Güne kapının çalması ile başladım. Gidip açtım ve karşımda Barışı gördüm.
"Günaydın. Sanırım Selin'e bakmıştın." diyip tam döneceğim sırada konuştu.
"Hayır. Şey, yani, Günaydın. Aslında sana bakmıştım." kaşlarım havalandı.
"Neden ?" başını eğdi. Sonra kaldırdı.
"Kahve içmek ister misin ?" sorusu ile şaşırdım. Geri dönüp anahtarlarımı aldım ve dairesine geçtik. Bizim dairemiz gibi küçüktü ama bizimki ters dublex olup evde 4 kişi yaşıyorduk. O ise 1+1 evde tek başınaydı.
İlk defa elleri tertemizdi. Kısa kollu tişörtünden gördüğüm kadarıyla Sol kolu komple dövmeliydi. Boynunda da dövmeler vardı. Sağ kolu boştu. Hafif uzun saçları, köşeli çenesi ve sakalsız yüzüyle gerçekten onda şeytan tüyü vardı.
Kahveleri yapıp gelene kadar evi inceledim. Her yerde tablolar vardı. Bir çizim masasının üzerinde kağıtlar ve kalemler, boş tuval yığını. Yarım bırakılmış bir resim, taburenin üzerine atılmış renkli bir önlük ve onun üzerine koyulmuş palet, köşedeki küçük masanın üzerindeki kutuda boyalar ve fırçalar. Bu bana çarptığında taşıdığı kutuydu.
Yanıma oturduğunda konuştu. Gözlerimin içine baka baka. Beni yaka yaka.
"Beni yanlış tanımanı istemiyorum. Hakkımda ne duyduysan unut." kaşlarımı çattım.
"Güzel sanatlarda okumuyor musun ?" başıyla okuduğunu belirtti. "Adın Barış mı ?" başını iki yana salladı. Kaşlarımı çattım.
"Adım Savaş. Bu sene nakil aldırdım. Eskiden ikizim Barış okuyordu burda." kaşlarım normale dönerken gözlerindeki hüznü fark ettim.
"O, ben nakil aldırdıktan sonra biz buraya gelirken... Ö-öldü." gözlerinde gördüğüm hüznün yanına acı eklenirken, gözlerim hüzne bulandı.
"Onun için geldim ben buraya. Normalde Ankara'da okuyordum. Ben geldikten sonra herkes beni Barış zannetmeye başladı. Bende bozmadım. Sınıf arkadaşlarım benim yerime insanlara Barış'ın öldüğünü söylerken daha kolay gelmişti. Sonra fark ettim ki her gördüğüm yüz beni Barış olarak görüyordu. Önce canım yandı. Sonra Savaş yok oldu. Herkes beni Barış sanarken bir süre sonra ben Barış oldum. Asla onun gibi çevre yapabilen biri olmadım. Asla onun gibi yumuşak da olamadım. Ya da onun gibi konuşkan. Barış olsaydı sana çarptıktan sonra özür diler giderdi. Sana çarptım. Ve gözlerinde kendimi gördüğüm an Ben Barış değilim dedim. Ben sana kızardım. Ben yaptığım hatayı telafi etmeyi denerdim. Ellerimi kirletmek uğruna. Ve Savaş, ellerini boyaya daldırıp senin tişörtünü temizlerdi." gözlerine baktım.
Cam gibi parlayan gözlerinde yansımamı gördüm. Sonra gözlerinin içine odaklandığımda gözleri, gözlerimi aştı ve ruhuma değdi.
Ruhum titrediğinde anladım. O gün o kapıyı ben açmalıydım. Selin ondan hoşlanırken ben ona kapılamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Agnosia(Hissiz)
Teen FictionBirbiri için yaratılmış iki insan, aynı gökyüzüne bakıp, aynı hayatı paylaşırken nasıl birbirine yabancı olabilirdi... Yapbozdaki bir kaç parça başka bir yapboza aitti biz ise parçaları inatla kendi yapbozumuza takmayı denedik... ©Tüm Hakları Ağlayı...