-"Seni yeniden görmek çok güzel eski dostum." Diye başladı söze İskender.
-"Aklanacağından ve aramıza döneceğinden hiç kuşkum yoktu doğrusu. Fakat sen yokken çok sular aktı köprünün altından. Bernard hain çıktı. O'nu tutuklattırdım lakin aşağıdaki adamları atmosfer işlemcisinin reaktörünü havaya uçurmaya çalıştı ve öldü. Tam bu belayı def ettik derken şimdi gezegenle aramızdaki iletişim kesildi. Birisi Mars iletişimini gezegen yüzeyinden sabote etmiş olmalı. Bernard buradaki tüm yardım podlarını uzaya fırlattığı için gezegene yardım da gönderemiyorum. Bu yüzden dünyadan yeni bir yardım gemisi talep ettim. Onun buraya ulaşmasıysa oldukça zaman alacak. Umarım aşağıdaki çocuklar bu sırada başlarının çaresine bakabilirler. Senin anlayacağın eski dostum burada işler iyice sarpa sardı. Tek tesellimse senin sağ salim aramıza dönmüş olman. Doğrusu şu sıralar Dünya'da güvenebileceğim bir tek sen kaldın." Diyerek bitirdi sözlerini İskender.
-"Evet tüm bu olanlar çok kötü ama içimden bir ses hiçbir şeyin sona ermediğini söylüyor. Yardım gemisinin bir an evvel yola çıkması için elimden geleni yapacağım. Dua edelim de oradaki çocukların başı gerçekten de dertte olmasın. Tahminimce yer ekibi bizimle iletişim kurmanın bir yolunu bulacaktır. İçimizi ferah tutalım. Seninle yeniden özgürce konuşmak çok güzeldi dostum. Tekrar görüşmek dileğiyle hoşça kal." Diyerek son verdi sözlerine Harrison.
Bu sırada Mars gezegeninde Borya, Aida, Jimenez ve Satou; Terra-Form 11 de toplantı yapıyorlardı:
-"Uzay istasyonuyla tüm bağlantımız kesildi. Birisi merkezdeki büyük gps antenini sabote etmiş olmalı. Bunu kum fırtınasının yaptığını hiç sanmıyorum. Gezegen içi iletişimimiz de kesildi. Diğer ekiplere ne olduğunu da bilemiyoruz." Dedi Bay Satou.
-"Geo 11'i hazırlayıp merkeze gidiyoruz. Orada neler olup bittiğini tespit etmeli ve bir an evvel iletişimi onararak istasyonla bağlantı kurmalıyız." Dedi Borya.
Borya'nın sözlerinin ardından tüm ekip üyeleri harekete geçerek derhal Geo 11'e gittiler ve merkeze doğru yola çıktılar. Merkeze vardıklarında ortalığın adeta bir savaş alanını andırdığını gördüler. Yapının büyük bir bölümü yanmış ve yıkılmıştı. Büyük iletişim anteni de bu yangından nasibini almış görünüyordu.
-"Bilgisayarlar ve iletişim cihazları çok fazla zarar gömüş; bu yangının kasıtlı çıkartıldığı kanaatindeyim." Dedi Bay Satou.
-"Birkaç ekip sanırım şu anda toplantı salonunda biz de oraya gitmeliyiz." Dedi Jimenez.
Hep birlikte toplantı salonuna girdiler. Salonun hemen önündeki sahnede iki kişinin elleri ve ayakları bağlı bir şekilde durduğunu gördüler. Bunlar Polonyalı kozmonot Nicolau Walesa ve İtalyan Astronot Umberto Favalli' idiler. Onları yakalayan ekibin lideri ise tıp ekibinden Johan Sorensen'di. Aida hemen Sorensen'in yanına giderek O'nunla konuşmaya başladı.
-"Neler oluyor burda Johan? Bana açıklar mısın?" diye sordu Aida
-"Bu adamlar merkez ünitelerini ateşe verdiler. Bazı patlayıcılar kullanarak da pek çok Terra-Form ünitesini yok ettiler. Çoğu arkadaşımızı da bu patlamalar ve yangınlar sırasında kaybettik. Onları yakaladık ve burada sorguluyoruz. Kalanlarımız bu kadar. Artık bu yabancı gezegende bir avuç insan kaldık. İşin daha kötü yanları da var. Erzakın çoğunu da yok etmişler. Artık temiz su bulmamız da bir hayal. Umalım da istasyondan bir an evvel yardımımıza gelsinler yoksa hepimiz bu yaban gezegende öleceğiz." Dedi Sorensen.
Sorensen'in bu konuşması Aida'yı derinden sarsmıştı. Belki tüm hainler yakalanmıştı ama birilerinin onların bu gezegenden sağ sağlim kurtulmamaları için çaba sarf ettiği de gün gibi ortadaydı. Şimdi kala kala 11 kişi kalmışlardı. Borya Kozlov, Aida Moore, Lonzo Jimenez, Botan Satou, Johan Sorensen, Aslı Evren, Tarık El Malik, Cihan Göktürk ve Kerim Çernişev tabi bir de iki hain. Bu dokuz kahraman bu gezegenin sırrını çözerek içine düştükleri kapandan kurtulmanın bir yolunu bulabilecekler miydi? Bu sorunun cevabını tabi ki zaman gösterecekti lakin şimdi yapılması gereken işler vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Geçmişin İzinde
Ciencia FicciónÖnce gök kubbe öldü yavaş yavaş. Sonra buzul dağları birer birer eridiler. Nesilleri tükendi vahşi hayvanların. Korkunç depremlerle sarsıldı yerküre. Karanlık günler çöktü muhteşem şehirlerin üstüne. Gece ve gündüz birbirine karıştı. Çareler aradık...