Kelimelerin tükenmesi.
Kimseyle konuşmak istememek.
Ve en önemlisi; nasıl hissettiğini bile bilmemek.
Her hücrem şaşkınlık ve sinirle sarsılırken yapabildiğim her şeyi unutuncaya kadar içmek oldu. Hafızamın tamamen silinmesini istedim ama yine de başaramadım.
Annem denilen o kadın. Yıllar önce beni öylece ortada bırakan kadın.
Arabanın camına vuran güneşin acısıyla gözlerimi araladım. Yüzümü acıyla buruşturdum. Yine deli gibi başım ağrıyordu ve arabanın direksiyonuna kafamı koyarak uyduğum için her tarafım tutulmuştu. Unutmak için içtiğim biralar sabaha daha iyi hatırlatıyordu bazı şeyleri.
Annemin peşine mı düşecektim şimdi ben?
12 yıl geçmişti aradan. Nasıl olsa hatırlamazdı beni. Hatırlayacak olsa terk eder miydi zaten?
Kendimi toparlamaya çalıştım. Şimdi bunu düşünemezdim. Kafamın yerine gelmesi için Ela'nın ellerinden güzel bir kahvaltı yapmayı planlarken aklıma saate bakmadığım geldi. Kolumdaki pahalı görünümlü pazardan aldığım saate baktığımda 9 olduğunu gördüm. Eyvah! kaç saattir buradaydım ben? Saat 9.10 da dersim vardı. Nasıl yetişecektim?
Bir taraflarım tutuşurken telaşla arabayı çalıştırdım. En önemli dersim vardı, kaçırmamalıydım.
Şimdi size ne tuhaf gelir değil mi? Her gün içen bir adamın derse geç kalmaktan korkması?
Ben başlı başına tuhaftım zaten.
Mühendislik fakültesinde üçüncü sınıftım. Eğer derslerden geçmeyi başarabilirsem elektrik mühendisi çıkacaktım. Ama pek mümkün gibi görünmüyordu. Neden diye sorarsanız, beş yıldır bu bölümdeydim ve dersler o kadar zordu ki geçemiyordum.
Belki de yeterince çalışmıyordum, kim bilir?
Fakültenin önüne geldiğim de etraf kalabalıktı. Hiç kimseyle muhattap olmak istemediğim için hızlı ve kendimden emin adımlarla dersliğe ilerledim. Ders başlamış olmalıydı.
Kapıyı çalıp içeriye girdigimde en sevdiğim (!) hocam ders anlatıyordu. Yavaşça masalardan birine geçerken, "kusura bakmayın hocam," diye mırıldandım.
"Ne kusuru oğlum, asıl sen kusura bakma ben senin saatine göre gelmeliydim."
Sınıfta gülüşmeler artarken öfkeli yüzüm hocada gezindi. Cevap versem gine geçirmeyecekti, vermesem içimde kalacaktı. Gözümle duvarda asılı olan saati gösterdim.
"Daha beş dakika olmuş. "
Hoca göz devirdi. Biliyordu ki laf yarışına girmeye kalksa kaybedecekti, o nedenle sustu. Beş yıldır artık beni tanımayan hoca kalmamıştı zaten.
Ders bittiğinde kalktım ve derslikten çıktım. Kafamdaki düşüncelerden kurtulmam ya da bir nebze olsun unutmam için bizim şakrabanı görme isteği duydum.
Adımlarını yan tarafta olan hemşirelik fakültesine çevirdim.
Ela, uzun zamandan bu yana hayatımızdaydı. Aramızda en neşeli, en şakraban, en mutlu olan kişiydi. Pozitif enerjisi hayatımıza renk katıyordu.
"Aytunç!"
Arkamdan gelen sesi duyduğumda olduğum yerde kaldım. Bu kız nerden çıkmıştı? Koşarak bana yetiştiğinde donuk bakışlarla ona baktım.
"Naber?" Gülümseyerek bana bakmaya devam ederken yürümeye başladım. "İyi senden?"
O da benimle beraber yürümeye başladı. "İyi benden de. Geçen hafta doğum günü partime neden gelmedin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYTUNÇ +18
Teen FictionYıllar önce yaşadığı travmadan dolayı kadınlara dokunmaktan tiksinen Aytunç. Cinsellikten nefret etmesine yol açan olaylarla karşılaşan küçük bir kız Ayla. Kleptamani hastalığı başına bela olan Ela. Geçmişini bir sır gibi saklayan Ejder. Bu bir aşk...