9. Bölüm

927 60 6
                                    

"Dilsizdir benim acılarım konuşmaz kimseyle sadece benim canımı acıtırlar hiç hak etmediğim halde."

Cemal Süreya

İnsana en zor, en aşılmaz gelen şey aslında sadece sevdiklerine zarar gelmesi derdi hep anneannem. Şu an hayatımın en çaresiz anlarından bir tanesini yaşıyordum. Tüm vücudum titriyordu. Zangır zangır titreyen bacaklarım bedenimi ayakta zor tutuyordu. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilmiyordum. Nefes almayı bile unutmuştum sanki.

Olayın şokuyla anneanneme ne olduğunu bile soramıyordum. Resmen tüm kanlarım yavaş yavaş çekilmeye başlamıştı. Ne yapacağımı bilemez hale gelmiştim. Kendimi zorlayarak titreyen sesimle sadece "Anne ne oldu anneanneme lütfen bir şey söyle!" diyebildim.

Annem sanki dili tutulmuş gibiydi. Elif teyze sorduğum soruyu " Koah krizi geçirmiş ve düşmüş." diyerek cevapladı. Derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti. "Küçük dayında hastahaneye götürüp  bırakmış. Dedeniz ile ikisini tek bırakmış gitmiş. İki gündür anneanneniz yoğun bakımdaymış. Anneniz çok korktu. Merak etmeyin hiçbir şey olmayacak. Eşyalarımızı toparlayalım hemen dönelim."

Dayım bunu nasıl yapabilirdi? İki gün... iki gün onları hastahane köşelerinde nasıl tek bırakabilirdi? Nasıl bu kadar düşüncesiz hareket edebilirdi? Annesini nasıl bir paçavra gibi hastahane köşesine bırakıp gidebilirdi? Nasıl bu kadar cani olabilirdi? Onu bu yaşına kadar getiren, iyi güzel bir hayat sürmesi için elinden gelen her şeyi yapan birine nasıl yapardı bunu?

Evlendiğinden beri ailesine düşman kesilmişti. Bir evlat nasıl karısı için ailesinden vazgeçebiliyordu? Nasıl bu kadar kör olabiliyordu, anlam veremiyordum. Benim meleklerime nasıl böyle davranabiliyordu. Abim uzun sessizliğini bozup "Siz nasıl öğrendiniz? Dedem telaştan telefonunu unutmuştur kesin yoksa haber verirdi, iki gün beklemezdi." dedi.

Annem kendini biraz da olsa toplayarak"Şevket dayınız aradı onunda yeni haberi olmuş şimdi yanlarında duruyor." dedi. Ah Şevket dayım ah! Şevket dayım ve annem dedem ve anneannemin üzerine titriyorlardı. Ağızlarından çıkacak bir lafı bekliyorlardı. Her anlarında yanlarında olmaya çalışıyorlardı. Şevket dayımın şuan kendini ne kadar suçladığını tahmin edebiliyordum.

Şevket dayımın karısı her zaman anneannem ve dedemi anne baba yerine koymuştu. Zaten dayımla küçük yaşta evlendiği için  anneannem ve dedemin elinde büyümüştü. Bu zamana kadar anneannem ve dedeme karşı en ufak bir saygısızlığını dahi görmemiştim. Asla küçük dayımın karısı gibi değildi. O kadına insan bile demek gelmiyordu içimden. Cani, bencil, kendini beğenmiş bir kadındı o.

Biz olayı idrak etmeye, sinirimizi atmaya çalışıyorduk. Şokumuzu atana kadar Gökçe abla çoktan eşyalarımızı toplamıştı.Hızla kendimizi toparlayıp yola koyulduk. Olabildiğince hızlı gitmemiz gerekiyordu. Küçüklükten beri annem işe gittiği zaman bize anneannem bakardı. Son zamanlarda da dedem ile biraz kafa dinlemek için memlekete yaylaya gitmişlerdi.

Daha döneli bir hafta bile olmamıştı. Bir ay bizde bir ay büyük dayım da kalıyorlardı. Yengem ne kadar temelli kalmalarını istese de anneannem ve dedem istemiyorlardı. Baş başa hayatlarının tadını çıkarmak istediklerini söylüyorlardı.

Keşke tek kalmalarına izin vermeseydik. Keşke hiç yanından ayrılmasaydım. Ya ona bir şey olursa ne yapardım ben? Peki ya annem ve dedem ne yapardı? Nasıl dayanırlardı bu acıya? Geçer miydi bir gün acıları? Geçmezdi çünkü bu geçebilecek bir acı değildi, bu ne olursa olsun dinmeyecek bir acıydı.

Ölüm... Gün gün artıp asla dinmeyen acı...
Kelimelere ifade edilemeyecek kadar çok özlem... Bunlar asla geçmeyecek dinmeyecek duygulardı fakat insan gün geçtikçe yokluğuna alışıyordu alışmak zorunda kalıyordu.

MAHPERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin