06 Nisan 2020
Sıcak ve bunaltıcı hava nedeniyle camı açık olan odamda uyurken farketmeden gece bütün yorganımı üzerimden atmışım. Yatağımda sağa sola dönerken karnıma giren ağrıdan artık uyanmaya başladım. Sanırım Belçika'nın bu bunaltıcı sıcak havasının ortasında bu şekilde uyuyunca üşütmüştüm. Telefonumu elime aldığımda saatin 04:45 olduğunu gördüm. Yatağımda birkaç dakika daha döndükten sonra karnımdaki ağrı şiddetlenmeye başladı. Yerimden kalkmaya çalışmak her zamankinden daha zordu. Bu karın ağrısı aldığım nefesleri de daraltıyordu. Böyle bir rahatsızlığı daha önce hiç hissetmemiştim. Telefonumu tekrar elime alıp saati tekrar kontrol ettiğimde saat 04:47'ydi. Acı içindeyken birkaç kaç dakika ne kadar da uzun geliyordu. Odamdan çıktım ve koridordan derin nefesler alarak ve duvardan destek alarak yürüdüm. Tuvalete zor da olsa ulaştım, tuvaletimi yaptım ve sifonu çektim. Karın ağrım hafiflemişti ama hâlâ geçmemişti. Ellerimi karnıma bastırdım çünkü karnım ağrıdığında istemsizce böyle yapardım. Tam o esnada şiddetli bir baş dönmesi hissettim. Gözlerimin etrafındaki kaslar sanki şişiyor gibi geliyordu. Aldığım nefesler burnuma soğuk hava olarak geliyordu ve sanki benim kontrolümün dışında yavaşlıyordu. Bu dar alandan bir an önce çıkmam gerektiğine karar verdim. Yirmi veya yirmi beş santim uzaklıkta bulunan anahtara ışığı kapatmak için yöneldim ve havaya zor kalkan elimi uzattım ama elim o düğmeye dokunmadan her yer karanlık oldu. Zaman durdu ve ben o an yok oldum.
Elimde hissettiğim ıslaklık beni sanki ağır bir uykudan uyandırıyordu. Gözlerimi yavaşça açtığımda yerde oturduğumu fark ettim. Gözlerimi biraz daha yukarı kaldırdığımda ise tuvalette olduğumu fark ettim! Ayağa kalkmak istiyordum ama vücudumda hiçbir yerimi kımıldatamıyordum. Sanırım kaslarımın hiçbiri henüz uyanmamıştı. Tek yapabildiğim şey gözlerimi sağa, sola, yukarı ve aşağıya kaydırmaktı. Sol tarafıma baktığımda gördüğüm şey hiç hoşuma gitmemişti. Ben bayılmışım ve tuvaletin sağ tarafındaki daracık boşluğa düştüğüm için sol kolum klozetin oturak kısmına dayanmış ve sol elim ise... tuvaletin içindeydi. Onun ıslaklığını hissederek uyanmış olmalıydım! Hayatımda ilk kez tiksintimi ifade edemiyordum ve tiksindiğim şeyden kaçamadığım bir durumda bulunuyordum. Gözlerimi tekrar vücuduma diktim ve hangi kaslarımı oynatabildiğime baktım. Birkaç saniye sonra ayak parmaklarımı oynatabiliyordum ve yavaşça diğer kaslarım da uyanmaya başladı. Vücudumu oynatabildiğim an yaptığım ilk şey elimi sudan çıkarabilecek şekilde hafifçe havaya kaldırmak oldu. Daha sonra başımı yavaşça kaldırıp yerimden kalkmaya çalıştım ama başımın arkasından gelen ağrı yüzünden birden donup kaldım. Bir yandan sol elimdeki suyun akıttığı sesi duyuyordum, diğer yandan ise başımın arkasının ağrıdığı bölgeye pompalanan kanın baskısını hissediyordum. Yerimden kalkmadan sağ elimle başımın üzerinde bulunan tuvalet kağıdından birkaç kağıt yırttım ve sol elimi silmeye çalıştım. Daha sonra tuvalete dayanarak ayağa kalkmaya çalıştım. Tuvalete bakınca sifonu çekilmişti ve herhangi bir pislik bulunmuyordu. Birkaç saniye sonra az önce tuvaletin sifonunu çektiğimi hatırladım. Kilitli olan tuvaletin kapısını sağ elim ile açtım ve ordan çıktım. Kaslarım hâlâ çok zayıf oldukları için daha yeni yürümeyi öğrenmiş bir bebek gibi zor ayakta dururken arkamı dönüp bayıldığım yere baktım. Başımı tuvalete bağlı olan metal bir borudan kaldırdığıma göre onu oraya çarpmış olmalıydım. Arkamı döndüm ve boynuma kadar vuran acıdan gözlerim kısık bir şekilde banyoya ilerledim. Dengemi ayarlamaya çalışıp sol elimi hiçbir yere sürmeden yürümeye çalışıyordum. Odama girdim ve saatin kaç olduğuna baktım, saat neredeyse 05:20'ydi. Ne zaman uyandığımı hatırladım, yataktan kalkalı yarım saat olmuştu. Tuvalette yarım saat kadar baygın kaldığımı anladığımda ayaklarımda bir güçsüzlük hissettim ve yatağıma oturdum. Öylece şaşkınlık içinde yere bakarken gözlerimden birkaç damla yaş aktı ama ellerimle yüzüme dokunamayacağımı hatırlayınca hemen banyoya gittim ve sol elimi en az yedi, sekiz defa etrafta bulunan köpüren her şey ile yıkadım. Önce sıvı el sabunu, daha sonra şampuanım, ve daha sonra duş jelim ile birkaç defa tekrarlayarak ellerimin temiz olduğundan emin olana kadar devam ettim. İşim bittikten sonra aynada kendime bakarken az önce neler olduğunu düşünüyordum çünkü hiçbir şeye anlam veremiyordum. Daha sonra yüzümün hiç görmediğim kadar beyaz olduğunu fark ettim. Odama geçip dinlenmem gerekiyordu ama önce bu yaşadıklarımı ev arkadaşıma anlatsam daha iyi olurdu. Sabahı bekleyemezdim ona bunu şimdi anlatmalıydım. Melisa'nın odasına girdim ve onu uyandırmaya çalıştım. Uykusu hafifti ama hemen uyandı. Ona bir baygınlık geçirdiğimden ve şu an iyi hissetmediğimden bahsettim. Tam olarak uyanmak için kendisi tuvalete ve banyoya uğradı. O sırada onu odasında bekledim, geri geldiğinde "O kadar dar bir tuvalette bu boyunla nereye düştün ve nasıl bayıldın sen öyle?" dedi. "Küçücük halıyı bile ters çevirmişsin." Melisa ile bir süre konuşup neler hatırladığımı anlattıktan sonra odama geçtim. Kalan detayları sabah hatırlarsam anlatacağımı söyledim, zaten uykusundan uyandırmıştım ve onu daha fazla yormak istemedim. Ben de çok yorgundum. Yatağımda öylece uykumun gelmesini bekledim ama göz kapaklarımı dinlendirmek için bile kapalı tutamıyordum. Başımın arkasına vuran ağrı beni endişelendirmişti. Tuvaletin yanında bulunan metal boruya ne kadar sert çarpmıştım ki... Birkaç gün sonra çarptığım bölgenin acısı endişe edip etmemem gerektiğini gösterecekti bana.
İki hafta sonra 20 Nisan 2020
Geçirdiğim baygınlıktan sonra bir hafta boyunca evde yemek yapmamam üzere Melisa ile anlaşmıştık. Korona virüsü ile yaşadığımız bu aylarda normalinden daha çok el yıkayıp sürekli kolonya kullanmaktan ellerim kuruyup yara olmuştu. Nemlendirici krem sürmek bile ellerimi yakıyordu ama elimin tuvalet suyunun içinde yarım saate yakın beklemiş olduğu gerçeği ve düşüncesi beni bazen çıldırtıyordu. Elimin kuruluğunu umursamadan ellerimi daha da çok yıkıyordum ve daha da çok yıpratıyordum. Neyse ki bir hafta sonra bunu azalttım ve artık sol elimi yavaşça eskisi gibi kullanmaya başladım. Başımı çarptığım bölgede ise ağrılar ve migrenlerim çoğalıyordu. Nöroloğumun verdiği ve haftada en fazla bir defa sadece yoğun baş ağrısı olduğunda kullanmam gereken hapları ise fazlasıyla kullanmaya başlamıştım. Bu hoşuma gitmiyordu. Doktorumla en son dünyanın korona diye bir şey olduğunu bilmediği zamanda görüşmüştüm. Haberlerde durumumuz çok acil olmadığı sürece hastaneye gitmememiz tavsiye ediliyordu. Virüs nedeniyle hastaneler tehlikeli olduğu için bir hafta boyunca doktora gitmeyi ertelemiştim ama sanırım artık vakti gelmişti. Doktora gitmeye karar verdim.
Hastaneye ulaştım ve doktorumun odasına girdim, her zamanki gibi birkaç soru sordu ve ardından ben şikayetimi anlattım. Doktorum "Size yazdığım en son hapın etkisi nasıl oldu sizin için?" diye sordu. "Hapı sadece baş ağrılarım olduğunda kullandım ve yarım saat geçmeden baş ağrımı kesti. Dediğiniz gibi haftada bir defadan fazla kullanmamayı denedim ama şu sıralar daha sık alıyorum." diye cevapladım. "Tamam. Burada o haptan önce başka bir hap daha denediğimizi görüyorum. Pek bir şey not etmemişim. Onun etkisini gördünüz mü?" diye bir başka soru daha yöneltti. Nöroloğumun hangi haptan bahsettiğini hatırlayamadım. "Onu hatırlamıyorum." dedim ve bunu dedikten bir saniye sonra bu cevabı verdiğime pişman oldum. Yan etkileri ağır olan ve hiç denemeyip çöpe attığım haptan bahsediyor olmalıydı... Kullandığıma dair yalan söylediğim haptı o! "Belki de o hapı hiç denememiştiniz." diye cevap verdi kısık bir ses ile. Bana bakmadan ve yüzünde hiçbir ifade bulunmadan gözlüklerinin arkasından küçük tabletine bir şeyler not etmeye devam ediyordu. Başını kaldırdı ve korona virüsü nedeniyle aramızda bulunan plastik camın diğer tarafından bana baktı ve, "Sizi dinliyorum. Buyurun." dedi. Ya Esma... Yalanın işte böyle en beklemediğin anda ortaya çıktı. "Şey..." İçten içe utanıyordum ama doktorum bir dakika önce ortaya çıkarttığı yalanımı çoktan unutmuştu. Sanırım birçok hastası yan etkileri hoş olmayan hapları hiç denemeden başka şeyler yazdırıyordu ve o da buna alışmış olmalıydı. Buna çok takılmadan ben de anlatmaya devam ettim. "Ben iki hafta önce bir baygınlık geçirdim ve başımı metal ve sert bir boruya çarptım. O günden beri migrenim arttı. Artık ağrı sırtıma da vuruyor." Nasıl ve ne zaman olduğunu anlattıktan sonra doktorum ayağa kalktı ve çarptığım bölgeyi parmakları ile kontrol etti. Dokunur dokunmaz "Aaa... Kaslarınız çok sertleşmiş ama Esma hanım." dedi ve gözlerini kocaman açarak masasına geçti. Tabletine bir şeyler not ettikten sonra büyük bilgisayarına döndü ve bir yerlere tıklamaya başladı. Yazıcıdan iki sayfa çıkarttı ve "Biliyorsunuz ki virüs nedeniyle herkesi olabildiğince kendi evinde tedavi etmeye çalışıyoruz. Siz üç hafta boyunca haftada üç defa buraya tedavi olmaya gelmek zorundasınız." Duyduklarım benim için çok hızlı ilerliyordu ve nasıl tepki vermem gerekiyor bilmiyordum. Kağıtların üzerine imzasını atıp bir şeyler karalarken ben hiçbir şey söylemeden bir çocuk gibi hareketlerini şaşkınlıkla takip ediyordum. Başını kaldırdı ve bana bakarak "Fizyoterapi ile tedavi olacaksınız." Bunu demiş olması içimi biraz da olsa rahatlatmıştı. Fizyoterapinin korkulacak bir yanı olmadığını düşünüyordum. "Ama her seanstan sonra başınızdaki ve boynunuzdaki gergin sinirleri o bölgelere elektrik yollayarak rahatlamalarını sağlamak zorundayız. Bunu yapmazsak sırtınızdaki kaslarda bir hasar kalabilir ve migreniniz beyninize zarar vermeye başlayabilir." Kendisine bakıp dinlerken şaşırdığımı anlamış olmalı ki biraz önce yazıcıdan çıkarttığı kağıtların üzerine karaladığı şeyleri gösterdi ve neler yapmam gerektiğini sakince anlattı. "Eksi birinci kata inin ve oradan randevu alın." Bilgisayar ekranına tekrar döndü ve birkaç kağıt daha çıkardı. "Size yeni bir hap tavsiye etmek istiyorum. Kalbinizin ritmini düzenleyen bir hap bu, kan basıncınızı azaltacak ve bu sayede beyninize giden kan dengelenecek. Beyniniz düzgün bir kan basıncı ile kendi kendine migren yaratmayı azaltacaktır. En sık rastlanan yan etkilerinden birkaç tanesi merdivenleri çıkmakta zorlanmak, daha hızlı nefes nefese kalmak ve çabuk yorulmak, parmaklarınızın ucunda soğukluk hissi ve uykusuzluk. Bunları kaldırabilecek durumda iseniz migreninizi az da olsa bu şekilde kurtarmış olacağız." Konuşmayı bitirdikten sonra birkaç saniye bana sormak istediklerim var mı der gibi baktı. Gülümsedim ve teşekkür ettim. "Bir şey merak ediyorum sadece... Bu hapları ne zamana kadar kullanmam gerekiyor?" diye sordum. Başını bilgisayar ekranından kaldırmadan ve bana bakmadan, "Her zaman, Esma hanım." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayalimin peşinden gitmek
Non-Fiction- #2 belçika [14/05/2022] - #1 düşünce [15/03/2023 - 23/03/2023] - #1 nostaljik [29/01/2024]