"Aşkıma yenik düşüp ona yol gösterirsem yolun sonundaki aşkımın ateşinden yanan kuyuya düşecek olan bendim. Cayır cayır yanacak, yok olacaktım. O ateş söndüğünde bile küllerim rüzgara karışacak ve bulunamayacaktım. Herkesin ateşinde yanıp kendimi toparlayabilecek güce sahipti bedenim ancak içimdeki aşkın ateşi karşısında kılımı kıpırdatacak gücü kendimde bulamazdım. Çünkü bu ateş onun için yanıyordu.
Ve ben o ateşe düşmemeliydim. Günün sonunda yanan ben olmamalıydım."
Daha ne kadar beni izleyecekti?
Ne kadar daha büyük bir dikkatle bana bakmaya devam edecekti? Dikkatimin daha ne kadar dağılması lazımdı? Kaç tane daha tabak kırmalıydım? 2? 5? 10? İşten kovulacak kadar?
"Çareyi sende ona bakmakta mı buldun?" diyerek yanıma gelen Doğukan ile ödüm koparak bakışlarımı Mert'ten çevirdim.
"İnan bilmiyorum Doğukan. Benim işim bitene kadar evinde de bekleyebilirdi. Neden burada? Madem burada neden bana bakıp duruyor? Dikkatimi daha fazla dağıtmaya devam ederse daha fazla tabak çanak kıracağım ve buradan kovulacağım. Bu sefer de benim ne kadar beceriksiz biri olduğumu düşünecek ve 'Ben bu kızdan mı tavsiye istiyorum gerçekten?' diyerek benimle konuşmayı kesecek. Bende aşkımdan geberece-"
"Ezgi, Ezgi, Ezgi! Sakin ol, yavaş. Yine kontrolü kaçırdın. Sakin ol, frenle biraz." dediğinde nefes alıp sakinleşmeyi bekledim.
Bowling dönüşü direkt kafeye geçmiştim ve ben işe geldikten yaklaşık 20 dakika sonra kafeye pek sevgili platoniğim Mert gelmişti. Üstelik geldiğinden beri beni izliyordu ve beni izlediğini hissetmek aşırı konsantrasyonumu bozuyordu. Başta beni izlemediğini sadece kafamda kurduğumu düşünsem de geçtiğimiz saatler içerisinde Doğukan'ın yanıma gelip "Mert neden sana bakıp duruyor?" demesiyle kafamda kurmadığımı anlamıştım. Beni izlediği düşüncesi o kadar dikkatimi dağıtmıştı ki siparişlerden birini yere düşürmüş ve bir tabak kırmıştım bile.
"Sakin misin?" diyen Doğukan'a bakmadan başımı salladım.
"Bak bunlar Mert'in siparişleri. Hadi git sen götür ve gittiğinde de bakışlarının seni huzursuz ettiğini söyle. Sonuçta rahatsız hissettiğini söylemediğin sürece Mert'in bunu fark etmesi biraz zor, değil mi?" deyip siparişlerin olduğu tepsiyi elime tutuşturdu ve sırtımdan itekleyerek resmen beni siparişi götürmeye mecbur etti.
Başımı dik tutup boğazımı temizledim Mert'in olduğu masaya doğru ilerledim.
"Siparişin..." diyerek masaya bir dilim çilekli pastayı bıraktım ve Mert'e bakmadan bir adım geri çekildim.
"Başka bir isteğin var mı?" dediğimde gözlerimi zaten bana bakmakta olan gözlerine çevirdim. Parlak bakışlarının büyüleyiciliğiyle yutkunurken iç sesim istifimi bozmamam adına telkinlerde bulunmaya çoktan başlamıştı bile.
"Var." deyip başını bana doğru yaklaştırdı. "İş çıkış saatin kaç?" dediğinde kolumdaki saatime baktım ve yanıtladım.
"Henüz 2 saat var. Bence zaten yeterince bekledin, daha fazla bekleme ve evine git. Pazartesi zaten okulda konuşacağız." dediğimde olumsuz anlamda başını salladı.
"Olmaz, pazartesi günü yeni not ve elmalar çoktan gelmiş olacak. Onlar gelmeden bu not hakkında konuşmalıyız." dedi. Sabır çekercesine nefes alıp hızla bıraktım. O kadar şiddetli bir nefesti ki göğüs kafesim kalkıp inmişti.
"Yani 2 saat daha bekleyecek misin?" dediğimde başını sallayarak onayladı.
"Tamam, o zaman. Sen bilirsin, bekle. Ama lütfen bana bakıp durma, bir iki tabak daha kırıp kovulmak istemiyorum." dediğimde omuzları hafifçe sallanarak güldü ve ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMA TADINDA DÜŞLER
Teen FictionArtık ona çıkan kapılar kapanmak, kapıya koşmaya gücüm tükenmek üzereydi. Arkamda beni destekleyecek herkes toz olup uçmuş, tek başıma mücadele etmek durumunda bırakmıştı. Endişe ve korku kokan gözyaşlarım, kesilen nefeslerim ve tir tir titreyen bed...