Bugün yapmam gereken iki önemli şey vardı ama öncelikle telefonuma baktım ve saat on üç'e geliyordu. Yüzüme vuran gün ışığı ile ağır uykumdan uyanmaya çalışıyordum. Sırtımı diğer tarafa çevirdiğimde birden acı çekmeye başlamıştım. Boynumla birlikte sırtım da tutulmuştu ama daha fazla vakit kaybetmeden ve saat on dört'e gelmeden çalıştığım burger restoranını arayıp istifa edecektim. Daha sonra da beyin doktoruma gitmem gerekiyordu. Ayağa kalkabildikten sonra başımı fazla oynatmadan yüzümü yıkamaya gittim. Aynaya baktığımda yüzüm şişmişti ve yorgan yüzümün sağ tarafında iz bırakmıştı. Uyuşuk bir şekilde yatağıma geri döndüğümde çalıştığım burger restoranını aradım. Patron ile görüşmem gerektiğini söylediğimde telefonu hemen bağladılar. Rahatsızlığımdan ve dün geçirdiğim günden bahsettim ve iş verenim araya girmeden dinledi. Konuşmam bittikten sonra nötr bir şekilde "Tamam. Size vereceğim e-posta adresine işten ayrılma nedenini belirtin ve yollayın." dedi, "Ondan sonrasını ben halledeceğim. Kendinize iyi bakın." Telefonu kapatmadan önce patronuma bana sunduğu iş imkanı için teşekkür ettim ve kendisi de elimden geleni yaptığım için bana teşekkür etti. Konuşmamız bittikten sonra oyalanmadan bilgisayarımı açtım ve verilen e-posta adresine işten ayrılma isteğimi belirtildiği gibi yolladım. İşimi bitirdikten sonra bilgisayarımı kapattım ve oturduğum yerde karşımdaki boş duvara bir süre baktım. Öylesine uzaklara dalıp gitmiştim, düşüncelerim çok karışıktı ve hiçbirine odaklanamıyordum. Bir an karnımda hissettiğim açlık ortadan kalkmıştı. Bundan sonrasını düşünüyordum. Yine de yerimden yavaşça kalkıp mutfağa gitmiştim. Kahvaltımı yaptıktan sonra etrafı toplayıp mutfağın camını açtım ve havayı içime çekiyordum. Soğuk havanın temiz bir kokusu vardı. Karşıdaki okulun bahçesinde bulunan kocaman ağaca bakınca yapraklarının tamamen döküldüğünü farkettim. Etrafı kahverengi, sarı ve soluk renklerle süslenmişti. İçerisi daha çok soğumadan camı kapattım ve yavaştan hazırlanmak için odama geçtim. Makyajımı yapmak için aynama yaklaşınca çöp kutusunda attığım haplarımı gördüm ve doktora vereceğim hesabı düşünmeye başladım. Belki de yalan söyleyecektim çünkü kullanmadığımı söylersem denememi isteyecekti. Hazırlanıp evden çıkarken yalan söyleme fikrinden dolayı gerilmiştim. Sevmiyordum bulunduğum bu durumu. Senede birkaç defa gördüğüm bu doktor yalanımı hangi gün nasıl bulabilirdi ki? Hastaneye vardığımda odasının önünde beklerken söyleyeceğim şeyleri kendime tekrarladığım esnada biri ismimi çağırmıştı bile. Doktorun tam da kendisiydi bu. Beni kısa bir sürede tekrar görmüş olmasına biraz şaşırmıştı. "Merhaba Esma hanım." İçeri girdiğimde kendisine dün geçirdiğim migren atağını anlattım. Son olarak da uyku düzenimin henüz pek düzelmediğini söyledim. Kullandığım hapları sorunca hemen ilaçların yan etkilerinde yazan bir şeyi ortaya attım "Haplar midemi bulandırıyor." Yüzüme hiç bakmadan bilgisayar ekranında bir şeylere tıklamaya devam etti. Sanırım yalanıma inanmıştı. "Tamam, sana özel bir migren ağrı kesicisi yazacağım. Bu hapı sadece ağrı hissetmeye başladığında kullanabilirsin. Bunu kullanmadan önce bir mide hapı kullanman gerekecek. Bu mide hapı mideni içeceğin migren hapından korumak için çünkü bu güçlü bir hap. Bunların ikisini haftada en fazla bir defa kullanabilirsin. Ayda dört defadan fazla kullanırsan etkisi azalır ve sağlığına zarar verirsin. Bunu böyle deneyelim ve bir ay sonra tekrar görüşelim." Doktorumun verdiği bu çözüm işime gelmişti. Tek umduğum şey migren krizlerimin ayda dört defadan daha az olmalarıydı. Eve geri döndüğümde arada görüştüğüm kuzenim ile telefonda konuştum. Annesinin kuaför salonunda fotoğraf çekimi yapabilecek birilerini arıyorlardı. Film okuluna gittiğimi bildikleri için bu yardımı benden istemişlerdi. Nasılsa yapacak pek bir şeyim olmadığı için ve kendimi biraz daha iyi hissettiğim için kabul ettim. Mutfağa girip kendime bir çay koydum ve bir çikolatalı bisküvi yemeye başladım. Daha sonra odamdan kameramı ve birkaç ekipmanımı alıp yola çıktım. Arka mahallenin uzun sokağında yürürken yerde bulunan kuru yaprakların arasından geçen tramvayın çıkardığı ses kıyıya vuran bir deniz dalgası kadar huzur vericiydi. Yukarıya bakınca açık lacivert gökyüzü günbatımını kucaklarken sokak lambalarının cırtlak sarı ışığı bu Brüksel sokağını adeta bir René Magritte tablosuna çevirmişti. Karanlığın ve ışığın birbirini kucakladıkları bir tablo gibi. Karanlığın ve ışığın birbirlerini bırakamadıkları bir tablo gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayalimin peşinden gitmek
Non-Fiction- #2 belçika [14/05/2022] - #1 düşünce [15/03/2023 - 23/03/2023] - #1 nostaljik [29/01/2024]