"Beni oraya gönderemezsin!" Sinirle soludu genç adam.
"Gideceksin! Artık okulunu orda okuyacaksın!" Adam bastıra bastıra konuştu. İkisi de korkunçtu. Bakışları fazla cüretkar ve asabiydi. Genç olanın huylarını ondan aldığı çok belliydi.
"Beni gönderemezsin! Tüm hayatım, ailem, arkadaşlarım burda! Benim bir düzenim var baba!"
"Burası artık senin için güvenli değil! Bu gece Sokovia'dan gidiyorsun Helmut Zemo!"
"Senden nefret ediyorum!"
..........
"Bucky! Okula yeni biri gelmiş duydun mu!?"
Başımı kaldırıp Steve'e baktım. "Kim?"
"Bilmiyorum. Ama kendisi bir kraliyet soyundan geliyormuş, okulun kızlarından duydum."
Başımı salladım. "Gelsin. Bana ne?" Başımı sıraya gömdüm. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Kendi başıma iyiydim. Kendi sorunlarımla, dertlerimle iyiydim.
Gözlerimi kapatıp uyumaya hazırlanırken Steve'in sesiyle gözlerimi geri açtım. "Ne var yine?"
"Bizim sınıfa gelecek. Tek boş yer senin yanın. Onunla anlaşabilecek misin?"
Gözlerimi irice açtım. "Steve... Lütfen bu ders yanımda otur. Lütfen."
Mahçup bakan gözleriyle yutkundum. "Bucky, ben Tony ile oturuyorum. Eğer yanından kalkarsam onun yanına oturur. Sonra ben nasıl Tony'nin yanına döneceğim?"
"Steve..." Yalvaran bir ses tonuyla konuştum. "Lütfen... Her kimse onunla oturamam, biliyorsun. Steve lütfen..."
"Bucky, Tony'yi biliyorsun... Onun krizleri var ve... Yanında olmalıyım."
Benimde var... Gözlerimi kapatıp başımı salladım. "Tamam. Ben bir şekilde halledeceğim." Gözlerimi sınıfta gezdirdim. Kim arkadaşlarını bırakıp benimle otururduki? Kimse...
Omzumda hissettiğim elle gözlerimi Steve'e çevirdim.
"Bunu al. Sana güç verir."
Uzattığı armayı alıp avucuma hapsettim. Umarım verirdi... "Tamam, sen Tony'nin yanına geç hadi. Gerilmeye başladı bile."
Endişeyle oturduğu yerden kalkıp Tony'nin yanına geçmesiyle yutkundum. Belki bencillikti ama...keşke benimle de böyle ilgilenseydi. Avucumu sıkarken önüme döndüm ve gerginlikle beklemeye başladım.
Bir süre sonra herkesin toplanmasıyla öğretmenin geldiğini anlarken gözlerimi masadan hiç kaldırmadım. İstemiyordum. Yanımda kimseyi istemiyordum. Lütfen oturmasın. Lütfen...
"Barnes."
Gözlerimi kaldırmadan konuştum. "Efendim?"
"Sıra arkadaşınla tanış. Bundan sonra seninle oturacak."
Gözlerimi sertçe kapatıp açtım ve gözlerimi önce öğretmene değdirip sonra yanındakine baktım. Gördüğüm yüzle gözlerimi kırpıştırdım. Bir insanın yüzü ancak bu kadar pürüzsüz olabilirdi sanırım.
Küçük ama yüzüne tam oturan gözleriyle, hafif basık burnuyla, büyük ama ince olması dolayısıyla küçük gözüken dudaklarıyla, dudaklarının kenarındaki kıvrımlarıyla ve nazikçe gülümsediği için ortaya çıkan gamzeleriyle mükemmel görünüyordu...Ve bana bir yerden tanıdık geliyordu. Yutkundum.
Yine de tüm bunlar gerilmeme engel değildi. Hafifçe gülümsedim ama bu bile zorlamaydı. "James... James Buchanan Barnes. Ama herkes bana Bucky der." Titreyen ellerimle çantamı alıp ona yer açtım.
Herkes bana Bucky der... Herkes değil bana Steve, Bucky derdi. Çünkü bir tek onunla konuşurdum.
"Helmut Zemo."
Duyduğum boğuk, hafif kalın ve aksanlı sesle saniyelik olarak tekrar yutkundum. Yaklaşan ayak sesleri ve yüzle sadece ellerim değil bedenim de titremeye başlamıştı. Aldığım nefesler yetmiyordu sanki.
Yanıma oturmasıyla avucuma hapsettiğim armayı daha fazla sıktım. Bayılacak gibi hissediyordum.
"İyi misin?"
Bakışlarımı yavaşça ona çevirdim. Gözlerinde endişe vardı. Artık nasıl bakıyorsam bunu hiç gizlemiyordu. "İyi-iyiyim."
"Öyle durmuyorsun ama. Şakakların terlemiş."
"İyiyi-"
Zemo'dan devamke agalar;
Omzuma doğru düşen bedenle gözlerim irileşirken hızla bedenini tuttum. "James." Yavaşça yanaklarına vururken yüzüne baktım. İstemsizce gülümserken bunun garip kaçacağını bildiğim için hızla öğretmene döndüm. "Hocam revire götüreyim."
"Gerek yok evladım, arada vurur ona öyle."
Kaşlarım hafifçe çatılırken sinirle adama baktım. "Revire gidiyoruz."
Adamın söylemlerini dinlemeden çocuğu kucaklayıp sınıftan çıktım. Revire giderken yüzüne tekrar baktım. Kaşlarım iyice çatılırken gözlerimi çevirip koridorda ilerlemeye devam ettim.
Sonunda revire gelince içeri girip James'ı yatırdım ve doktora döndüm. "Bedeni titremeye başladı. Sonra da bayıldı."
James'ın yanı başına oturup doktorun serum takışını izledim. İşi bitince konuştum. "Çıkarsanız sevinirim."
Doktorun çıkmasıyla James'a döndüm. Belki bir ihtimal kafasını vurmuştur diye elimle kafasının her yerini inceledim. Bir şey olmamasıyla geri çekilip tekrar yüzüne baktım.
Hafifçe gülümsedim. Yüzüne yaklaşıp iyice inceledim. "Sen çok güzelmişsin..." Yanağını yavaşça okşadım. "Fotoğraflarda böyle gözükmüyordun James. Eğer sen burda olmasaydın buraya asla gelmezdim. Asla." Biraz daha yaklaşıp dudaklarımı hafifçe dudaklarına bastırdım.
Gözlerim anında kapanırken bununla gelen hisse odaklandım. Çok hızlı atıyordu kalbim. Sanki James'a gitmek istiyordu. Onun kalbi olmak istiyordu.
Hâlâ titreyen bedeniyle rahatlamanı için yanına girip bedenini sardım. Ne kadar inkar etse de onu rahatlatan şey güven veren bir sıcaklıktı. Yavaşça saçlarını okşamaya başladım.
Birkaç saat sonra kıpırdanıp gözlerini aralamasıyla gülümsedim. "James..."
"Helmie..."
Gözlerimi kırpıştırdım. Ne yani, beni unutmamış mıydı?
Büyükçe gülümsedim. Biz küçükken tanışmıştık. Daha doğrusu Bucky Sokovia'dan taşınırken... Beş yaşındaydık ve onu öpmüştüm. Çocukluk aklıydı diyebilirsiniz ama bu öpücük benim hayatıma yön vermişti. Yön vermekle kalmamış merkezi olmuştu.
"Jamie..."
Yavaşça gözlerini açmasıyla gülümseyerek ona baktım.
"Sensin... Geldin. Helmie... Geldin. Sözünü tuttun..."
Hafifçe dikleşmesiyle gülümseyerek ona baktım. "Geldim..." Elimi uzatıp yanağını okşadım. "Ve sen de hatırladın..."
"Hiç unutmadım ki... Az önce yanıma yabancı biri oturacağı için stresliydim. Bu yüzden ilk bakışta hatırlayamadım..."
Gülümseyip yüzüne yaklaştım. "Sorun değil bebeğim... Hatırladın ya, o yeter."
"Helmie... Beni tekrar öpsene."
Dudaklarımı dudaklarına bastırıp elimi beline yerleştirdim. Onu onca senenin getirdiği hasretle, özlemle, onu bulmanın sevinci ve mutluluğuyla ama en çok da yıllar boyunca içimde büyüttüğüm sevgim ve aşkımla nefesim kesilinceye kadar öptüm.
Ben hafif geri çekilince anında bana sarılmasıyla gülümseyip bedenini sardım. "Seni seviyorum Jamie."
Sarılışını sıkılaştırınca gülümsedim. "Çok seviyorum."
"Ben de seni Helmie... Çok seviyorum."
Paslanmışım aga. Bu kadar gelebildi. Artık çerezlik mi dersiniz bölüm mü dersiniz bilemem. Yazdım işte bir şeyler. Çokça öpüldünüüüüüüzzzzz. <333333333333