00.07

484 39 7
                                    

Arkadaşlar kuzu no honkai ı izleyin izletin kitaba bir anlam yükleme açısından önemli uzun değil zaten.

#######

Bugün hayatımın en berbat günüydü her şey o kadar korkunç ve tiksinçti ki sadece 2 saat dayanabildim. Koşarak sınıfa girdiğimde öğretmen de dahil herkesin gözleri imayla doluydu, alayla ya da acımayla...

Gözlerimi kaçırıp sırama oturdum. Okulda değil de sorgu masasında hissediyordum kendimi her bir öksürük, kalem tıkırtısı, öğrermenin her evet diyişi kulaklarımı tırmalıyor beni aşağılıyordu sanki hiçkimseyle, hiçbir şeyle göz teması kurmamaya dikkat ederek gayet sakin görünmeye çabaladım zilin çalmasını hiç istemiyordum bu ders sonsuza kadar sürse harika olur diye düşündüm.

Ama malesef ki bunun istemek olağandışıydı.

Zilin çalışı sanki gerilim filmlerindeki tırstıran cinsten bir korku müziğiydi kalbim giderek daha hızlı atmaya başladı bir saate bir tahtaya bir kapıya bakıyordum insanlar bir anda içeri mi doluşacak, hayvanat bahçesindeki bir fok balığıymışım gibi fotoğraf çekip yüzüme mi bakacakalar? Gülecekler? Bağıracaklar? Ne için? Ne yaptım ki?

Neyseki bunların hiçbiri olmadı.

Başımı yavaşça sıraya koydum yorgundum sağlıklı düşünemiyordum hepsi bu sınıftan birkaç fısıldaşma dikkatimi çekti tabii ki konu bendim gözlerimi ani bir cesaret ve vahşilikle onlara diktim bana bakıp konuşmayı kesmişlerdi ama bunun uzun süre olmayacağını biliyordum. Sana ve Mina neredeydi, benim tuvaletin bir köşesinde ağladığımı düşündüklerini ve koşar adımlarla okuldaki tüm kızlar tuvaletlerini taradıklarını hayal edebiliyorum.

Kendimi sakinleştirmeye ve kafamdaki kötü senaryoları yok etmeye çalışıyordum.

En fazla 1 hafta konuşacaklar. Zaten sınavlar yaklaşıyor herkes kendi derdine düşecek.

İçimden bunları defalarca tekrar ederken sınıfa hiç ummayı beklemediğim bir kişi geldi. Kim Yerim.

Tek başındaydı yüzü ciddiydi hiçbir duygu emaresi yoktu ne düşündüğünü bilmiyordum. Benim hakkımda ne düşündüğünü...
Sınıftan çıkmayıp sıralarda oturan öğrencilerin tüm gözleri ona ve bana kaydı. Kavga bekliyor gibi bir halleri vardı ama öyle olmadı.

" Benimle gelir misin, seninle konuşmalıyım. " Ağzında hiçbir mimik gözlerinde hiçbir ima yoktu bu beni rahatlattı. Akıllıca davranıp aklıma ilk gelen cevabı verdim.

" Hayır, olmaz. "

" Neden? " Hâlâ yüzünde hiçbir kımıldama yok.

" Çünkü seninle konuşacak bir şeyim yok. " Fazla cürretkar, fazla cesaretli bir sesi tonu. Eğer elinden dondurması alınmış bir anaokulu çocuğu gibi davranırsam işlerin daha da,kötüleşceğini biliyorum sırtımı dik tutmalıyım.

İşte sonunda bir mimik... Hah öyle mi bakışı. Yukarı kalkan bir kaş... Cevap yok. Başımı başka yere çeviriyorum zaten hiç ayağı kalkmamıştım az önce fısıldşan topluluğa sertçe çıkıştım. " Ne bakıyorsunuz?! " Önlerine döndüler, aval aval baktıktan sonra.

Sesi daha kısık. Güven vermeye çalışıyor, utandığımı biliyor.
" Aranızda bir şey olmadığını biliyorum, senin arkandayım. "
Gözlerimi önümde dikilmiş benimle yaklaşık aynı boyda olan uzun saçlı kıza tekrar baktım. Zihnimde tekrardan tuvaletteki sahnelerden biri belirdi, tiksindim gözlerimle ona olan nefretimi, kıskancımı belli mi ettim emin değilim ama aşağı eğildiğinde gözlerindeki karşılığı gördüm.

Benden hoşlanmadı, hem de hiç.

Yüzüme yaklaştı bana bakmaya devam ediyor, robot gibi. Güzel bir robot.

" O sana asla o gözle bakmayacak. Bir kuklasın. Beni sevdiğini biliyorsun değil mi? " Fısıltı gibi sesi...

Taehyung'u mu kastetti yoksa Jungkook'u mu bilmiyorum ama ikisi için de aynı şeyin geçerli olduğunu biliyorum, kabul ediyorum. Bir şey demiyorum yavaşça geriliyor, gözleri hâlâ bende, benimki de onda. Aynı nefret, aynı kıskançlık... Ben onu kıskanabilirim ama neden o beni kıskansın ki? Yanlış anlıyorum bakışlarını galiba. Ben bir hiçim.

Sınıftan çıkıyor. Eteği dar ve kısa, göğüsleri büyük ve belirgin. Nakavt. Ama umrumda değil. Göğüslerim büyük ve kıçım becerilmek için harika diye sevilmek istemezdim. Bu sevilmek de olmazdı zaten, seçilmek olurdu.

Nedensizce gerginliğim yavaşça son buldu ama tiksinti için aynı şeyi diyemem. Mide bulantım sonsuza dek sürecekmiş gibi. Teneffüs bitti. Ama benbbh içimdeki karmakarışık duygularla burada daha fazla nefes alamayacağımı anladım, çantamı topladım ve kimseye bakmadan tek bir açıklama bulummadan sınıfı terk ettim. Müdürden izin kağıdı aldım. Yüzüme bile bakmadan işini iyi yapan bir makina gibi damgayı bastı, sanırım tek o bilmiyordu okul başkanı ile karıştırdığımı. Pff.

Merdivenlerden aşağı indim hızlı hızlı. Bir an önce buradan defolup gitmek istiyordum. Dediği şey tekrar tekrar kafamda dönüp duruyordu. Bir filmdeki verilmek istenen mesajı film bittikten sonra almış gibiyim. Gurum incinmişti. Kimsenin kuklası olmak istemiyordum, kimsenin benle oynamasını, cansızmışım gibi bana bakmalarını, canımın, kalbimin olduğnu görememlerini...

Bunu kaldıramazdım.

Ama Jungkook'un teklif ettiği karşlıkılı bir kuklacılıktı. Ben onu kullanacaktım, o beni. Teklif daha cazip geldi gözüme. Ben de onu kullanacaktım, ben de ona karşı bir şey hissetmiyordum o da bana. Taehyung'la aynı çatı altında yaşayıp onun beni görmezden gelmesinden daha iyi değil miydi? Hayalimde severdi beni, belki ben de bir gün gerçekten inanırdım ya da belki birgün gerçekten ondan vazgeçerdim.

Hafif uzun ve dalgalı koyu kahverengi saçlarını gördüğümde dokunmak istemezdim, hasta olduğu zaman ona bebekmiş gibi özenle bakıp yanında biraz olsun sessizce kalma fırsatı bulmak için can atmazdım, arkadaşlarıyla bir yere gittiğinde üzülerek onun gelişini gizli gizli pencereden izlemezdim.

Ah hayır ondan vazgeçmem bana imkansız gibi görünüyor!

Kaşlarımı düşündüğüm şeyler sebebiyle çatarak okul bahçesinden çıkıyordum ki telefonuma mesaj geldi.

Üzerimemilkshakedökenpiç: Neden erkenden çıkıyorsun? Bekleyemedin mi yoksa ㅋㅋㅋ

Üzerimemilkshakedökenpiç: Bekle beni geliyorum

Yazdığı şeyi tam olarak kavradığımda aradan 30 saniye geçimişti ve şimdi okulun kapısından çıkarken onu görebiliyorum. Yanıma geliyor. Gerildim. Vücudum kaskatı kesildi. Şimdi mi?

Kuklacılık.

CLASSIC LOVE || BTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin