4

13 1 0
                                    

(Hande Karakutu)

Yatağımda biraz döndükten sonra gözlerimi hafifçe araladım. Elimi uzatıp komodinimin üzerinde bulunan telefonumdan saate baktım. Saat daha 08:13dü. Telefonu bırakıp tekrar uykuya daldım.

Elimi yatakta gezdirip telefonumu buldum. Tek gözümü açıp saate baktım. 09:22. Telefonu bıraktım ve gözümü kapayıp tekrar uyudum.

Gözlerimi açıp odada gezdirdim. Ardından telefonumu aramaya başladım. Sonunda belimin altında onu bulup aldım ve saate baktım. 10:06. Artık uyanabilirdim sanırım. Ya da uyusa mıydım ?

Ekrana baktım. WhatsApp, İnstagram, Twitter ve Onedio'nun amblemlerini görünce telefonu açtım. Bildirimlere bakındım. Onedio Ve Twitter'ı direk sildim. WhatsApp'ta gruptan ve sınıftan bir kişi yazmıştı. Umursamadım. İnstagramda ise takip isteği ve mesaj vardı.

İnstagrama girip takip isteğine baktım. Kabul ettikten sonra mesajlara girdim. Bir kaç kişiden alev veya iltifat içeren mesajlar vardı. Görüldü attım. Ardından Savaş'ın mesajına girdim.

Günaydın :)

Gülümsedim ve parmaklarım klavyede gezindi.

Günaydın :)

Anında görüldü oldu. Ardından yazmaya başladığını belirten o işaret. Ve konuşmaya başladık.

Sen de ne uykucu çıktın be.

Uykucu falan değilim. Sadece gün boyu tembel tembel oturucam bu yüzden uyumak tercihim. Rüyalarımda daha az sıkılıyorum.

Hmm.
Mantıklı.
Denenebilir.

Kesinlikle yapılması gereken mükemmel bir aktivite.

Pekala kesinlikle yapıcam.
Dün kızlarla sorun yaşamadınız umarım ?

Ayrı eve çıkıcaklar. Çok da sorun değil.

Yalnız kalacaksın yani ?

Ben hep yalnızdım. Evde birileri olsun ya da olmasın. Ruhum hep yalnızdı.

Benim derse gitmem gerek sonra konuşuruz.
Yalnız mısın ?
Hiç sanmıyorum.

Ruhum her zaman yalnız.
Neyse, sen dersine git.
Görüşürüz.

Ruhun yalnız olabilir
Ama
Ruhun yapayalnız olan Ruhumu yalnızlıktan kurtardı.
Görüşürüz ;)

İnstagramdan çıktım. Sonra durdum ve tekrar girdim. Son mesajlarımızı okudum.

Her kelimesi, her harfi, her bakışı, her cümlesi bir şekilde kalbimi teğet geçip ruhumu titretmeyi başarıyordu. Ve bu titreşimler kalbimi önce durduruyor sonra daha hızlı atmasını sağlıyordu.

Kalkıp bir kahve içtim. Masada öylece oturmuş kahvemi içerken kızlar yukarı çıktı. Hepsi yeni uyanmıştı ama sırayla salona giriş yaptılar.

"Günaydın." gülümseyip karşılık verdim. Gamze kahvaltısını yapıp hazırlandı ve çıktı.

Selin öylece koltukta oturmuş karakalem portremi izliyordu. Hande ayağını sallamayı kesip koltuktan kalktı.

"Sen ne kadar iğrenç birisin, bunu nasıl yapabiliyorsun ?" sesiyle kaşlarım havalandı. "Selin ondan hoşlanıyor. Bunu bile bile... Sana gerçekten hayranım. Sakince oturup yüzüme bakmayı kes. Şu andan itibaren ikisinin arasını yapmak için gereken ne varsa yapacaksın. Ve mümkün mertebe Savaştan uzak duracaksın. Bunu özür olarak düşün." ayağa kalkıp kupamı lavaboya koydum.

"Pardon da sen bana emir veremezsin. Ayrıca neyin özrü acaba ? Özür dilenecek hiç bir şey yapmadım." odama doğru ilerlerken kolumu tuttu.

"Selin'in kalbini kırdın-" konuşmasını böldüm.

"Hangi Selin'in, yalancı olanın mı ? Maşa gibi kullandığın ve değersiz olanın mı ? Hande senin tek yaptığın insanları kullanmak. İşin bitene kadar kardeş gibisin. Sonrasında aileni öldürmüşler gibi davranıyorsun." kolumu çektim ve yoluma devam ettim.

O sırada zil çaldı. Kapıya yöneldim ve delikten baktım. Gelen Savaş'tı. Bir an durdum ve onun geldiğini anladılar.

"Sakın. Kapıyı Selin açıcak. Ve o konuşacak. İkisinin birlikte olması için her şeyi yapıcaz." kaşlarım çatıldı.

"Öncelikle bunu Savaş'ın da istemesi gerek. Ayrıca ev benim." ve kapıyı açtım. Savaş onu gördüğümden beri sanki ilk defa gülümsedi. Tebessüm ettim.

"Acaba kahve için müsait misin ?" başımı salladım. İçeri geçmek ister gibi bakınca yana kaydım.

"İçeri gel." cümlemle beraber içeri geçti. Kapıyı kapatıp mutfağa yöneldim. Salonda oturan Selin onu fark edip gülümsedi. Herkese selam verdi. Masadaki bir sandalyeye oturdu.

"Şey, az sütlü ve şekersiz değil mi ?" soruma başını salladı. Ona kahve yapıp önüne koydum. Teşekkür edip aldı.

"Asmışsın ?" cümlesiyle çerçeveye bakıp gülümsedim.

"Çerçeveletmişsin. Asmasam olmazdı." gözü yandaki fotoğrafa takıldı. Ardından tebessümü yavaşça silindi ve yutkundu.

"Sorun ne ?" bana döndü. Ufak bir nefes aldı.

"Hi-hiç bir şey. Ailen mi ?" başımla onayladım.

"Dedem ve babanem." başını salladı.

"Sen kahve içmiyor musun ?" başımı iki yana salladım. Selin konuştu.

"O kahvesini içti." sonra kalkıp dolaptan su çıkardı.

"Yediğim kazığın üstüne iyi gider." diyip içti. Sonra bardağı sertçe tezgaha koyup gitti.

"Ben rahatsız etmek istemezdim." diyen Savaşa Hande sırıttı.

"Ne rahatsızlığı canım. Alt tarafı hayatımızın içine sıçtın." oda merdivenlere yöneldi.

"Ev ters dublex mi ?" güldüm..

"Evet. Aslında burası da senin dairen gibi olacakmış. Kot yapmaktan vazgeçince burayı ters dublex yapıp arka bahçeye açılmasını öngörmüşler. Yani alt katla birleşmiş gibi bir şey. Arka tarafta bahçe var. Ön taraftaysa cadde." açıklamamın ardından kupayı uzattı. Alıp lavaboya koydum.

Ve bir süre birbirimizin gözlerinin içine baktık. Biz sustuk gözlerimiz konuştu. Sonra gözleri gülümsedi, ruhum titredi.

Agnosia(Hissiz)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin