Aida demir kürenin içinden derin siyah boşluğa bakıyordu. Mars'a ilk ayak basışları geldi aklına. Herkes ne kadar da neşeliydi. Dünya'nın en büyük kaşifleriydi onlar. Şimdiyse Mars'ta kalan son kaşifleri kurtarmaya gidiyordu Aida. Tabi hala hayattaysalar. Umuda yolculuktu O'nunkisi. İstasyondaki herkes'in duası da O'nunlaydı bunu derinden hissediyordu Aida. O da Tanrı'ya dua etti sonra kısa bir geri sayımın ardından yıldızlar dönmeye başladı etrafında. Mars'a iniş çok uzun sürmeyecekti elbet. Gezegenin çekim alanına girmesi fazla zaman almamıştı podun. Sonra alevden bir pelerin giyip alçaldı olanca hızıyla. Sarı Mars bulutlarının altına indiğinde soğudu demirden küre. Ardından paraşütler açıldı. Sonra da kauçuktan bir topa dönüştü iniş podu ve yüzeyde birkaç kez sektikten sonra nihayet durabildi. Sarsıntılar sonucu biraz yıpranmış olan Aida bir süre sonra poddan dışarıya çıktı. Bilgisayarından verileri kontrol ettikten sonra yola koyuldu hemen. Fazla uzağında değildi Terra-form 11'in.
Uzun bir yürüyüşün ardından ulaşmıştı tenekeden evlerine. İlk gördüğü ankinden çok farklıydı. Adeta bir harabeye dönüşmüştü Mars'taki evleri. İçeri girdi fakat kimsecikleri bulamadı. Cesetleriyle de karşılaşmadığı için umutlanmıştı. Gidebilecekleri fazla bir yer yoktu. Muhtemelen kuzeydeki atmosfer işlemcisine sığınmışlardı. Orada canlı kalabilmişler miydi peki? Aida hemen yola çıkmalıydı. Kaybettiği her dakika pahalıya mal olabilirdi. Öyle de yaptı fakat biraz ilerledikten sonra yerdeki kumların kıpırdandığını hissetti. Bunun tek bir anlamı olabilirdi: Büyük kum fırtınası. Bu fırtınada dışarda kalamazdı. Fırtınanın ne kadar yakın olduğunu da kestiremiyordu. Etrafına bakındı fakat sığınacak bir yer göremedi. Yapacak tek bir şeyi kalmıştı o da olanca hızıyla Terra-Form 11'e geri dönmek. Sırtındaki erzak çantası ve oksijen tüpü ağırlık yaptığından hızlı hareket edemiyordu. Arkasına bakmıyordu ama duyduğu homurtulardan fırtınanın hemen peşinde olduğunu hissedebiliyordu. Neyse ki varabilmişti Terra-Form 11'e. Hemen içeri girdi ve basınçlı kapıyı kapattı. Oldukça yıpranmıştı fakat hala iş görüyordu bu barınak. Bu son fırtınaya da dayanması için bildiği tüm duaları ediyordu Aida. Oldukça gürültülü ve korkutucu saatler geçirdikten sonra fırtına nihayet dinmişti.
Yeniden sıcak yüzünü gösteren Mars güneşinin altında yol almaya başladı Aida. Yerçekimi farkından dolayı zorlanıyordu yürümekte. Ama kesinlikle yılmayacaktı ve hayatı pahasına bile olsa atmosfer işlemcisine ulaşacaktı. Belki orada ölebilirdi ama en azından arkadaşlarını hayata bağlamış olurdu. Hep bu vazifenin bilinciyle yürüdü uzun ve zor bir yolda. Atmosfer işlemcisini gördüğünde kendisinden geçmek üzereydi. Ayakta zor duruyordu artık. Bakışları kaydı ve kendini Mars toprağına bıraktı. Başaramamanın acısını yüreğinde hissederek kapattı gözlerini. Sonra... Tanıdık bir sesle uyandı:
-"Aida, Aida!" dedi bu ses. Gözlerini zorlukla açtı ve sesin sahibine baktı. Yüzünde tatlı bir tebessüm belirginleşti Aida Moor'un.
-"Merhaba Jimenez" dedi Aida.
-"Merhaba" diyerek karşılık verdi Jimenez.
-Ya diğerleri?" diye sordu Aida ve ekledi:
-"Hepsi iyi mi?"
-"Evet. Hepimiz iyiyiz. Ama dayanacak fazla gücümüz kalmamıştı. Bizi kurtardın. Bizi sen kurtardın!" diyerek sarıldı Aida'ya
Reaktör odasının loş ışığı altında toplanmışlardı. Hepsi de oldukça yorgun ve bitkin görünüyordu. Aida el terminalinden istasyona iyi olduklarını ve konumlarını bildirmişti. Uzay istasyonunda adeta bayram havası vardı şimdi. Bu bilgi Dünya'ya da ulaşmıştı elbette. Artık herkes bu kahramanların dönüşünü bekliyordu.
-"Kurtarma aracı yarın burada olacakmış." Dedi Aida istasyondan gelen mesaja bakarak.
-"Buna sevindim" dedi Borya. Bu soğuk ve katı adamın ilk defa gülümsemesine şahit oluyordu oradakiler.
O gece uyumadan önce birbirlerine hikayeler anlattılar Dünya'da ki hayatlarıyla ilgili. Uzun zamandır hiçbirisi bu kadar tatlı bir uykuya dalmamıştı.
Ertesi sabah tüm hazırlıklarını tamamlayıp kuzey atmosfer işlemcinin önünde kurtarma gemisini beklemeye başladılar. Çok geçmeden göründü çelik kanatlı kuş Mars semalarında. Mars'ın kızıl kumlarından kurtulup sarı bulutlarına doğru yükselirken tuhaf bir hisse kapıldı beşi birden. Burayı özleyebilecekleri duygusu sarmıştı zihinlerini. Bir burukluk hissediyorlardı. Belki de ömürleri boyunca bu topraklara bir daha ayaklarını basamayacaklardı. Kısa bir süreliğine de olsa vatanları olmuştu burası onlar için ve Dünya'da bile yaşamamışlardı bu kadarını doğrusu.
Uğrunda mücadele ettikleri bu topraklar çok geçmeden yeni kolonicilerle dolup taşmaya başladı. Peşlerinden pek çokları geldi ve hala gelmeye devam ediyorlar. Yemyeşil tarlaların sayısı günden güne arttı ve tabi ki devasa atmosfer işlemcilerinin de öyle. Nesiller yetişmeye başlamıştı Mars topraklarında. Köyler, kasabalar ve küçük şehirler inşaa ettiler. Buraya ilk ayak basan atalarının anılarını ise hiç unutmadılar. Terra-Form 11 anıt binasının önündeki dev tabelada bu yetmiş kahramanın isimleri hali hazırda selamlamaktadır Mars toprağını. Onlar hem Dünya'mızı kurtardılar hem de geçmişimizde bir yerlerde saklı kalan öz vatanımızı bulmamıza yardım ettiler. Onların üzerinden yüz yıllar geçti. Artık insanlık alemi güneş sisteminin iki gezegeninde varlıklarını sürdürmeye devam ediyor.
-SON-
YAZAN: HAKAN KAYA

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Geçmişin İzinde
Science FictionÖnce gök kubbe öldü yavaş yavaş. Sonra buzul dağları birer birer eridiler. Nesilleri tükendi vahşi hayvanların. Korkunç depremlerle sarsıldı yerküre. Karanlık günler çöktü muhteşem şehirlerin üstüne. Gece ve gündüz birbirine karıştı. Çareler aradık...