17. BÖLÜM

8 2 0
                                    

SIRADAKİ ŞARKI BURNUNDAN GELSİN

17. BÖLÜM

Herkese keyifli okumalar dilerim^^

Bu bölüm, Visram büyük yarışmadayken Serbest Denklem'in İstanbul'daki hallerinden oluşuyor.

Bu bölüm, Visram büyük yarışmadayken Serbest Denklem'in İstanbul'daki hallerinden oluşuyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kağan Işık'tan

"Abicim uyanın uyanın!" diye bağırdığını duydum Mete'nin. Başımın dibinde tepiniyordu. "Şafak operasyonuna hazır olun!" Onu sertçe bacağından tutup durdurdum. Benim müdahalem yüzünden koltuğun üzerine, zıpladığı yere düştü. "Kağancığım abicim ne yapıyorsun sen ya?"

Onun ensesine sertçe vurdum susması için. "Mete sussana! Millete neden haber veriyorsun şimdiden? Önce bir kesinleşsin haberler, ona göre söyleyelim diğerlerine."

Benim dediklerime asla takılmadan koltuğunda genişçe yayıldı. "Bedavadan bir Avustralya tatili fena olmazdı." Birkaç dakika sonra ise garip ve beklenmedik bir şekilde ciddileşti. "Kendim dışında birilerini düşünmeyi pek sevmem ama Devrim'e söylememiz gerekmez mi?" diye sordu. "Sonuçta Mısra hakkında önemli bir durum."

"Bana kalırsa Mısra ile ilgili hiçbir durum Devrim'i ilgilendirmiyor bundan sonra. Son olanları sen de biliyorsun."

Başını ağır ağır salladı. "Haklısın. Ama Devrim öğrendiğinde bize ne kadar kızacağını tahmin edemiyor musun?"

Bezgince nefes verdim ve Mete'nin yüzüne baktım. "Eğer Devrim, Mısra ile ilgili tüm durumlardan haberdar olacak kadar ilgili ve değerli olsaydı, şu an burada olmazdık. Avustralya'ya giden ilk uçakta olurduk."

Mete hiçbir şey demedi. Durum kritiği yapılabilecek en son insanlardan biri olduğu kesindi. Her şeyin farkındaydı, son derece gözlemci bir insan olduğunun da farkındaydım, ama her şeyi dalgaya alma konusunda üstüne yoktu. Mete ile ciddi bir konuda konuşulmazdı. Son dediklerim hakkında da şaka yapmasına fırsat vermeden konuyu değiştirmeye çabaladım.

Oturduğum koltuktan kalktım. "Hadi," dedim pantolonumun ceplerini kontrol ederken. "Bunlardan haber geleceği yok. Mecbur biz gideceğiz. Diğerlerine haber verelim."

"Ya biz gittiğimizde vazgeçerler ve biz ortada kalırsak?"

"O zaman da yapabilecek bir şeyimiz yok..."

Bulunduğumuz odadan çıkıp hemen çaprazdaki kapıya girdim. Burası bizim evimiz değildi, ofis olarak da kullanmıyorduk. Sadece şirketin ve menajerlik ajansının bizim adımıza verdiği, genelde kargoların gönderildiği yerdi burası. Çoğunlukla uğramıyorduk zaten ama yine de biz olmasak temizlikle ilgilenen bir ablamız vardı.

Diğer odada Ekin uyuyordu. Son zamanlarda uykusuz kalmıştık, üst üste gelen şeylerden dolayı. Onun yatağının kenarına gidip omzuna dokundum. Bu dokunuşla uyanmayacağını elbette biliyordum ama önce bu darbeyle başlamak en iyisiydi. Diğer güç gösterilerime sonra geçebilirdim.

Sıradaki Şarkı Burnundan Gelsin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin