Bağ kopuşu

189 11 5
                                    

Gülümseyerek şirketten içeri girdi Steve. Çok zor zamanlar yaşanmıştı ama her şey geride kalmıştı. Arkasını dönüp baktığında pişman olduğu hiçbir şey yoktu. Mutluydu. Çocuklarıyla beraber ve elbette eşiyle beraber...

Tony, biricik aşkı...onunla 23 yaşında tanışmıştı. Tony 19 yaşındaydı... Bucky onu bir yere sürüklemişti. Stone's Bar... Onu gördüğünde büyülenmişti. Dans edişi, belinin kıvrılışı, saçlarının her hareketinde yüzüne dağılışı ve hayat bulduğu o kahve gözleri...Tony'nin her bir detayına aşıktı Steve. Duygularına aşıktı. Acısına, mutluluğuna, üzüntüsüne, neşesine ve sayamadığı bir çok duygusuna... Steve sokakta yaşayan, tüm hayatı yalan olan birisiydi. Annesi onu terk etmişti, babası onu bırakmıştı... Hayatındaki tek gerçeği Tony ve çocuklarıydı.

Lily...biricik tutastesi, onunla tüm tabularını yıkmıştı. Baba olmuştu. Onu o kadar çok seviyordu ki...anlatamazdı. Yaşadığı çoğu duygularını ona borçluydu.

Curtis...küçük titanı, hayatı boyunca sahip olduğu en değerli varlıklardan biriydi. Ona olan sevgisini asla anlatamazdı.

Peter ve Harley...örümcek ve sarı civciv, onlar hayatlarına neşe katan çocuklarıydı. Peter Tony'ye Harley ise Steve'e çekmişti.

Morgan...morguna, Steve'in kulaklarını tırmalayan sesiyle her zaman evin sesi olmuştu. Çok zorlu bir süreçti onun varlığı ama tüm bu zorlukları bile seviyordu.

Ve Mary... Onu...düşünceleri bile tasvip edemiyordu. O kadar özel bir kızdı ki ve o kadar neşe doluydu ki... Steve ona her seferinde hayran kalıyordu.

Ve evin diğer tüm üyeleri...Ama en çok Anthony ve Dark... Steve ikisine de büyük bir minnet borçluydu.

Tüm bu düşüncelerinin arasında odasına çıkmış ve çoktan koltuğuna oturmuştu. Bugün bir toplantısı vardı ve toplantıdan beş dakika önce de sevgilisi, eşi gelecekti. Bugün biraz başı dönüyordu ama genel itibariyle iyiydi. Nasılsa serum çözer diyerek fazla umursamıyordu. Ama bir anda bastıran mide bulantısıyla hızla ayağa kalktı ve lavaboya giderek klozete eğildi. Öğürürken klozetin kenarını tuttu. Gözleri hızla yaşardığı için bulanık görüyordu ama kustuğu her neyse başını iyice döndürmüştü.

Biraz daha kendine gelince dikleşti ve gözlerini sildi. Klozete baktığında kırmızı sıvıyı gördü. Biraz duraksarken bu da geçti diyerek lavabodan çıktı. Daha önce olmuştu. Ve doktor kusmasının daha doğru olduğunu söylemişti. Midesi tekrar bulanırken geri lavaboya dönmek istese de gözlerinin kararmasıyla yere düşmüştü. Olduğu yere hızla kusarken kendini sürüklemeye çalıştı. Karşıya doğru gitmeye çalışıyordu. Eğer kapıyı açabilirse...biri ona yardım edebilirdi.

Kanı kusmaya devam ederken bilincinin kapanmasına ramak kalmıştı. Son bir gayretten sonra ise bedeni odanın ortasında öylece duruyordu. Bilinci kapanmıştı. Gelen kansa ağzında birikiyordu.

Tony şirkete geldiğinde reaktörüne iki kez dokundu ve zırhını kapattı. İçeri girip hızla sevgilisinin odasına ilerledi. Onu özlemişti. Odasına geldiğinde hızla kapıyı açtı-"Steve!" Hızla yanına gidip yere çöktü. Başını yana çevirip ağzındaki kanların akmasını sağladı. Elleri titriyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Her konuda çalışan zihni şu an kendisine ihanet etmişti. Zırhını hızla aktive edip Steve'i kucağına aldı. "Steve dayan. Yalvarırım dayan. Yetiştireceğim seni. Lütfen bırakma bizi. Steve lütfen..."

Tüm yalvarmalarına rağmen onun başının sağa doğru düştüğünü görünce gözlerinden yaşlar da aynı hızda düşmeye başlamıştı. "Steve hayır! Dayan! Beni bırakamazsın Steve lütfen!"

Hastanenin bahçesine indiğinde hızla dizlerinin üstüne çöktü. Jarvis zırhı bedeninden çekerken Steve'i yere yatırdı. "Yardım edin! Doktor çağırın! Lütfen yardım edin..."

Eşinin beyaz tenine baktı. Şimdi soluk beyazdı o ten. Elini ağzına götürüp hıçkırıkken son kez yardım diledi. "Yardım edin..." Eli saçlarına giderken yavaşça okşadı. "Steve..." Kanlı dudaklarına bir öpücük kondurup fısıldadı. "Bana söz verdin Steve..." Hıçkırarak ağlarken başını onun göğsüne gömdü. "Steve söz verdin!" Acıyla bağırırken üstündeki ceketi sıktı. "Gidemezsin..."

Daha sonra ne olduğunu anlamamıştı. Bir anda ayrılmıştı bedeni sevdiği adamdan. Her şey bir anda gerçekleşirken duydu o uğursuz kelimeyi. "Üzgünüz Bay Stark...Kaybettik."

Acı dolu bir feryat dökülürken dudaklarının arasından dizlerinin üstüne düşmüştü. Tek istediği ölmekti. Elleri saçlarına giderken hızla çekiştirdi. Çığlık atarken kafasına vurmaya başladı. Ne yapacaktı onsuz...

Doktor hızla ona sakinleştirici iğne yaparken çok geçmeden diğerlerine haber gitmişti. Pepper hastaneye koşarken diğerleri evdekilerle ilgileniyordu.

Ve işte o an...Steve'in tıpkı kendi teni gibi bembeyaz tabuta koyulup kiliseye götürüldüğü o an... Tony o ana kadar o kadar sakindi ki... Ama o an... yanakları hızla ıslanırken tabutun peşinden koştu. "Steve gitme! Beni de al yanına lütfen Steve gitme! Beni sensiz bırakma yalvarırım! Amore!" Bedeni hızla tutulurken çırpındı onca kalabalığın arasında. "Bırakın beni! Amore lütfen! Bırakın!"

Lily hızla babasının yanına gidip ona sarıldı. "Baba..." Titrek bir sesle konuşarak yüzündeki yaşları sildi. "Baba lütfen..." Lily belki de en çok Tony'yi severdi. Ama Steve...diğer babası...hıçkırarak ağlarken babasına daha sıkı sarıldı ve yüzünü boynuna gömdü.

Tony ise hâlâ çaresizce çırpınıyordu. "Bırakın beni..."

Curtis...dengesini kaybedecek gibiydi. O kadar kötü durumdaydı ki sanki bir ölüden farksızdı. İçinde bir sürü bina yıkılırken dışından öylece duruyordu. Gözlerini kapattı. Kalabalık dağılsın ve babasıyla baş başa kalsın istiyordu.

Harley ve Peter köşede birbirlerine sarılmış ağlıyorlardı. Morgan ablasının yanına gitmiş ve o da babasına sarılmıştı. Babalarını durdurmaya çalışıyorlardı.

Ve hiç şüphesiz ki en çok üzüleni Mary... Dünyası yıkılmıştı. Enkaz gibiydi. Tüm insanların en gerisinde duruyordu. Gözleri her şeyi görüyor ama bir o kadar da görmüyordu. Dayanağı gitmişti. Babası...gitmişti. Delirdiğini hissediyordu. Kafasında bir sürü ses vardı. Yanağına bir yaş düşerken öylece bekliyordu. Ne hissedeceğini bilmiyordu. Her şeyini birine bağlamıştı ve o...o biri yoktu. Yanağına bir yaş daha düşerken hıçkırdı. Ruhu çekiliyordu sanki. Giden tabutla beraber sürükleniyordu. "Gitme..." Sessizce döküldü bu kelime dudaklarından. Canı hiç olmadığı kadar yanıyordu. "Gitme..." Yavaşça yürüdü tabutun arkasından. "Gitme..Gitme. Gitme gitme gitme gitme! Baba!" Koşmaya başladı. Elini uzattı. Sanki tabuta dokunabilse gitmeyecekti babası.

Tabuta doğru gitmek için debelenen Tony ise duyduğu sesle durdu. Gözlerini çevirdi sese doğru. Kızına baktı. Baktı...baktı...baktı...Steve'i görür gibi oldu. Rahatladığını gören Lily ve Morgan geri çekilirken babasının baktığı yöne doğru baktı. Mary...o bu evde Steve'e en çok benzeyen kişiydi.

Baba ve kız göz göze geldi. İkisi de ölü gibiydi...ikisi de can çekişiyordu ama...Yavaşça adım attı kızına Tony. Bir adım iki adım üç adım derken...elini uzattı ve beyaz tene dokundu. Masmavi gözlere baktı. İçinde barındırdığı yeşilliklere baktı. Diğer eliyle saçlarına dokundu. O sapsarı saçlara...her şeyiyle Steve'di Mary. Tony titreyen elleriyle sarıldı kızına. Kokusunu içine çekti. Bergamot...tanrım...kokuları bile aynıydı. Steve gitmişti ama kendinden bir parça bırakmıştı geride. Ona bakması gerekiyordu. Onu büyütmesi gerekiyordu. Bir Steve daha kazandırmalıydı...

Yavaşça sevdi saçlarını kızının. Canını yakmadan...kendi çığlıklarını içine gömmüş sessizce ağlarken kızının sesli ağlayışını ve çığlıklarını dinliyordu. Yavaşça fısıldadı kulağına.

"Geçecek..."



**Batırmış olabilirim ama yine de güzel oldu gibi. Desteği olan herkese teşekkür ederim. Son bölüm bu bölümdü.**

One Shots/stonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin