Bölüm 1: Yeni Bir Başlangıç

14 0 0
                                    

Artık soluklaşmış gözleriyle bulutlara bakıyordu Harrison, uçağı mavi gökyüzünde süzülürken. Kırlaşmış kıvırcık saçları örtüyordu alnındaki derin çizgileri. Ellerini kavuşturmuş, içindeki heyecanı gizleyebilmek adına ince dudaklarını kımıldatmadan sımsıkı tutuyordu birbirleri üzerinde. Yine her zaman ki kalın kumaştan, çizgili keten elbisesi vardı üzerinde. Gözlüklerinin ardından baka kaldı buğulu mavi gözleriyle uçağın koridoruna. Aslında baktığı yeri görmüyordu. Dalıp gitmişti uzaklara. Bu projeye o kadar çok emek harcamıştı ki, sonunda gerçekleştiğine kendisi bile inanamıyordu. Bir şey olacak ve bu rüyadan uyanacaktı sanki. Şimdi altmış üç yaşındaydı ve O'nu üzen yegane şey de yaşından ötürü Mars'a gidecek ekipte yer alamayacak olmasıydı. Oysa çok yaklaşmıştı Mars'a daha öncesinde. Uluslararası uzay istasyonunda görev yaparken pek çok kez izlemişti, o kızıl gezegeni. Genç bir astronotken hep hayal etmişti Mars'a ayak basmayı.  Bundan yaklaşık elli küsür sene önce inşa edilmişti istasyon ve Mars yörüngesine oturtulmuştu. İlk kez ayak basmıştı insanoğlu Mars toprağına. Harrison bu göreve pek çok kez talip olmuş ama kader O'na bu fırsatı hiç vermemişti.  Şimdiyse Mars'a gidecek olan ekibi yönetecekti Dünya'dan. Yine de heyecanlıydı. Bir çok kez kaldırılmıştı projesi arşivin tozlu raflarına  ama O hiç pes etmemişti. Hep çalışmıştı bu güne kadar ve sonunda istediği gerçekleşiyordu nihayet.

Otel odasına çıktığında çok yorgundu. Yağmur yağıyordu dışarıda. Yatağın üzerine oturup camda usulca süzülen yağmur damlalarını izledi. Oda loştu. Işıkları yakmamıştı Harrison. Dışarıdan yansıyan neon ışıklarıyla aydınlanıyordu oda. Düşünceler aldı O'nu. Uzaklara gitmişti yine. Seattle'daki evinin bahçesindeydi şimdi. Şezlonguna uzanmış kitap okuyordu. Bahçedeki ceviz ağacının gölgesi düşmüştü üzerine. Birden irkildi, tekrar Madrid'deydi. Böyle git-geller yaşıyordu son zamanlarda. Aldırmıyordu ama. Yaşlılığa veriyordu. Uyudu. Düş görmedi ne tuhaftır ki.

Madrid'in güneydoğusunda yer alan muhteşem bir saraydı Plaza De La Cibeles. Siyah araçlar durmaktaydı bahçesinde ve her taraf keskin nişancılarla çevrilmişti. Ufukta bembeyazdı göğe doğru uzanan kubbeleri. Kırmızı çiçeklerin arasından geçtiler. Harrison dalgındı. Sevinçli olmalıydı aslında ama garip bir hüzün vardı içinde açıklayamadığı. Hükümet binasının basamaklarını tırmandı birer birer ve toplantının yapılacağı büyük salona doğru ilerledi. Fransız ve İspanyol mimarisinin izleri yansıyordu dört bir yana ama şu an sanat tarihi hiç mi hiç ilgilendirmiyordu Harrison'u.

Büyük bir kapının önünde durdular. Koyu kahverengi, ahşap, işlemeli bir kapıydı. Kapı açıldı önlerinde usulca. Büyük bir salona girdiler. Duvarlarında çok sayıda tablo dikkati çekiyordu. Yüksek tavanından aşağıya doğru kristal bir avize asılıyordu. Oval bir masa etrafında toplanmış olan temsilciler bakışlarını Harrison'a doğru yönelttiler. Harrison önce bir an durakladı ve sonra ürkek adımlarla yaklaştı onlara. Temsilcilerden birisi ayağa kalkarak:

-"Hoş geldiniz Bay Harrison." Dedi.

İnce yapılı, uzun boylu ve zarif bir Bey'di bu. Üzerinde koyu renkli şık bir takım elbise vardı. Aksanından bir İngiliz olduğu rahatça anlaşılıyordu. İri elmacık kemiklerinin ardında uzanıyordu kırlaşmış favorileri. İngilizlere nazaran küçük bir burnu vardı. İnce, uzun ve kemikli parmaklarını Harrison'a doğru uzatarak: —"işte" dedi.

-"Sonunda projemizin fikir babası da teşrif ettiler."

Uzun uzadıya anlattı Harrison, projenin tüm detaylarını. Toplantı yaklaşık dört saat sürmüştü. Konuşmaktan bitkin düşen Harrison önündeki su bardağından birkaç yudum aldıktan sonra toparladı sözlerini. Salondaki temsilciler çok memnun kalmışlardı O'nun anlattıklarından. O'da heyeti etkilemiş olmanın gururunu yaşıyordu kendi içinde.

Kayıp Geçmişin İzindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin