Ekipler Mars'taki ikinci aylarına girerlerken her şey normale dönmüş görünüyordu. Mars şafağında uyanan ekipler donuk Mars güneşinin eşliğinde merkez ünitesine doğru yol almaktaydılar. Tüm ekiplerin katılacağı zorlu Olimpos dağı tırmanışı öncesi dünya ve uzay istasyonuyla ortaklaşa düzenlenecek brifing sonrası tırmanışa başlanılacaktı. Olimpos dağı yirmi yedi bin metre gibi devasa bir yüksekliğe sahipti ve güneş sisteminin on iki gezegeni içinde şimdiye kadar keşfedilmiş en yüksek dağ ünvanını korumaktaydı. Everest dağı Olimpos'un yanında adeta cüce gibi kalıyordu. Zirvesi sarı mars bulutlarının üstünde o kadar mağrurdu ki, onu görüp de saygı duymamak elde değildi doğrusu.
Ortak brifing öncesi İskender ve Harrison özel görüşüyorlardı:
-"Son bir ayı nispeten rahat geçirdik eski dostum." Dedi İskender.
-"Evet haklısın ama işin zor kısmı şimdi başlıyor. Olimpos ve Cydonia keşiflerini programdan çıkartmak için çok uğraştım ama Nasa yönetimine bunu kabul ettiremedim. Bu bizim için büyük bir risk. Bu keşifler sırasında yaşanabilecek can kayıpları bizi çok zor duruma sokar. Bir de şu senatör Carter var. Petrol şirketlerinin kuklası olduğu her halinden belli ama ona karşı yapacak fazla bir şeyimiz yok." Diye serzenişlerde bulundu Harrison.
-"Tüm bu yakınmalarında haklısın dostum. Dış etkenlere karşı elimiz kolumuz bağlı. Bu arada ben de yardımcım Bernard'ın petrol şirketlerine bilgi sızdırdığından şüpheleniyorum. Birkaç şifreli mesaj ele geçirdik ama içeriklerini henüz çözemedik. Etrafımız dört bir yandan sarılmış dostum. Allah'a güvenmekten başka bir çaremiz yok." Dedi İskender ve devam etti. "Olimpos'a tırmanış yolculuğu yaklaşık beş saat sonra başlayacak. Ekipler bölgeye uzun bir mesafeyi kat ettikten sonra ulaşacak ve burada bir gece kamp yapacaklar. Ertesi sabah da zorlu tırmanışa başlayacaklar. Güvenlik koşulları gereği sadece bin metre tırmanacaklar ve aynı gün geri dönecekler. Dağın doğu yamacına tırmanılacak ve bu bölgedeki irili ufaklı birkaç mağara da ziyaret edilecek. Umarım her şey yolunda gider." Diyerek sözlerini tamamladı İskender. İyi niyet dilekleriyle kısa bir süre sonra Brifingde görüşmek üzere ayrıldılar.
Brifingin ardından on dört araçlık konvoy yola çıkmıştı. Arkalarında kızıl bir toz bulutu bırakarak ilerliyorlardı uçsuz bucaksız Mars topraklarında. Uzun bir yolculuğun ardından vardılar Olimpos dağının eteklerine. Tüm ekipler inmişlerdi araçlarından. Önlerinde muhteşem bir manzara vardı ve hepsi de hayranlıkla bu manzarayı izliyorlardı. Daha önce hiç birisi bu kadar ihtişamlı bir dağ görmemişlerdi. O kadar yüksekti ki zirvesini göremiyorlardı bile. Akşam çökmek üzereydi. Güneş ufuktan yavaş yavaş siliniyordu. Tüm ekipler kendi çadır ünitelerini kurdular geceyi geçirmek için. Uzun sohbetler edildi sıcak içecekler eşliğinde. Genellikle de dünyadaki günler yadedildi bu sohbetlerde. Büyük bir özlem vardı ne de olsa ama burada olmaktan mutluydular genellikle.
Aida ve Miller çadırın önünde oturuyorlardı. Diğerleri çoktan dalmışlardı uykunun derinliklerine. Gökyüzünde milyarlarca yıldız vardı. Adeta bir yıldız tarlasını andırıyordu. Her biri birer iri elmas parçası gibi parıldıyorlardı ve sanki el uzatılıp oradan toplanacak gibiydiler.
-"O kapı hala aklımdan çıkmadı. Neredeyse bir ay oldu ama hep o kapıyı düşünüyorum. O kadar düzgün hatları vardı ki mutlaka akıllı bir varlık tarafından oraya konmuş olmalı. Cydonia bölgesinin hemen dışında yer alması da o kapının Cydonia'nın yer altı şehirlerine açılan tüneller sisteminin girişi olabileceğini düşündürüyor bana." Dedi Aida.
-"Aida bundan emin olamayız. Öylesine bir taş parçası da olabilir bunu biliyorsun." Dedi Miller.
-"Peki o halde orada tespit ettiğimiz radyasyonu nasıl açıklayacaksın?" diye sordu Aida.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Geçmişin İzinde
Science FictionÖnce gök kubbe öldü yavaş yavaş. Sonra buzul dağları birer birer eridiler. Nesilleri tükendi vahşi hayvanların. Korkunç depremlerle sarsıldı yerküre. Karanlık günler çöktü muhteşem şehirlerin üstüne. Gece ve gündüz birbirine karıştı. Çareler aradık...