00.00

2.6K 120 52
                                    


Hissettiğim şeylerin ne kadar acı verici olduğunu asla tahmin edemezsin.

Bu yazdığım şeyleri de okumayacaksın zaten.

Ama...

Ama belki bir gün karşına çıkma cesareti bulurum ha? Belki bir gün karşına çıkıp yüzüne baka baka ne hissettiğimi söylerim.

ㅋㅋㅋ

Şu an gülüyorum, biraz da ağlıyorum sanırım. Bir hayal ettim de bunu dedikten sonraki yüz ifaden o kadar korkutucu olurdu ki oracıkta " Şaka canım, hemen kandın mı aptal, " diye çevirdim lafı ve sen de gülüp, " Hayır hiç inanmamıştım zaten, " derdin.

İnanamazdın.

Ben de inanamıyorum zaten.

Abi

***

" İçmeye geliyorsun değil mi Hana? "

" Öyle bir şey mi dedim ben? " Kaşlarımı çattım.

" Lütfen. Birkaç saat izin alamaz mısın annenden? "

Başımı eğip bacaklarımı havada salladım. " Annem izin verir de abim..."

" Ona ne oluyor ki? Üzgünüm ama buna karışma hakkı yok sen de biliyorsun. "

Yanaklarımı şişirdim ve başımı yana yatırdım. " Bilmiyorum, bilmiyorum."

Mina bıkkınlıkla bir nefes verdi ve başını omzuma koydu. Bebek gibi görünüyordu, gülümsedim.

" Lütfen Hana bir şeyler yap ve gel. Sensiz gitmek istemiyorum. Oradaki origami yiyen kıza çıkma teklifi edeceğim. " Seslice güldüm.

" Kim Jisoo. "

" Hayır origami yiyen kız. " İkimiz de güldük bu sefer. Sonra durdu ve aklına bir fikir gelmiş gibi daha da sokuldu bana heyecanla. " Ya da gidelim ama içmeyelim, öyle izin verirler mi? Söz veriyorum bir damla bile ağzıma sürmeyeceğim. Söz söz söz. "

Yüzüme yaklaşıp nefes alıp vermeden  söz deyip duruyordu. Maalesef bu yeminlerin hiçbir önemi yoktu. Cevabın değişmeyeceğini biliyordum.  " Yah, dur Mina! Sus sus tamam soracağım bağırmasana! "

" Yuppii~ " Ellerini havaya kaldırdı ve gözlerini tek bir çizgi alana kadar kıstı. Bacaklarımızı sarkıtarak oturduğumuz okulun çatısından temkinlice ayağı kalkıp geriledi.

" Hadi gidelim hava soğudu artık. "

" Tamam. " Fevkalade manzarayı yalnızlığa terk edip  arkamı döndüm ve  Mina'yla el ele tavan arasından aşağı indik. Yakalanırsak muhtemelen disiplin cezası yiyecektik ama beş aydır yakalanmıyorduk herhalde yakalanmazdık artık.

Koridorda kimsenin olmadığına emin olarak girilmesi yasak olan eski atölyeden çıktık. Kapıyı geri kilitleyip küçük ama seri adımlarla aşağı indik. Bu anahtarı Mina beş ay önce felsefe öğretmenimizin cebinden düşerken almıştı ve bir daha hiç geri vermemişti.

Koridorda ritmik bir şekilde yürüken kısık sesle sordu sesini kısması önemliydi çünkü öğrenciler hâlâ dersteydi. " Abine ne diyeceksin? "

" Partiye gidebilir miyim diyeceğim? " Başka ne diyebilirdim ki.

Sinirle bana baktı, " Öyle dersen izin vermez ki! "

" Başka ne diyeyim Mina? Ayaklarına mı kapanayım? "

" Evet, evet ayaklarına kapan, yalvar, ağla, bağır, çağır. " Nefes almadan sözcükleri sıraladığında gözlerimi devirdim. Koridorun camından göründüğü kadarıyla karşı binadaki öğrenciler çıkmaya başlamışlardı. Sırt çantamı daha da sıkı kavradım.

" Çıkıyorlar ben gidiyorum. "

" Senin için dua edeceğim. " Dediği şeye karşın gülümseyerek el salldım ve arkamı döndüp çıkışa koştum.

Her zamanki gibi binanın kapısında onu bekledim. Gözlerimle de arada bir çıkışa doğru sürüklenen 3. ve 4. sınıfları süzüyordum. Sınava hazırlanmalarına rağmen partinin büyük çoğunluğu onlardan olacaktı.

Gözlerim aradığı kişiyi bulduğunda heyecanlanmamam münkün değildi. Her bir adım atışında saçları hafifçe hareket edip daha da dağılıyordu. Gözlüklerinin arkasındaki gözleri benimkilerle buluştuğunda dudakları yavaşça gerildi ve bana doğru yürüdü. Karşıma dikildiğine karnıma kıramplar girmişti gözlerimi kaçırıp birkaç adım geriye gittim öğrencilere yol verme maksadıyla (!)

Öleceğim şimdi öleceğim.
Abartma! Her gün oluyor bu alış artık şuna.

" Erken mi çıktınız? "

Yutkundum. Son dersimiz resim olduğu için Mina'yla öteki binanın çatısına  kaçmıştık. Artık sürekli gittiğimiz bir yer haline gelmişti. Hiç de güven vermeyen bakışlarımla başımı art arda salladım. " Hı-hı. "

Yanıma daha da yaklaştı ve böylelikle yanındaki arkadaşlarından ayrılmış oldu onlara kısa bir bakış atıp el salladıktan sonra bana döndü ve yürümeye koyulduk. Bir elini omzuma koydu ve yürümeye devam ederken kulağıma yaklaştı.
Sıcak nefesi boynumdan geçip gitti, irkildim.  Vücudum neredeyse tirtir titreyecekti.

" Şimdiden söyleyeyim partiye gitmek yok. "

Dudaklarımı araladım. Kafamda bir metin haline getirdiğim cümlelerimden hiçbir eser yoktu, diyeceğim her şeyi unutmuştum. Cevap verememezlik ve sıkışmışlık hissi boğazımda bir yumrunun oluşmasına sebep oldu. Ağlayacak gibiydim. Gözlerim yanıyordu. Boğazımda beliren yumru yutkunmama ve konuşmama olanak sağlamıyordu. Sesi onunla savaşamayacak kadar otoriter ve baskıcıydı. Yine de şansımı sonuna kadar denemek istiyordum. Onun sözünden çıkmamak artık benim için azap verici bir şeydi.

" Neden ama? " Çatallı çıkan ağlamaklı sesimle gözlerini bana çevirdiğini hissettim. Ona yalvarmak gibi bir niyetim yoktu ama ağlamama engel olamayacak gibiydim. Hiçbir şeye izin vermiyordu. Ben küçük bir çocuk değilim.

" Ağlıyor musun, cidden mi? " Başım hâlâ eğikti sadece adım atan ayaklarımı görebiliyorken görüş alanıma onun yüzü girdiğinde irkilerek geri çekildim. Ona bakmayarak yürümeye devam ettim ama o hâlâ yakınlaşmaya çalışıyordu.

" Yaklaşma bana, önden git hatta. " Güçsüz kollarımla onu itmeye çalıştım. Ona baktığımda umursamazca önüne bakıyordu. Gerçek bir pislikti.

" Sen gideceksin ama değil mi. " Sinirle bağırdım arkasından.

Arkasını dönüp havaya kaldırdığı kaşlarıyla bana baktı elleri cebindeydi. " Cidden yolun ortasında bunun için mi tartışacaksın? "

" Sen niye gidiyorsun da ben gidemiyorum? " Gözlerim gittikçe daha doluyordu. Öfke dolu sesimle ona bakıyordum.

" Ben büyüğüm orası sana uygun bir yer değil. "

" İki yaş var aramızda! "

" İki yaş iki yaştır. " Ciddi yüz ifadesiyle bana doğru yaklaştı ve kolumu tuttu. Sesi yüzüme tokat gibi çarptı.

" Ve sakın bana bir daha sesini yükseltme Hana. "

Sertçe kolumu bırakıp arkasına bakmadan ilerlemeye başladı. Benim ise gözyaşlarım çoktan yeri boylamıştı bile. Kollarımla gözyaşlarımı sildim küçük bir çocuk gibi.

Niye bana bu kadar kötü davranmak zorunda?

Kalbimi o kadar kırıyorsun ki nefes aldığımda iğneler batıyor göğüsüme. Ben seni üzgün görmeye dayanamzdım ama sen beni her zaman kırıyorsun kalbimi delik deşik ediyorsun. Beni hiç sevmiyorsun.

Keşke ben de seni sevmesem Taehyung.

________________

CLASSIC LOVE || BTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin