Savaş
Gözlerimi güneşin ilk ışıklarıyla açtım. Kalktım. Üzerime bir şeyler geçirdim ve salona geçtim. Esneyip etrafa baktım. Gözlerimi ovuştururken mutfağa doğru yürüdüm.
Ayağım bir boya kutusunu devirince durdum ve baktım. Ağzı kapalı olduğu için dökülmemişti. Umursamayıp yürüdüm. Kendime bir kahve yaptım ve oturup sessizce içtim.
Telefonumun çalması ile kalkıp onu aramaya başladım. Bulduğumda arama kapandı. Ve bir mesaj geldi. Mesaja tıkladım. Reklam mesajıydı. Arayan kişi için bildirimi indirdim. O da alan kodlu bir numaraydı. Nasıl olsa tekrar ararlardı.
Bir duş alıp hazırlandım. Devirdiğim boyayı ait olduğu kutuya koydum. Evi son kez inceledim. Ceplerimi kontrol ettim. Almam gereken her şeyi almıştım.
Çıktım ve ayakkabılığın en altında duran ayakkabılarımı alıp ayağıma geçirdim. Doğrulduğumda karşı kapı çarptı gözüme.
Uzanıp zile bastım. Ve beklemeye başladım. Adım seslerinin ardından kapı yavaşça aralandı. Karşımdaki kızı tanımıyordum.
"Buyur ?" konuşmasıyla derin bir nefes aldım.
"Kardelen... Evde mi ?" biraz durup başını arkaya atıp seslendi.
"Kardelen! Kapıda biri var! Seni soruyor ?!" hemen ardından Kardelenin sesini duydum.
"Önemli biri değilse öldüm ben!" cümlesi ile kendimi tutamayıp güldüm. Tanımadığım kız bana baktı.
"Ne kadar Önemlisin ?" cümlesi ile omuz silktim.
"Kardelene sormak lazım. Kardelen için ne kadar önemli olduğumu bilmiyorum. Tek bildiğim onun benim için ne kadar önemli olduğu." başını salladı.
"Sevdim seni, akıllı çocuksun. İçeri geçecek misin ?" yana kayması ile az önce giydiğim ayakkabıları çıkardım ve eve girdim. Terlik uzattığında istemediğimi söyledim.
Önce o sonra ben salona geçtik. Kardelen tekli koltuğa yan yatmıştı. Başını sarkıtmıştı. Ufak bir tebessüm belirdi suratında. Sonra doğruldu ve bana baktı.
"Hoş Geldin." gözlerimle ona bir tebessüm bahşettim.
"Hoş Bulduk." ayağa kalktı. Kapıyı açan kıza baktı.
"Kuzen sana bahsettiğim kişiyi hatırlıyor musun ? Bu o, Savaş. Ve Savaş bu da Kuzenim Pelin." el sıkıştıktan sonra tekrar Kardelene baktım.
"Ben, alışverişe çıkacaktım. Almam gereken boyalar falan vardı. Benimle gelmek ister misin diye soracaktım ?" dememle düşünür gibi yaptı.
"Düşünmem lazım. Düşünüyorum ve düşündüm. Benim kârım ne ?" sorusuna bilmem yaptım.
"Ne istersin ?" sorumla sırıttı.
"Dile benden ne dilersen mi diyorsun ?" başımı salladım. Yanımdan geçti.
"Benim hazırlanmam lazım. Malum birazdan çok sevdiğim bir arkadaşım bana tatlı alacak." odasına yürürken konuştu. Pelinin işaretiyle koltuklardan birine oturdum.
Kardelen ile yaklaşık olarak 3 haftadır vakit geçiyordum. Kardelen çok şeffaftı. İçi dışı bir dediklerimizdendi. Asla rol yapmıyordu. Ya size karşı Cehhennem kadar sıcak olurdu ya da Kutuplar kadar soğuk. Size uzattığı Zeytin Dalını Soldurmayı da bilirdi Yaşatmayı da.
"Geldimmm." bastırarak söylediği cümle ile sehpayı incelemeyi bıraktım. Başımı kaldırdım. Siyah pileli eteği, beyaz Crop'u ile her zamanki gibi güzeldi. Sırıtarak bakıyordu bana. Gözlerimdeki ışıltılarla süzdüm onu.
Gözlerimiz buluştuğunda gözlerimdeki parıltıyı fark etti. Gülüşü fiziksel olarak aynıydı ancak güneş gibi parlamaya başlamıştı. Bu kız hislerimi bana kazandırmıştı.
O bu kadar Hayat Dolu olmasa ben bu kadar hayatta olmazdım.
~♡~
Elimdeki boyalara bakmaya devam ettim. İki seçeneğim vardı. Ya Akrilik Yağlı boya alacaktım ya da hem boya hem yağ alacaktım. Ciddiyetimi bozmadan adama döndüm."İkisini de alıyorum." başını salladı. O arka Taraftan Açılmamış boya Almaya giderken köşedeki taburede oturmuş sıkılmış gözlerle etrafa bakan Kardeleni inceledim. Başını çevirip beni farketti.
"Bitti mi ? Çok Acıktım. Bi de Sıkıldım." başımı iki yana salladım.
"Sana sıkılırsın demiştim." buraya gelmeden önce ona kafede kahve içip kahvaltı yaparak bekleyebileceğini söylemiştim. Kabul etmeyen oydu.
Adam arkadan boyaları getirip tezgaha koydu.
"Başka Bir isteğin var mı evladım ?"
"Birde 1 Oz siyah. 1 oz da beyaz." başını salladı. İstediğim dövme mürekkebini ayarlayıp verdi.
Parayı ödememle Kardelen zıplayarak kalktı ve sırıtarak yanıma geldi. Poşetleri aldıktan sonra dükkandan çıktık.
"Bitti mi artık ?" başımı ikiyana yasladım. Yürüyüp otoparka geldiğimizde poşetleri arabanın bagajına koydum.
"Ya tamam işte. Kağıtları aldık. Kalemleri aldık. Tuvalleri aldık. Boyaları aldık. Ne kaldı ki ?" omuzları düşmüştü. Burnuna vurdum.
"Karnı aç küçük bir kızın karnını doyurmam gerek." dememle güldü. Beraber yürümeye başladık. Ona burada otur dediğim kafeye girdik. Bir masaya oturduğumuzda garson menüleri bırakıp gitti.
"Tüm menüyü sipariş edeyim de gör sen. Hepsini yememi bekle de anla beni." cümlesiyle kıkırdadım.
"Bir ömür bekleyebilirim." dememle gözleri faltaşı gibi açıldı. Yanakları kızarırken menüyü açtım. Susup menüye bakmaya başladı. Menüleri kapattığımızda Garson gelip siparişlerimizi sordu.
"Ben bir Çay İstiyorum. Kupa da. Hanım efendiye de içecek olarak Limonata. Ve bir de iki kişilik serpme kahvaltı." siparişi yazan garson gittiğinde bana dönüp çemkirdi.
"Ama ben bunu istemiyordum ki. Tamam Limonata severim. Kahvaltı da içerim. Ama ben tatlı alıcaktım." gözlerimi devirdim.
"Önce kahvaltı. Sonra söz istediğin tatlıdan iki tane alıcam." sinsice gülümsedi. Elini kaldırıp parmaklarıyla göstererek konuştu.
"Üç tane. Bir hafta boyunca her gün." güldüm.
"Pazarlık mı yapıyorsun sen ?" söylediğimle başını salladı.
"Daha Kolayı var. Kahvaltı gelince sana bir tane tatlı söyleriz. Tüm kahvaltıyı tek başıma yerim." omuzları düştü. "Ama yine de kahvaltı yapman Lazım." dememle gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Agnosia(Hissiz)
Teen FictionBirbiri için yaratılmış iki insan, aynı gökyüzüne bakıp, aynı hayatı paylaşırken nasıl birbirine yabancı olabilirdi... Yapbozdaki bir kaç parça başka bir yapboza aitti biz ise parçaları inatla kendi yapbozumuza takmayı denedik... ©Tüm Hakları Ağlayı...