STRANGER LIPS

2.1K 243 311
                                    

öyle bir bölümle geldim ki allah belanı verseydi de keşke gelmeseydi diyeceksiniz 😌
ama kim ikizlerinin bozuk psikolojileri ve travmaları birkaç bölümdür göz önünde olan şeylerdi, etiği zorlayan bir bölüm gelecekti yani illaki. o yüzden okurken gördüğünüz şeyler yüzünden onları suçlamadan önce aklınıza ilk gelen şey anne babaları olsun 😐

adios aşkolar 👋💗

-

Jungkook Taehyung'dan da önce sınıfa vardı. Kendisine denilenden on dakika erken gelmişti. Eli ayağına dolaşıyordu, biraz sakinleşmek için kendine zaman tanıdı ama neredeyse imkansızdı. Taehyung bir ara kulağına dersler bittikten sonra en üst kattaki resim sınıfına gelmesini söylemişti. Jungkook'un sadece ufak bir temasla bile içi kıpır kıpır olurken kendisine bunu söylemesi onu daha da heyecanlandırmıştı.

Etrafına şöyle bir göz attı. Boş tuvaller, fırçalar, boyalar ve resim aletlerinin çoğu öğrenciler işlerini bitirdikleri için sınıfın sol köşesinde dizili haldeydi. Sadece iki tuval vardı, sınıfın tam ortasında duruyorlardı. Onların diğerlerinden tek farkı boyalı olmalarıydı, soldakinde bir manzara vardı ve sağdakindeyse bir insan resmedilmişti. Jungkook gözlerini sağdaki çizimden alamadı, adeta büyülendi. Gözleri tuvalde dolanırken kaşları yavaşça havalandı, burada resmedilmiş olan kişi her kimse kusursuz olmalıydı. Devasa bir şapka takıyordu, şapkanın genişliği onun incecik ve dar omuzlarını bile aşıp geçiyordu. Yüzünün solundan aşağı doğru bir sarmaşıkmış gibi inen gül kurusu rengi çiçekler çok taze hissettiriyordu. Gerçek olamayacak kadar taze. Ama aynı zamanda ne kadar güzel gözükselerde o kişiyi sarıyor ve ele geçiriyormuş gibiydiler.

Jungkook gözlerini çizimde gezdirmeye devam etti. Resmedilen kişinin güzelliği bambaşkaydı, tüyler ürperten ve insanın içini ısıtan, hem lanetli hem büyülü duran, iki kutbu aynı anda barındıran bir surata sahipti. Narin duruyordu ama aynı zamanda çok keskin hatları vardı. İnce ve uzun, sivri bir bıçak gibi gözleri vardı ama yumuşacık bakıyorlardı.

Jungkook portredeki kişinin bir erkek mi yoksa kadın mı olduğunu anlayamadı, ne kadar bakarsa baksın cinsiyeti belirsizdi. Birkaç adım yaklaşmak ve daha yakından bakmak istedi, ileri attığı ilk adımında açılan kapının sesiyle olduğu yerde sıçradı. Adımını yere indiremeden arkasını dönüp kapıya baktı, Taehyung'u gördüğünde içi rahatladı. Karnındaki kelebekler tekrar hareketlenirken her şeyi unutuverdi.

" Jungkook? Çoktan gelmişsin "

Taehyung kocaman gözlerle Jungkook'a baktı, sonra gözleri etrafı taradı. Yutkundu, bir kez daha Jungkook'a baktı. Utanan bir çocuk gibi gözlerini kaçırdı, Jungkook ilk önce bundan zevk aldı. Onun utanması kendisi için bir umut ışığıydı. Ama sonra fark etti, Taehyung'un utanmaktan çok uzaklarda olduğunu, ve başka şeylerin varlığını sezdi.

Bir şeyler Jungkook'a tam o an farklı hissettirdi.

Jungkook başını aşağı yukarı salladı, " İşim erken bitince geleyim dedim " dedi. Yalandı, işi falan yoktu. Taehyung onun kulağına fısıldadığı andan itibaren sırasından bile kalkmamıştı, okulun bitmesi için sabırsızlanıp durmuştu tüm gün.

" Anladım " dedi Taehyung, yüzüne miskin bir sırıtma yerleşti. Yavaşça ve titrek bir şekilde oluşu Jungkook'un gözünden kaçmadı ama sözünü etmedi. Jungkook kaşlarını çatmaktan kendini son anda alıkoydu, yakında kokusu çıkar diye düşündü. Şimdi önceliği, Taehyung'un onu buraya çağırma sebebini öğrenmekti.

Ayaklarıyla pürüssüz zemini eşeledi, gözleri yerdeyken ve elleriyle oynarken çekinerek Taehyung'a sordu Jungkook, " Beni buraya neden çağırdın? "

TWINS   ( taekookvgguk )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin