"Her bir hücremizin kontrolünden beynimiz sorumludur, bütün bir bedende ne yaşanırsa yaşansın günün sonunda her şey beyinde biter. Peki, hiç mi duygularımızın esiri olmayız? Hiç mi duygularımızın kontrolünde hareket etmeyiz? O duygular bizi hataya sürüklemez mi?
Duygulara yenik düşmek, hata yapmak... İnsanlığın mayasında bunlar yok mudur? Hata yapmayan bir insan görmek mümkün müdür eğer değilse ben insan değil miyim?"Sabah güçlükle birbirine yapışan göz kapaklarımı araladığımda boğazımdaki kurulukla yüzümü buruşturdum. Yüzümü bile yıkamadan direkt mutfağa su içmeye gittiğimde mutfaktaki duvar saatinden çoktan dersimi kaçırdığımı fark ettim. Ne tesadüf ki zaten günlerdir okula gidecek gücü kendimde bulamıyordum.
Bardağa doldurduğum suyumu hızla yudumladıktan sonra ağır adımlarla odama geri gittim.
Mert'le ayrılalı üç gün olmuştu ve üç gündür evden dışarı bile çıkmamıştım. Üç gündür sadece evin bir köşesine pusup ağlıyor, Mert'le ve arkadaşlarımla olan fotoğraflarıma bakıp iyice hüzünleniyor ve bir umut onlardan bir mesaj bekliyordum.
Boşa bir umuttu, farkındaydım. Ama yine de beklemeye devam ediyordum. Mert'e yazacak yüzüm yoktu, Mert'le ayrıldıktan hemen sonra arkadaşlarımın da beni bırakması çok ağır gelmişti bu yüzden onlara da mesaj atmaya elim gitmiyordu. Okula gidip insan içine karışmaksa diğer her şeyden daha güç geliyordu. Onlara mesaj atmaya bile cesaret edemiyorken yüz yüze gelmek benim için korkutucu bir ihtimaldi.
Saatlerce odamın her bir köşesinde yatıp kalktıktan sonra akşama doğru salona geçtim. Salondaki geniş koltuğa oturup camdan dışarıyı izledim. Ara sıra camı açıp kapatıp hava da alıyordum. Nisan ayını yarıladığımızdan dolayı artık akşamları bile hava güzeldi, üşütmüyordu. Gözlerimi kapatıp dışarıdan gelen havayı hissetmek beni bir nebze olsun rahatlatıyordu.
Saatler sonra kapıdan gelen anahtar tıkırtılarıyla gözlerimi açtım, oturduğum koltuktan doğruldum ve saniyeler içinde görüş alanıma giren yüzle içim tekrar sızladı.
"Birkaç eşyamı alıp çıkacağım." Dedi Merve. Daha üç gün önce pembe olan saçlarını maviye boyamıştı.
Gözlerimin içine bile bakmadan önümden geçip gitti. Benden bu kadar mı nefret etmişti?
Ayağa kalkıp onun arkasından çekinerek ilerledim. Odasının kapı eşiğinden içeri baktığımda büyükçe bir çantaya eşyalarını tıkıştırdığını gördüm. Cesaretimi toplamaya çalıştım ve dilimin ucuna gelen kelimeleri serbest bıraktım.
"Merve, yapma böyle. En azından eve dön." Dediğimde bana doğru dönmemişti bile. "Benimle konuşmak zorunda değilsin ama en azından beni bu evde tek başıma bırakma." Dediğimde sesim sonlara doğru titremişti.
"Lütfen beni de anla, yapmak zorundaydım." Dediğimde çantasına birkaç parça kıyafet sıkıştırdıktan sonra durdu ve derin bir nefes aldı.
"Bu konuyu defalarca konuşmanın bir anlamı yok çünkü asıl sen benim ne demek istediğimi anlamıyorsun, Ezgi." Dedi dümdüz bir ses tonuyla. Yüzüme bakmadı, uzun bir açıklama yapmadı. Sadece bu cümleyi söyledikten sonra gözlerime bile bakmadan çantasının fermuarını kapatıp hızlı adımlarla evden çıktı.
Kapanan dış kapının sesini duyduğumda günlerdir içimdeki burukluğun saniyeler içinde öfkeye döndüğünü hissettim. "Bıktım artık her şeyden! Nefret ediyorum böyle hayattan!" diye bağırdım öfkem gözyaşlarıma karışırken.
Dakikalar sonra telefonumun bildirim sesi kulaklarıma ilişti. Derin nefeslerle kendimi sakinleştirmeye çalışırken cebimdeki telefonumu çıkarıp gelen bildirimi açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMA TADINDA DÜŞLER
Novela JuvenilArtık ona çıkan kapılar kapanmak, kapıya koşmaya gücüm tükenmek üzereydi. Arkamda beni destekleyecek herkes toz olup uçmuş, tek başıma mücadele etmek durumunda bırakmıştı. Endişe ve korku kokan gözyaşlarım, kesilen nefeslerim ve tir tir titreyen bed...