11

4 1 0
                                    

Her sabah olduğu gibi uyanmak istemedim. Ama uyandım. Benim kaderim bu, kaderim bu benim.

Kalkıp banyoya geçtim ayaklarımı sürüye sürüye. Mutfağa geçtiğimde Pelin çatık kaşlarla izledi beni. Sonunda ağzındaki ballayı çıkardı. "Kızım okulun yok mu senin?" kurduğu cümleye göz devirdim. "Ne işin var senin evde?"

Derin nefes alıp verdim. "Var. Gitmek istemiyorum." dedim ve kahvemle odama döndüm. Pencere kenarına tünedim ve sessizlik içinde kahvemi yudumladım. Sonra telefonuma bir mesaj geldi.

Naber Güzelim?

Hafif bir tebessümle cevap yazdım. Ve pencereden dışarıya baktım. Yolda yürürken telefona baktığını gördüm.  Aynı sırada mesaj görüldü oldu.

İyi evdeyim.

Okula gelecek misin, dersin var mı?

Biraz düşündüm.

Hayır gelmeyeceğim. Bugün evde olacağım.

Peki biz buluşacak mıyız?

Malesef buna da cevabım hayır. Bugün kendimle başbaşa kalacağım. Kitap falan okurum. Film izlerim.

Gerçekten buluşup bir salep içmeyecek miyiz?  😔

Üzülme. Hem özlemek iyidir. Yalnız kalmam gerek.

Görüldü attı. Zaten mesajıma cevap vermesini istemiyordum. Gerçekten kendime ayırdığım bir güne ihtiyacım vardı. Kahvem bitince gidip onu lavaboya bıraktım. Yemekleri genelde ben yaptığım için bulaşık işi Gamze ve Pelin arasında dönüşümlü olarak ilerliyordu. Bulaşık yıkamayı hiç sevmezdim. Bu yüzden yiyip içip bulaşık yıkamamak güzeldi. Odama geri döndüğümde elime bir kitap aldım ve okumaya başladım. Kaç saat okudum bilmiyorum ama kitap sürükleyiciydi ve ben yarısına gelmiştim. Kalktım ve öğle yemeği için bir şeyler hazırladım. Ardından kendim için bir tabak alıp masaya geçtim. Biraz sonra sarışın ve Tunahan merdivenlerden çıkıp geldiler. Ayak seslerinden tanımıştım onları. Biri uzun boyluydu diğeri de yabancı.

Onlarda birer sandviç ve istedikleri kadar patates kızartması alıp geldi. sessizlik eşliğinde karnımızı doyurduk. Ardından birer bardak keyif çayı içmeye karar verdiler. Tuna bana meyve çayı yaparken ikisi için ikinci bardağı doldurdu. Sonra kupayı önüme koydu. İnce belli bardaklarını aldıkları sırada kapı çaldı. Kalkıp kapıyı açtım. Umut kapıdaydı.

"Sen hayır dedin ama ben seni görmeden yapamayacağımı anladım. Yemek yiyelim mi?" dişlerimi sıktım.

"Daha az önce yemeğimi bitirdim."  dediğimde Tuna arkamda belirdi. Gelenin Umut olduğunu gördüğünde içeri davet etti. O geçerken de bana göz kırptı. Aptal, iyi bir şey yaptığını sanıyordu ama ben sinir küpüydüm.

"Ben sana bir tabak hazırlayayım kardeşim. Çay mı? Meyve suyu, kola falan mı?" Tunahan'ın sorusu üzerine çay istedi. Tunahan tabağı ve bardağı önüne bıraktığında kupamı aldım.

"Ben odamdayım ve acıkana dek rahatsız edilmek istemiyorum. Bu senin için geçerli değil. Sen her zaman açsın." Tunaya ithafen konuştuğumda kollarını göğsünde bağladı. "Somurtma hiç. Pelin gelip akşam yemeği isteyene dek yemek yapmiycam." diyip odama geçtim. Umut üzülmüş müydü?  Bana ne canım. Ben ona tek kalıcam demiştim. Duyulacağını bile bile kapımı kilitledim. Kulaklığımı takıp penceremde uzanıp müzik dinlemeye başladım. Yeterince deşarj olduğumu düşündüğümde kulaklığımı çıkarttım. Sessizlik çok güzeldi. Bir süre sessizliği dinledim. Sonra Tuna'nın sesi ile bölündü.

"Açım. Acıktım. Zalim cadı beni açlığa mahkum etti." diye bağırıyordu ve anladığım kadarıyla buraya doğru geliyordu. Ama tek değildi.  Kapı tıklatıldı. Kalkıp kapıyı açtım. Pelin huysuzca dikiliyordu. Ve Tunahan yavru köpek bakışları atıyordu birde Pelinin tişörtünün ucunu tutmuştu. Çocukken diğer çocuklar Tunayla dalga geçerdi, kızıl ve çilli olduğu için. Tuna Pelinin tişörtünün ucunu tutardı. Pelin de diğer çocukları azarlardı.

"Akşam yemeği saati." dediğinde başımı salladım. Cumba'ya yürüyüp telefonumu aldığım sırada tekrar konuştu. "6 kişilik yemek yap. Misafirimiz var. Sana dargın olmalı. " kaşlarımı çatmıştım. Sonra Umut'tan bahsettiğini anladım. Hızla odamdan çıkıp salona geçtim. Umut ikili koltukta oturuyordu. Sanki eve ilk gelişi değil gibi samimi bir biçimde Gamze ile sohbet ediyorlardı.

"Sen hâlâ burada mısın !?" bana baktı. Bu bir soru değildi. Tepkiydi. Geri döndüm. Portmantodan montumu aldım. "Bugün dışardan yiyebilirsiniz." dedim ve çıktım. Eşofmanımın cebine koyduğum kulaklığımı çıkardım. Balatçık sokaklarında boş boş yürümeye başladım. Esen rüzgar buzdan bir bıçak gibi keskindi. Üşümeye başlamıştım. Saat geç olmaya başlamıştı. Benim avantajım oturduğum yerin üniversite çevresi olmasıydı. Gün biraz geç son buluyordu burada.

Issız sokakları geldiğimden iki kat hızlı bir şekilde yürüyerek geri dönüyordum. Caddeden geçmeliydim.  Kestirmeden gelmemeliydim. Burası karanlıktı. Çok karanlık.

Bir adın sesi duydum. Ve soluk alışını hissettim. Muhtemelen psikolojikti. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Gittikçe de hızlanıyordu. Sakinliğimi korumayı denedim. Başarılı olamadım. Arkamı döndüğümde göz göze geldik. Çığlık attım ve koşmaya başladım. Tabi ki o da beni kovalamaya başladı. Havlama sesi kulaklarımda çınlıyordu. Sonra sustu. Beni kovalamayı kesti. Bir an için arkama baktım. Yerden bir şey yiyordu.

Sessizce uzaklaşmaya başladım. Sessiz ve hızlı. Sonra başını kaldırdı. Kaldırdığı gibi önüne bir şey düştü ve yemeye devam etti. Biri ona yemek atıyordu. Rahatladım ve önüme döndüm. Az ilerdeki karaltıyı o zaman fark ettim. Köpeğe yemek atan bu karaltıydı.  Zaten köpek saolsun evin önüne gelmiştim neredeyse. Karanlık kişi sadece köpeğe bakıyordu. Ben geçene kadar köpek her başını kaldırdığında yemek atmaya devam edecekti.

Sonra bir şey oldu. Elini kaldırdı ve elindeki eti attı. Çok kısa bir süreydi. Saliseler sürdü belki de. Ama gördüğüm şey kalbimi tekletti bir an. Sonra elini  kapşınlusunun cebine koydu. İçimden rabbime yalvardım. Apartmana girmesi için yalvardım. Ama o girmedi. Kapıyı es geçti. Sonra bir şey yaptı. Kısa süreliğine pencereme baktı. Gözlerim doldu.

Telefonum çalmaya başladı. Bende kendime geldim. Kimse yoktu. Arayanı meşgule attım. Bir adım atmıştımki üzerinde bir eşofman ve bir hırkayla Savaş çıktı apartmandan. Botları, eşofmanı, önü açık hırkası ve çıplak üst bedeniyle bana doğru geldi.

"İyi misin?" dediğinde başımı aşağı yukarı salladım. Apartmana dek yanımda yürüdü. Girdiğimizde yutkundu. "İstersen bana geçelim. Bir su iç. Biraz sakinleş. Sonra gir eve. Endişelenmesinler." teklifiyle bende yutkundum. Düşündüm ama olmazdı.  Başımı iki yana salladım. Eve girdim.  Evime.

Köpeklerden korkmazdım. Ama oradaki köpek ne zaman tek olsam gece gündüz fark etmeksizin beni kovalıyordu. Salona geçtiğimde Umut gitmişti. Pelin endişeyle kalktı.

"Neredesin kızım sen? Niye meşgule atıyorsun? Merak ettim. Umutta çok kırıldı. Peşinden çıktı ama seni bulamamış. Bir dakika senin betin benzin atmış." beni oturttu ve elini bileğime koydu. "Nabzın çok hızlı. Koştun mu sen? Hem titriyorsunda. Yine o köpek değil mi?" dediğinde başımı aşağı yukarı salladım. Beni sorgulamayı kesti. Bir bardak su getirdi.

Ertesi güne uyandığımızda hayatımız Rayına oturmuştu. Tunahan ve Sarışın bugün gidiyordu. Onları uğurladık. Ben Umutla konuştum ve özür diledim. Monoton ve aksiyonsuz bir hayata adım attığımız ilk gündü. Savaş bile apartmandaki diğer komşularla aynıydı bizim için. Sobra günler günleri kovaladı. Vizeler, Finaller, Ara tatil... Mart ayı geldiğinde soğuk gecelerde kuzlarla yapılan film gecelerine Umut çoktan dahil edilmişti.

Ne o gün,  o gece,  ne köpek ne de Karanlık adam... Hepsi unutulmuştu.

Agnosia(Hissiz)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin