Duruşma salonu sessizdi. Harrison yargıcın hemen önünde sanık sandalyesinde oturuyordu. Vakit öğleden sonraydı. Demir parmaklıklı camlardan yansıyan öğlen güneşi jüri üyelerinin olduğu bölüme vuruyordu. Amerika'nın çeşitli yerlerinden gelen ve birbirlerini tanımayan 12 kişiden oluşuyordu jüri. Salon oldukça ufak ve mütevazıydı. Alçak tavanlı ve ahşap yapılıydı. Duvarlarında eski mahkeme başkanlarının ve Amerikan başkanlarının fotoğrafları asılıydı. Daha önce birçok ölüm kararına imza atan Yargıç Jacob Smith 62 yaşında bir Teksas'lıydı. Beyaz saçlı, mavi gözlü, orta boylu ve hafiften kiloluydu. Sert bir mizacı vardı. Duruşmaları esnasında çok fazla konuşmaz, savunmaları dikkatle dinlerdi. Bu davaya savcı olarak Bayan Jessica Chamberlain atanmıştı. Chamberlain 36 yaşındaydı ve Harvard mezunuydu. Koyu yeşil gözlü, atletik yapılı ve orta boyluydu. Böylesine önemli bir davaya atanması gelecek vaad eden bir kariyere sahip olması ve hırslı karakteri sayesinde mümkün olmuştu. Girdiği davalarda saplantı derecesindeki hırsı ve yüksek mahkumiyet oranı nedeniyle O'nun bu davaya atanmasını Senatör Carter ayarlamıştı fakat Bayan Chamberlain'in bundan haberi yoktu tabi ki. Harrison'un Avuktalığını uzun zamandır yürüten ve kendisi gibi bir Seatle'lı olan dostu James Colins bu davada da Profesörü savunma görevini üstlenmişti. Harrison hukuksal konularda daima O'na danışırdı. 64 yaşındaki Colins Yale mezunuydu. Uzun boylu, zayıf ve esmerdi. Ten rengi oldukça koyuydu hatta sırf bu yüzden O'nu bir hintli zannedenlerin sayısı azımsanamayacak denli fazlaydı.
Harrison gergin görünüyordu. Bu eyalette ölüm cezası yasaldı ve Harrison'da ölüm cezasıyla yargılanmaktaydı. Bir ara savcıyla göz göze geldi. Savcı Chamberlain sanki O'na nefretle bakıyordu. Sanki Harrison O'nun öz kardeşini öldürmüş gibiydi O'nun için. Davalara böyle hazırlanmak O'nun odaklanmasını sağlıyordu. Savcı Chamberlain davaları kendi kişisel meselesi haline getirerek kurbanla arasında psikolojik bir bağ oluşturuyordu fakat bu durum bazen de sanık sandalyesinde oturan masum bir insanın da kurban olmasına neden olabilmekteydi.
Savcı Chamberlain açılış konuşmalarından sonra salona tanık sıfatıyla Samuel Wilson'u davet etti. Tanık sandalyesindeki Wilson tedirgin görünüyordu. Tıpkı bir suç işlemiş ve bunu gizlemeye çalışan küçük bir çocuk gibi görünüyordu. Savcı kendi tanığına önce rahatlatıcı birkaç kelime sarf ettikten sonra sorularına geçti:
-"Siz emekli bir askersiniz değil mi Bay Wilson?" diye sordu Savcı Chamberlain.
-"Evet doğrudur efendim." Diye yanıtladı Wilson ürkek bir ses tonuyla.
Savcı, Wilson'un bu ürkek tavırlarından biraz rahatsız olmuştu.
-"Rahat olun Bay Wilson. Burada yargılanan siz değilsiniz." Diyerek O'nu sakinleştirmeye çalıştı Chamberlain ve sorularına devam etti.
-"O gece tam olarak neler yaşadığınızı bize anlatabilir misiniz?" diye sordu Savcı Chamberlain.
-"Koridordan gelen bazı sesler işittim. İki kişinin konuştuklarını duydum ve kapımı aralayarak kim olduklarına bakmak istedim." Savcı Chamberlain Bay Wilson'un sözünü keserek yeni bir soru yöneltti kendisine:
-"O gece Bayan Jenkins'in kapısında gördüğünüz şahıs şu an bu salonda mı?"
-"Evet burada." Dedi Bay Wilson biraz duraklayarak.
-"Peki O'nu bize gösterebilir misiniz?" diye sordu Chamberlain.
-"Şurada oturan beyefendi." Diyerek Profesör Harrison'u işaret etti Wilson.
Salonda hafiften bir uğultu duyuldu. Ardından gelen sessizliği Savcı Chamerlain'in şu sözleri bozuyordu.
-"Tanığa başka sorum yok yargıç bey."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Geçmişin İzinde
Ciencia FicciónÖnce gök kubbe öldü yavaş yavaş. Sonra buzul dağları birer birer eridiler. Nesilleri tükendi vahşi hayvanların. Korkunç depremlerle sarsıldı yerküre. Karanlık günler çöktü muhteşem şehirlerin üstüne. Gece ve gündüz birbirine karıştı. Çareler aradık...