"Tek seçeneğiniz güçlü olmak olduğunu anlayana kadar, ne kadar güçlü olduğunuzu asla bilemezsiniz."
Bob Marley
Duyduğum şeyi idrak edemiyordum. Nasıl yani biz bunca zamandır aynı binada mı oturuyorduk? Peki nasıl hiç karşılaşmamıştık? Bugün daha ne kadar şok yaşayacaktım bilmiyordum. Şaşkın bir şekilde öylece birbirimize bakıyorduk.
Derin bir nefes alıp "Nasıl yani sen ciddi misin?" dedim. Kafasını sallayıp "Evet evet de biz nasıl hiç karşılaşmadık?" diye sordu. "Ya da karşılaştık fark etmedik." dedim. Böyle bir tatlılığı nasıl fark etmemiştim ben?
Meraklı bir şekilde "Kaçıncı katta oturuyorsun?" dedim. "Dördüncü katta oturuyorum. Sanırım beşinci dairenin üstü oluyor." dedi.
Aha bir tane daha şok!
"E ben beşinci dairede oturuyorum. Bir de üst komşum musun benim!?" dedim hayretle. Elini ensesine atıp "Sanırım." diyerek gülümsedi ama o nasıl gülümsemek... Solan bir gülü bile canlandırırdı o gülümseyiş.
Bende onun gibi gülümseyip "Çıkalım o halde." dedim. Kapıyı açıp bana müsade etti. Benim arkamdan beni takip ediyordu. Binamızda asansör olmasına rağmen kullanmayı pek tercih etmezdim. Sanırım Berkin de benim gibi çok fazla tercih etmiyordu. Kapımın önüne gelince durduk. Ona doğru dönüp "Bugün hastahaneye geldiğin için ve bana eşlik ettiğin için teşekkür ederim." dedim.
"Teşekkür etmene gerek yok." diyip gülümsedi. Tam kapıyı açacağım sırada tekrar dönüp " Bu arada abin kim?" diyiverdim. "Mert." dedi. Tabi ya abimin en yakın arkadaşı Mert abiydi. Birkaç kere karşılaşsakta hiç muhabbetimiz olmamıştı. Bir kaç kez abim ile konuşurken okulda çok popüler olduğunu duymuştum. Ha bir de oldukça çapkın olduğunu!
Ne kadar çapkın olursa olsun abimin en yakın arkadaşıydı. Birbirlerine gerçekten düşkünlerdü. En ufak başları sıkışsa düşünmeden yardıma birbirlerine yardıma koşarlardı. Zaten arkadaşlık, dostluk tam olarak böyle bir şey değil miydi? Her ne olursa olsun koşulsuz şartsız yanında olmak değil miydi? Her zaman destek olmak değil miydi?
Yeri geldiği zaman yanlışlarını uyarmak değil miydi? Evet abim her zaman Mert abiyi çapkınlığı konusunda uyarıyordu fakat pek bir değişim olmuyordu. Ben Mert abinin bir gün gerçekten aşık olduğunda tüm bu çapkınlıklarının biteceğine inanıyordum.
Kendi kendime konuşmayı bırakıp "Anladım görüşürüz o zaman tutmayayım seni." dedim. Başıyla selam verip "Görüşürüz." dedi ve yukarı çıkmaya başladı. Kapıyı bir türlü açamamıştım. Elim ayağım birbirine dolaşmıştı. Birkaç başarısız denemenin sonunda kapıyı açıp içeri girdim. Kapıyı kapatıp sırtımı kapıya dayadığımda nihayet derin bir nefes alabildim.
Ben bugün ne yaşamıştım böyle? Daha ne kadar şaşıracaktım? Kendimi silkinip düşüncelerimden sıyrıldım. Odama gidip güzel bir duş alıp kendimi yatağa attım. Bir süre öyle kaldıktan sonra saçımı iyice kurutup üzerime rahat bir şeyler giydim. Ardından tekrar yatağıma ilerledim. Biraz uyuyup dinlenmenin iyi geleceğini düşünmüştüm ama bir türlü uyuyamıyordum.
Gözümü her kapattığımda Berkini görüyordum. O güzel gülüşünü, aynı binada oturduğumuzu öğrendiğinde ki şaşkınlığını... Gözümün önünden hiç gitmiyordu. Kapatsam da oradaydı, açsam da... Bu sefer gözlerimi tavana diktim. İlk defa tavana bakmak bu kadar tuhaf hissettirmişti. O benim üst katımda oturuyordu. Bu hayal gibi bir şeydi. Sahi bu kadar güzel hayal var mıydı? 1 saatin ardından kendimi zorlayarak uykunun kollarına bıraktım.
Maalesef ki güzelim uykum çokta uzun sürmedi. Uzun uğraşlar sonucu uyuduğum uykumdan korkuyla uyandım. Biri kapıyı alacaklı gibi çalıyordu. Ne oluyordu böyle? Bu da kimdi? Afallamış bir şekilde hızla kapıya adımladım. Derin bir nefes alıp yavaşça kapıyı açtım. Karşımda sinirden köpürmüş bir adet Rüzgar duruyordu. Ne olmuştu da bu kadar sinirlenmişti bu çocuk?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHPERİ
Teen FictionHayatım mücadele verdiğim bir savaş alanıyken ya mağlup olacaktım ya da kazanacaktım. Bana sunulan sadece iki yoldu ve o her iki yol da beni hayatın içinde belki de bilmediğim farklı yollara sürüklemişti.Kim bilebilirdi ki? Gerçek sandığımı bildiğim...