir nefes verdim ve oyuna başladık.
"Elin nasıl ?" Nur'dan gelen soruyla başımı öylesine salladım. Sonra iki parmağımı yüzüme koyarak başımı elime yasladım.
"Açıksa indir." dedim. Hande taşı attı ve
Nur çift indirmeye başladı. Tam 6 çift. En büyük taşını atmasıyla Selin kaşını çattı."Senin elinde çift değil miydi ?" diye bana baktı. Omuz silktim. Yerden bir taş çekti. Bana en küçük taşını attıktan sonra yerden bir taş aldım. Yere 57 sayı indirdim. Çift sarı dokuzu eşime işledim. Elimde sonradan çektiğim mavi bir ile bittim.
Hande elimi indirmemin ardından 'bekle bak ben sana ne yapıyorum' demişti. Ona dönüp.
"Ne yapıcaktın bana ?" dedim. Ardından da 57 sayının cezasını ekleyerek onlara 500 yazdım. Bize ise -101.
"Kalkalım mı ? Ben daha eve gidicem." diyen Nur ile topladım. 378 sayı fark ile yenmiştik. Tüm oyunu ben idare etmiştim ama olsun. Nur bir şekilde öğrenecekti.
Nur'un eve gitmesi Hande'nin işe gitmesi ve Selin ve benim eve dönmemizle bir gün daha aynı monotonlukta geçip gitmişti.
Sonra bir şey oldu. Her zamankinden farklı bir şey. Kapı çaldı. Selin ile birbirimize baktık. Ardından selin kalktı. Gidip kapıyı açtı. Belki de kapıyı ben açmalıydım.
"Merhaba, ben yeni komşunuzum. Karşı dairede kalıyorum. Rica etsem bana yardım eder misin ?"
Duyduğım bu ses ona aitti. Ardından Selin'in sesi duyuldu.
"Kanka ben birazdan geliyorum." ve kapı kapandı. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama Selin geri geldiğinde sırıtıyordu.
"Kanka, çocuk acayip yakışıklı." biliyorum demedim. Bana çocukla konuşmalarını anlattı. Beraber kahve içmelerini.
"Ne için yardım etmeni istemiş ?" dediğimde kaşlarını çattı.
"Önemli bir şey değil. Bir koliyi taşımasına yardım ettim." bende kaşlarımı çattım.
"Eee sonra ?" dememle başını salladı.
"Yani eve girdik. Sonra kahve ister misin diye sordu. Kahve içtik. Sonra da geldim." başımı salladım. Ve Selin onu anlatmaya devam etti.
"Selin yeter artık. Hadi uyuyalım. Yarın konuşuruz." dememle bana hak verdi. Bende onu salonda bırakıp odama ilerledim.
Yatağıma yatmak yerine pencere yatağıma yürüdüm. Oraya oturup dışarıyı izlemeye başladım.
Sonra sokak lambasının sarı ışığının altında elleri rengarenk olmuş bir çocuk gördüm. Göz göze gelmemizin ardından başını çevirdi.
Karşıdan gelen uzun boylu güzel bir kızdan bir şey aldı. Sonra da apartmana girdi. Ne almıştı ? O kız kimdi ?
Derin bir nefes alıp yatağıma ilerdim. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Hızla uykuya dalmıştım.
Gördüğüm çoğu rüyayı hatırlardım. Çok net olmasada. Biraz karmaşıkça, gördüğüm bir rüya vardı. Elleri rengarenk bir çocuk rüyamın başrolündeydi.
Gözlerimi açtığımda komodinimin üzerindeki saat öğleni gösteriyordu. Kalkıp hazırlandım. Sonra evin odalarını gezdim. Hande uyuyordu. Selin ortada yoktu.
Çantamı alıp kapıya ilerledim. Salondaki rafta duran kasenin içinden anahtarımı alıp çıktım. Karşı kapının önünde Selin'in ayakkabıları vardı. Bir süre oraya bakakaldım.
Kendime gelip kapıyı kapattım ve ayakkabılarımı giymek için merdivenlere oturdum. Normalde yapmayacağım bir şeydi. Sonra çantamdan kulaklığı çıkardım.
Apartman kapısından çıktığımda onun evinin penceresinin önünden geçiyordum. Kulaklığıma rağmen Selin'in gülüşünü duydum.
Yakınlardaki bir kafede oturup kahvemi içmeye başladım. Ardından Selin yanıma geldi. Oturduk ve yine onu anlatmaya başladı.
Bir süre sonra oturduğumuz kafeye girdi. Selin'in arkası dönüktü. Derin bir nefes almamla Selin kaşını çattı.
"Ne oluyor ?" omuz silktim.
"Sadece biri işte. Merak uyandıran. Aklımı meşgul eden biri." hafifçe gülümsedi.
"Sadece aklın mı ? Kalbini de meşgul ediyor gibi görünüyor." omuz silktim tekrar. Kapıdan çıktı. Elinde kahvesiyle durdu. Sonra bize döndü. Gözlerimiz buluştu. Buraya doğru geliyordu.
"Boya çıktı mı ?" sesiyle beraber Selin başını kaldırdı. Bende başımla onayladım.
"Sanırım. Yani çıkmasa bile fark belli olmuyordu." söylediğimle gülümsedi. Küçücük bir an. Ardından Seline baktı.
"Ben tekrar yardımların için teşekkür ederim." diyerek uzaklaştı. Selin anında bana döndü.
"Aklını meşgul eden kişi o mu ?" şaşkınlıkla bana bakıyordu. Yutkundum.
"Ha-hayır. Ama sen, Yani sen-" sözümü kesti.
"Sadece iyi çocuk. Ve biraz tatlı. Çok konuşmuyor. Yine de hoş. Onu gördüğümde karnımda bir şey oluyor. Kelebekler ya da filler değil. Tek bir kelebek kanat çırpıyor. Sanırım ondan hoşlanıyorum. Bugün konuşturmak için elimden geleni yaptım. Ama o günün ilk cümlesini sana kurdu." kaşımı çattım.
"Adını bilmiyorum. Sahi neden öğrenmedim ki. Neyse. Bölümü güzel sanatlar ama." demesiyle başımı salladım. Sonra üst sınıflardan Miran geldi yanımıza.
"Naber ?" diyip oturdu. Teklifsizce. Selin ile konuşmaya başladılar.
"Ya Miran, güzel sanatlarda bir çocuk var, böyle bir sürü dövmesi var. Elleri hep boyalı. Tanıyo musun onu ?" Selin'in sorusu ile Miran sırıttı.
"Noldu kız ?" demesiyle ben konuştum. Yoksa ikisinin başını bağlamış olacaklardı.
"Hiç karşı dairemize taşındı da. Merak ettik. Geçen günde üzerime boya dökmüştü." dememle başını salladı.
"Anladım. Barış ya. Hep böyle değildi bu çocuk. Okulda onu tanımayan yok. Sadece bu sene yeni gelenler. Onun dışında da çok dalgın, kendi halinde, efendi bi çocuk." başımı salladım. Biraz daha konuştuk ve kalktık. Hande uyanıp yanımıza geldiğinde yemek yemeye gittik.
Gün sona ererken eve döndüğümüzde yorulmuştum. Bende odama gittim ve anında uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Agnosia(Hissiz)
Teen FictionBirbiri için yaratılmış iki insan, aynı gökyüzüne bakıp, aynı hayatı paylaşırken nasıl birbirine yabancı olabilirdi... Yapbozdaki bir kaç parça başka bir yapboza aitti biz ise parçaları inatla kendi yapbozumuza takmayı denedik... ©Tüm Hakları Ağlayı...