Geri dönüş aracı ardında beyaz dumanlar bırakarak Mars semalarından Uzay İstasyonuna doğru ilerlerken aşağıdaki dört adam da elleriyle yaptıkları dönüş mekiğinin ardından öylece bakmakla yetiniyorlardı. Az bir erzakla zor günlere doğru yelken açmışlardı adeta. Tek umutları dünyadan gelecek olan yardım gemisiydi. Bu koskoca gezegende dört yalnız adamın büyük bekleyişleri başlamıştı artık.
Dört adam hareketsiz öylece duruyorlardı donuk Mars sabahında. Karşı tepeler yavaş yavaş kımıldanmaya başlamışlardı bile. Dondurucu sabah soğuğuna şimdi bir de yaklaşan kavurucu kum fırtınası eşlik edecekti. Ellerinde kalan son yer aracına binerek son evleri Terra-Form 11'in yolunu tutmuşlardı.
Borya derin düşüncelere dalmışken Jimenez O'nu çekti çıkarttı derinliklerden.
-"Burada böylece oturacak mıyız? Bir şeyler yapmayacak mıyız?" diye söylendi yüksek bir ses tonuyla.
Sorensen ve Kerim bu ikiliyi izliyorlardı sessizce. Borya derin ve anlamlı baktı Jimeneze. Bir babanın haylaz çocuğuna bakışı gibi bir bakıştı bu. Sonra konuştu sakince:
-"Evet. Seni anlıyorum dostum. Bu kızıl cehenneme tıkılıp kalmak benim de hiç hoşuma gitmiyor ama bizim şu anda yapabileceğimiz yegane şey beklemek. Beklemek ve dayanmak. Bu bekleyiş sonsuza dek sürse de bekleyeceğiz. Unuttun mu bizler birer askeriz. Bize verilen görev ne olursa olsun ona uymakla görevlendirildik. Hayatımız boyunca bunun için yetiştirildik." Borya'nın bu sözleri Jimenez'i sakinleştirmeye yetmemişti ama daha da fazla sürdürmedi Jimenez. Liderinin gösterdiği yolu izleyecekti elbette. Fakat Borya yine de bir açıklama getirmek istedi sözlerine:
-"Atacağımız her bir fazladan adım, yapacağımız her gereksiz hareket fazladan enerji gerektirir. Bu da erzağımızın ve enerjimizin daha çabuk tükenmesi demektir. Şu anda yaptığımız bu gereksiz konuşma gibi durumlar da bizi olumsuz etkilemektedir bu bağlamda. O yüzden beyler hepinizden ricam sabırlı olmanız ve psikolojimizin sınırlarını zorlayacak olan bu üç ayı kazasız belasız atlatmanızdır. İnanın bana sonunda hepimiz Dünya'ya ailelerimize ve vatanlarımıza döneceğiz ve orada da birer kahraman gibi karşılanacağız." Borya sözlerini bitirdiğinde her kez bir nebze olsun rahatlamış görünüyordu. Dört adam uyku podlarına girerlerken Mars ekibinin geri kalanları da Uzay İstasyonuna ulaşmak üzereydiler.
İstasyonda müthiş bir heyecan vardı. İskender heyecandan yerinde duramıyordu. Geo lardan inşaa edilen kaçış aracı İstasyona varmak üzereydi ve onları karşılamak için büyük bir hazırlık yapılmıştı. Ne zaman geleceklerini bildiremediklerinden ancak gezegenden çıkışlarından itibaren yerleri tespit edilebilmişti. Araç yavaş yavaş uzay boşluğunda süzülerek Uluslararası Uzay İstasyonuna yaklaştı ve yumuşak bir iniş yaptı. Aida, Satou, Aslı, Tarık ve Cihan alkışlar eşliğinde indiler araçlarından ve dinlenme kabinlerine uğurlandılar. Burada hem ayrıntılı sağlık taramasından geçecek hem de bir müddet karantina ortamında kalacaklardı. Tüm bu bekleyişler sürerken Dünyadaki bekleyiş sona ermiş gibi görünüyordu.
Teğmen McCourt yıllık izine ayrılmıştı. Bunu hak etmişti de fakat aldığı uçak bileti O'nu bir tatile götürmüyordu. Önce Washington'dan Londra'ya uçacak oradan da kara yolu ile İskoçya'nın Kilmarnock şehrine gidecekti. Bu şehirde buluşacağı kişi çok önemliydi O'nun için çünkü örgütün içindeki muhbiriyle buluşacaktı orada.
İskoçya'ya yaklaştıkça yükseltiler artmaktaydı. Giderek göğe daha çok yaklaştığını hissediyordu McCourt. Aslen İrlandalı olduğu için anakaraya ayak basmak O'na tuhaf gelmişti. Hırçın dalgaların dövdüğü yüksek ve rüzgarlı kayalıklar hep hayalini süslemişti. Washington'un ve Newyork'un insan kalabalığından uzak daha fazla oksijen soluyabileceği ıssız dağlara doğru seyahat etmek O'nu mutlu kılıyordu. Sonra araç aşağıya daha alçak arazilere yöneldi. Kilmarnock İskoçya'nın doğu Ayrshire denilen bölgesinde yer alıyordu ve kuzey kesimlere göre daha alçakta kalıyordu bu bölge. Buradan geçen Irvine Nehri Irvine limanına ulaşıyordu. Sakin küçük bir nehirdi bu. Hırçın akmazdı suları. Balıkçılık yoğundu nehrin kıyısında. Küçük balıkçı kulübeleri gördü McCourt. Dedesinin İrlanda'daki balıkçılık öyküleriyle büyümüştü. Anlatılanlara göre büyük büyük babası bir balık avı esnasında kaybolmuştu hırçın dalgaların arasında. Çoğu balıkçı cesaret edemezdi İrlanda kayalıklarında balık avına çıkmaya. Tüm bunları düşündü McCourt. Burası da tıpkı İrlanda gibi Dünyanın nadir köşelerinden biriydi sakin kalmayı başarabilen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Geçmişin İzinde
Science FictionÖnce gök kubbe öldü yavaş yavaş. Sonra buzul dağları birer birer eridiler. Nesilleri tükendi vahşi hayvanların. Korkunç depremlerle sarsıldı yerküre. Karanlık günler çöktü muhteşem şehirlerin üstüne. Gece ve gündüz birbirine karıştı. Çareler aradık...