9

710 11 5
                                    

Hayal kırıklığı.

İki kelimeden oluşan ama kalpte büyük bir yıkıma yol açan o müthiş duygu. İnsanı ruhsal anlamda yerden yere beklemediği bir anda çarpmasıydı en büyük belirtisi. Acımasızdı.

Karşımda hala ağlamakta olan kıza istemeden de olsa acıyarak baktım. Ne demem gerektigini bilmiyordum. Görevlilerden öğrendiğimiz kadarıyla ailesinden biri kardeşini alıp, götürmüştü.

İyi de buna neden bu kadar ağlamış, gözlerinden hayal kırıklığı akmıştı?

Sonuçta ailesinden biri götürmüştü ve çocuk burada heba olacağına aile evinde büyüyecekti. Onu bu derece üzen şey ona haber verilmemesi miydi? Yoksa onu da yanlarına almamaları mı?

"Ağlama artık."

Soyleyebilecegim en mantıklı cümle buydu. Teselli etmekten hiç ama hiç anlamazdım. Biz acılarımızdan genelde üzerine giderek atlatırdık. Ama Ayla da Ela gibi bu konuda güçsüz görünüyordu.

Göz yaşlarını hışımla silip oturduğu yerden kalktı. Ne yaptığını anlayamadığım için öylece onu izliyordum. Hızlı adımlarla yürümeye başladı. Kaşlarımı çattım. Nereye gidiyordu bu kız?

"Ayla nereye?"

Durdu, arkasına dönüp bana baktı. Ama bu kısa sürdü. Gözyaşları yine yüzünde gezinirken koşmaya başladı. Ne yapmaya çalıştığını asla anlayamıyordum.

Nedenini bilmesem de bende koştum arkasından. Bu kızlar hep böyle dengesiz miydi? Ela da böyle yapardı. Eğer bir suç işlediyse, canı sıkkınsa hep kaçardı. Onu bu ara ne kadar boşladığımı fark ettim. En yakın zamanda bunu telafi etmeliydim.

Ayla ya yaklaşıp önünde durdum. Hızlı koşuyordu. Ben önünü kesince durdu.

"Nereye?" Diye sordum, soluk soluğa. "Gidip Kaan'i onların elinden almaya! Vermem onu kimseye!"

Tam ağzımı açıp bir şey diyecektim ki beni durdurdu. "Karışma Aytunç! Arkamdan da gelme, bu benim sorunum," bakışlarını benden çekti. "Kendine iyi bak."

Koşarak yanımdan uzaklaştı. Sokağı dönünceye kadar onu izledim. Gitmişti. Adımlarımı arabama doğru yönlendirdim. Kendi bilirdi. Kimsenin hayatına karışamazdım.

Arabaya bindigimde az önce dolu olan koltuk şuan boştu. Bu durum beni tuhaf bir şekilde duygu yogunluguna sokarken bunu umursamadım. Zaten bu ara bizimkileri de çok ihmal etmiştim. Yeniden onların arasına katılma zamanı gelmişti.

Başka ne yapabilirdim zaten? Gitme mı diyecektim o kıza? Neden diyecektim ki? Başkası olsa bu kadar bile yardım etmezdi. Benim bu derece onunla ilgilenmem bir lütuftu bile.

Ela'nın kapısının önüne geldiğimde ışıkları yanıyordu. Demek ki evdeydi. Kapıyı yavaşça çaldım. Şuan onun şakrabanlıklarını görmem bana iyi gelecekti. Ama düşündüğüm gibi olmadı. Kapıyı Tuncay açtı. Şaşkın yüz ifademi ona belli etmemek adına kaşlarımı çattım. Onun ne işi vardı burada?

"Gir."

Geçmem için kenara çekildiğinde içerideki bağırış çığırışın yeni farkına varmıştım. "Ne bu gürültü?" Diye sordum ayağımdaki ayakkabilardan kurtulurken.

Umursamaz bir tavırla omuz silkti. "Yine aynı şeyler. " Aynı şeyler derken? Anlamadığımı belirten bakışlarım yüzünde gezinirken devam etti. "Ela hırsızlık yapmış."

Gözlerimi kısa bir süreliğine kapatıp açtım. Yine başlamıştı demek. Tedaviye devam etmiyor muydu bu kız? Neden hala aynı davranışları sergiliyordu ki?

AYTUNÇ +18 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin