Çok sıkıldım ya. Ne yapsam ki. Sıkıldım. Yatakta sıkılmış bir şekilde oturuyordum. Derin bir nefes alıp verdim. Yok. İşe yaramadı. Hâlâ sıkılıyordum.
"Naber ?" Tuna başını uzatmış bana bakıyordu.
"Sıkıldım. Ne yapacağımı da bilmiyorum. Sıkıldım." dediklerimle güldü.
"Okula gitmek ister misin ?" önerisi ile göz devirdim. "Dersin falan yok mu senin kızım. Gitsene." çıkıştığında ayağa kalktım.
"Noluyor ? Niye beni göndermeye çalışıyorsun ?" gözlerimi kısmıştım. Yutkundu. Ona doğru bir adım attım. Telefonum çalmasaydı her şeyi öğrenecektim.
"Alo? Efendim ? Bugün görüşürüz demiştik. Benim bir dersim var. Öncesinde pencereye çıksan seni görsem, sonra da bir şeyler yesek nasıl olur ? Aslında biraz beklersen çok güzel olur. Bekler misin ? Çok vaktim yok. 15 dakika. Tamam."
Tuna'yı kovup hazırlanmaya başladım. Koyu kot ve bir crop giydim. Sonra beğenmedim. Siyah kumaş pantolon ve crop giydim. Bu oldu. Blazer ceket giyip yürüdüm. Siyah yumurta topuklarımı giydim.
Çıktığımda apartmanın önünde dikiliyordu. Beni görünce ıslık çaldı. Bende kahkaha attım. Sonra koluna girdim ve okula doğru yürüdüm.
"Kitabın yok mu senin ?" dediğinde başımı iki yana salladım.
"Devamsızlığım bitmesin diye okula gidiyorum." dememle güldü. Sınıfa gelince yanağına bir buse kondurmamla yüzünde aptal bir sırıtış belirdi. Ben sınıfa girdiğimde yürümeye başladı. Elini yanağına koyduğunu gördüm.
Kızlarda görmüştü. Bana kötü kötü baktıkları sırada onları takmayıp bir yere oturdum. Sınıfa giren Profesörle birlikte ona odaklanmaya çalıştım. İşe yaramadığında telefonumu çıkarıp kendimi çekmeye başladım.
Öğretmene bakıyordum ama Kendimi çekiyordum. Başımı sıraya yasladığımda, elimi çeneme koyduğumda sıkılmış bir biçimde nefes alıp verdiğimde ve gözlerimi devirdiğimde. Sonunda videoyu sonlandırdım.
WhatsApp'a girip video'yu ona attım. Sonra çıkıp dersi dinlemeye devam ettim. Ders bittiğinde yerimden kalktım ve onun dersinin olduğu C blok'a yürümeye başladım. C-05. İşte dersi bu sınıftaydı. Kapı kapalıydı. Belli ki hâlâ ders devam ediyordu. Karşı duvara yaslandım ve beklemeye başladım.
Çok geçmeden kapı açıldı ve öğrenciler çıkmaya başladı. Elinde kıvırdığı defterle bir arkadaşıyla konuşarak çıktı. Beni fark etmemişti. Önce şaşırdım. Sonra sessizce güldüm ve takip etmeye başladım.
Arkadaşlarıyla yolları ayrıldığında ona yaklaştım ve birden bire arkadan kollarımı uzatıp karnına sarıldım. Önce irkildi sonra hızla bana doğru döndü. Beline doladığım kollarımla başımı kaldırıp şirince gülümsedim.
Kıkırdayıp bana sarıldı. Başımın üzerine bir öpücük kondurdu. Sonra beni yanına çekip elimi tuttu. Ve yürümeye başladık.
"Ödümü patlattın." diyerek güldüğünde bende güldüm.
"Sende beni fark etseydin." kaşlarını kaldırdı. "Duvara yaslanmış çıkmanı bekliyordum." açıkladığımda anladım dercesine başını salladı.
"Videoyu izledim. Kadın o kadar bayıyor mu ya ?" dediğinde başımı aşağı yukarı salladım. "Bu arada çok tatlısın. Özellikle de göz devirirken." bu cümlesiyle biraz utansamda ona bakıp gözlerimi devirdim.
"Nerede yiyelim ?" sorumla omuz silkti. Kızlarla her zaman yediğimiz bir kaç yer vardı. Zaten öğrencilerin çoğu da bu yerlerde yiyordu. Okulun arka kapısından çıkıp yürümeye başladık. Balatçık çok küçük bir yerdi. Yüz ölçümü büyük olsada kesinlikle küçüktü. Gidebileceğimiz çok az yer vardı. Az ilerdeki tantuniciye doğru yürüdük. Evimin hemen karşı sokağındaydı. Bahçe tarafındaki masalardan birine oturduk. Evimi görebiliyordum.
Sipariş verip beklemeye başladığımız sırada apartmana giren sarışın bir kız gördüm. Bu kızı daha önce hiç görmemiştim. Umursamayıp önüme döndüm. Sonra gözüm apartmana takıldı. Savaş ve Selin el ele merdivenleri çıkıyordu. Öfke, kıskançlık, şaşkınlık... Hiçbiri yoktu içimde. Tüm duygularım ölmüş gibiydi.
O yoluna bakmıştı. Bende öyle. Önüme dönüp gülümsedim. Gülümsememle Umut da bana gülümsedi. Sipairşlerimiz geldiğinde sessizlik içinde yemeğimizi yedik. Ardından kalkıp daha önce gittiğimiz kahveciye doğru el ele yürümeye başladık.
"Dedenlerle görüşüyor musun ?" diye sorduğunda başımı salladım.
"Elbette. Onlar olmasa şu an nasıl olurdum bilmiyorum. Ailem dağıldıktan sonra onlar en büyük destekçimdi." kafeye girdiğimizde siparişlerimizi verip oturduk.
"Peki, annen ve baban ?" omuz silktim.
"Babam bana göre mükemmel. Zaten her kız için babası mükemmeldir. Annemse kendi halinde bir kadın işte. İyi anlaştığımız için mutluyum. Babam her gün arar ve telefonu beni sevdiğini söylemeden kapatmaz. Her gün küçük bir kaç dakikalık bir konuşam geçer aramızda ama beni sevdiğini duymak, hissetmek ve bilmek güzel. Annemleyse belirli bir konuşma aralığımız yok ama her konuşmamızda saatlerce konuşuyoruz. Seninkiler ?" sorumla tebessüm etti.
"Klasik işte. Babam emekli, annem ev hanımı. Babamla kalsik bir kaç dakika konuşuruz. Annemle de dikkat et oğlum dediği 5 dakikalık bir hoşçakal konuşması yapıyoruz. İki ablam var ikiside evli. Bir yeğenim var. Genelde ablam veya eniştemden çok onunla konuşuyorum. Kardeşin var mı ?" sorusuyla yutkundum. Boğazımdaki yumru orada kaldı. Varlığını asla yok edemiyordum.
"Bir abim ve bir kız kardeşim var. Kız kardeşim lisede annemle yaşıyor. Bizimkiler boşandıktan sonra abim ortadan yok oldu. Yani abim işte ama gitti. Tüm bağlarımız koptu. Ne bir mesaj ne de bir arama yok. Öldü mü kaldı mı bilmiyorum. Ben abimi çok severdim. Artık yok. Onu özlüyorum. Yıllar geçti. Yaklaşık olarak 27 yaşında şu an. Ve ben geldiğinde onu kabul etmeye hazır mıyım bilmiyorum." dolan gözlerimi kırpıştırdım. Yaşları geri göndermeye çalıştım. Gitmediler ama akmadılarda. Sohbetin geri kalanında Umut'un muhteşem(!) konu değiştirme yeteneğiyle bolca güldük. Üzüntüden akmayan yaşlarım gülmekten akacaktı.
Hava kararmaya başlamışken kalktık. Umut bir elinde defteri diğer elinde sımsıkı tuttuğu elimle hayranlık uyandıracak kadar güzel görünüyordu. Biraz yürüdükten sonra geri döndük. Apartman kapısına geldiğimde sabah olduğu gibi yanağına bir öpücük bıraktım. Yine aptal gibi sırıttı. Ben apartmana girerken durup durup sırıttığını gördüm. Apartmana girdiğimde Savaş kapının pervazına yaslanmış dikiliyordu. Dikkatle bana bakıyordu. Kapıyı açmaktan vazgeçip ona döndüm.
"Bir şey mi diyeceksin ?" sorumla gözlerimin içine baktı.
"Nerden geliyorsun ? Saat geç oldu. Hava karardı." kaşlarımı çatıp onun gibi kollarımı göğsümde bağladım.
"Sanane ? Hangi sıfatla bu soruyu sorduğunu öğrenebilir miyim acaba ? Belki o zaman o sıfatı sözlükten kaldırtabilirim." tekrar kapıya döndüğümde ikinci adımı seslendi.
"Nora." abimden başka kimse bana Nora demezdi. "Üzgünüm." dediğinde şaşkınlıkla bakıyordum ona. "Abin için üzüldüm." o bunu söylediğinde her gece her gün susturduğum hıçkırıklarımdan biri kaçtı dudaklarımdan. Ve gözlerimden bir damla yaş firar etti. Kollarını açıp bana sarılmak için bir adım attığı sırada evin kapısı açıldı. Tuna beni hızla içeri alıp kapının önüne çıktı.
Savaşla tartıştıklarını duyabiliyordum. Bana zarar verdiğini söylüyordu. Sesler bir uğultuya dönüştüğünde odama adımladım. Odama girip kapıyı kapattığım anda sırtımı yaslayıp yere çöktüm. Hıçkıra hıçkıra ağladım. Gözyaşlarım görüşümü kapatırken ben ağlayarak ayakkabılarımı çıkardım. Üzerimdeki ceketi çıkarıp fırlattım. Kalkıp bağıra bağıra ağladım. Sonunda güçsüz düşüp tekrar aynı yere oturdum. Sakinleşmemiştim ama yorulmuştum. Gücüm kalmadığı için hafif hafif ağlıyordum. Sonra tekrar hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Sonunda gerçekten bitap düştüm. Yatağıma geçip ağlarken uykuya dalmaya başaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Agnosia(Hissiz)
Teen FictionBirbiri için yaratılmış iki insan, aynı gökyüzüne bakıp, aynı hayatı paylaşırken nasıl birbirine yabancı olabilirdi... Yapbozdaki bir kaç parça başka bir yapboza aitti biz ise parçaları inatla kendi yapbozumuza takmayı denedik... ©Tüm Hakları Ağlayı...