Bir süre sonra okulum ile alakalı düşünmeye başladım. Önümüzdeki ay üniversite hayatımda üçüncü seneme başlayacaktım ama hala birinci sınıfta olacaktım. Lisede İnsan Bilimleri okumuştum ama bunun üzerine gitmeyeceğimi biliyordum. Hayalim yönetmen ya da yazar olmaktı. Liseden mezun olmadan önce birkaç hocanın yardımı ile yurt dışında uluslararası bir film okuluna yazılmayı ve kalacak yer ayarlamayı deniyordum. Mezuniyet günümde benimle yakından ilgilenen hoca bana haber vermeye tenezzül bile etmeden aileme benim Belçika'da okumamın daha mantıklı olduğunu söyledi. Aileme durumu açıklamış olmama rağmen, hocaların daha iyi bildiğini düşünerek onlar da aynı kararı vermişti. Ben o hocalara güvenerek Belçika'daki film okullarının giriş sınavlarına hazırlanmamıştım halbuki. Yaz tatilim beni arkamdan vuran hocalardan nefret etmekle geçmişti. Kendime yeni bir yol çizmeliydim ve bir an önce okuyacak başka bir bölüm bulmalıydım. Yapabildiğim bir bölümü okuyacaktım. Gent Üniversitesi'nde Dilbilimi okumaya karar vermiş olmama rağmen, aynı sene sonu kendimi Gent Film Okulunun giriş sınavında buldum. İsteyen buna kader desin, isteyen de 'hayalinin peşinden koşmak' desin. Yapabildiğim bir bölümü ve sevdiğim bir bölümü okumanın farklı şeyler olduğu bildiğim tek şeydi. Film okulundaki giriş sınavında kısa filmim kötüydü çünkü ben film çekmeyi bilmiyordum. Kabul ediyorum. O sınava katılanlar sadece kısa filmleri ile değil, aynı anda sanata verdikleri öneme bakarak da değerlendiriliyorlardı. Benim sıram geldiğinde bana o soruyu hiç sormadan bir sonraki öğrenciyi çağırmamı istemişlerdi. Hislerimi bir kenara bırakıp onları duymazdan geldim ve ayağımın ucunda bulunan büyük çantayı açıp masaya yaptığım galaksi tablolarını ve çizimlerimi yaydım. Sol tarafta bulunan yaşlı sanat hocası, çizimlerimden birtanesini alıp "Bunları sen ne sanıyorsun?" dedi. Şaşırdığımı belli etmemek için zorla gülümseyip yaptığım çizimleri anlatmaya çalıştım. Çizimlerimin biraz melankolik ve metafizik havası vardı ve bunu sanattan hiç anlamayan biri bile görebilirdi. Çizimlerimi yerine koyup "Anlamsız resimlerine fazla anlam yüklemeye çalışıyorsun." dedi. Bana iyi gelen bu çizimleri koskoca sanat hocası 'anlamsız' diye damgalamıştı. Aynı kişi tek çizgisi olan bir tabloya saatlerce bakıp anlam çıkarabilirdi halbuki. Benim çizimimdeki duyguları görmedikten sonra o hoca benim için kör bir sanat hocasıydı. Ondan sonra bana neler dediklerini duymuyordum ve tablolarımı toplayıp o odadan çıkmıştım. Kapıyı güzelce kapatmadığım için geri dönüp kapıyı çekeyim derken, sırtı dönük olan hocaların alay eden tavırlarına şahit olmuştum. Ortada bulunan jüri elini ve başını sallayarak 'bu öğrenci kesinlikle olmaz' diyordu. Onlar benim onları gördüğümü bilmiyorlardı. O manzaraya şahit olduktan sonra tek bildiğim şey geleceğe dair ümidimin yerlerde sürünüyor olduğuydu. Saatlerimi verdiğim çizimlerime küçümseyici bir tavırda bulunan ve arkamdan benimle alay eden kişilerin hepsi de bir öğretmendi. Yönetmenlik ve yazarlık hayalimi ciddiye almayıp bana haber etmeden hayallerimi söndüren kişi de öğretmendi. Bunları düşündükçe aklıma gelen sorular içinde boğuluyordum. Öğretmenler ne için vardı? Öğrencilerin onları ne kadar da örnek aldıklarının farkındalar mıydı acaba? Onların karşısına çıkan tek ben olmadığım gerçeğini düşünürsek, kaç öğrencinin heyecanlı hayallerini söndürdüler kim bilir. Bu bulanık düşünceler içinde o zaman Gent'te kaldığım öğrenci evime nasıl döndüğümü hatırlamıyorum. Bir an kendimi kapının önünde bulunca aklım başıma geldi. Odama girer girmez gözümden yağmur gibi yaşlar akmaya başladı ve bu yüzden bulunduğum odayı görmüyordum. Akan göz yaşımı elimle siliyordum ama arkasından diğeri akmaya hazırdı. Kim bana yardım edecekti? Sanat dünyasında bir hayalimin olmasının hayatımı bu kadar zorlaştıracağını düşünmemiştim. Bunu düşündükçe içim daralıyordu. Dinlenmeye vaktimin olmadığını düşünerek kırmızı masaüstü bilgisayarımı açtım ve Belçika'da bulunan diğer film okullarını araştırdım. Başka bir film okulunun giriş sınavına hazırlanmak için yaşadıklarım çok tazeydi. Ben de bu yüzden içime çok da sinmeyen bir teknik film okuluna yazılmaya karar vermiştim. Bu film okuluna başladığım sene gerçekten de çok ağır bir rutinim vardı. Taşıdığım ağır kamera çantaları yüzünden artık sağ omzuma ve sırtıma ağrılar giriyordu. Sene sonu ortaya bir kısa film ve bir belgesel çıkarmalıydım ama ben sadece bir belgesel çıkarabilmiştim. O sene sonu yaz tatili başlamadan birkaç ay önce bu nedenle sınıfta kalacağımı öğrenmiştim. Okulun en uzun saçına sahipken, bunalıma girip saçımı kesmiştim. Artık diğer öğrencilerden bir farkım yoktu. Bir hafta okulu ektikten sonra bir gün derse gitmeye karar verdim. Beni görenler bakışlarını benden uzun süre başka bir yere çevirmiyorlardı. Saçlarım artık kulağımın hizasındaydı. Bu bakışlardan rahatsız olup bir daha okula dönmedim. Dersleri uzaktan takip edip okula sadece sınavlara girmek için gidiyordum. Film okulu bana film dünyası ile alakalı o kadar kaliteli şeyler katmasına rağmen, bölümün çok teknik olması gelecek ile alakalı sorular oluşturuyordu kafamda. Ben hikaye anlatma sanatına odaklanmak isterken bu gidişle ya kameraman, ya da ses kaydı asistanı olarak mezun olucaktım . Pes etmek için erken olduğunu düşünüyordum ama etmemek için de bir o kadar yorulmuştum. Yüzüme vuran rüzgar ile derin düşüncelerimden uyanmıştım. Havaya baktım ve parça parça olan gri bulutların mavi gökyüzünü ne kadar güzel süslediklerini fark ettim. Biraz da gökyüzünü izleyip soğuk rüzgarı hissettikten sonra camı kapattım ve etrafı topladım. Sonra ışıkları söndürüp, boş odaları geçip dağınık odama girdim. Yatağıma girince yüzüme vuran ayın yansıması ile uyuya kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayalimin peşinden gitmek
Non-Fiction- #2 belçika [14/05/2022] - #1 düşünce [15/03/2023 - 23/03/2023] - #1 nostaljik [29/01/2024]