"Her seferinde sana olan duygularımın en tepeye ulaştığını düşünüyorum ama sen bir şekilde o seviyeyi arttırmayı başarıyorsun."
"Sen her seferinde daha da tepeye çıkarken ben her seferinde daha da dibe batıyorum. Hissettiklerim her geçen gün katlanarak beni batırıyor ve halimden o kadar memnunum ki bu devasa denizin içinden kurtulmak için çırpınmıyorum bile. Senin aşkının içinde boğuluyorum ve bu aşkın içinde boğularak ölmeye bile razıyım."
"Buyurun beyefendi, bugün sipariş ettiğiniz üçüncü pastanız." Deyip Mert'in masasına üçüncü kez getirdiğim çilekli pastayı bıraktım.
"Teşekkür ederim, hanımefendi. Sizin elinizden yediğim her bir pasta daha güzel geliyor, yedikçe yiyesi geliyor insanın." Dedi ve gevşekçe gülümseyip göz kırptı bana Mert. O kadar sevimli görünüyordu ve o kadar güzel gülüyordu ki dayanamayıp etrafımızdaki insanları kontrol ettim ve Mert'e doğru eğilip dudaklarına hızlı bir öpücük kondurdum.
"Öyle bir anlatıyorsun ki sanırsın pastayı ben yaptım." Dedim ve haline gülerek masasındaki boş tabağı alıp yanından gitmeye yeltendim. Ben gitmeye yeltendiğim sırada bileğimden tutup beni tekrar yanına çekti. "Mert! Çalışıyorum, gitmem lazım." Diye fısıldadım uyarırcasına. Geldiğinden beri bunu dördüncü yapışıydı.
"Biliyorum, sevgilim. Ama ne yapayım, dayanamıyorum. Çok özledim seni, ne olur birazcık daha yanımda oyalansan?" deyip yüzüme kedi gibi bakan Mert'e içim giderek baktım. İlişkimiz başlayalı iki haftayı geçmişti ve son bir haftadır içinden resmen bir kedi yavrusu çıkmıştı. "Sen beni cidden öldüreceksin, Mert." Deyip gitmeye çalıştığımda tekrar beni durdurdu ve iyice yanına çekti.
"Tamam, git ama gitmeden önce son bir veda öpücüğü?" dediğinde elimdeki boş tabağı masaya koyup ellerimle yüzümü kapatıp gülerek iç çektim. Sonrasında ellerimi yüzümden çektim ve hızla etrafı kolaçan ettikten sonra dudağına küçük bir öpücük daha kondurdum.
"On beş dakika sonra mesaim bitecek, sanırsın dünyanın öbür ucuna gidiyorum!" diye söylenerek boş tabağı aldım ve mutfağa doğru adımladım.
İlişkimizin ikinci haftası ilk haftasına göre çok daha yoğun geçmişti. Mert o gün okula uğramamış bile olsa her gün beni görmeye gelir olmuştu. Sohbetlerimiz derinleşmeye başlamıştı, artık birbirimizle konuşurken daha rahat olabiliyorduk. Bana ailesinden bile bahsetmişti. Tek çocuk olduğunu ve ailesinin Ankara'da yaşadığını öğrenmiştim. Hatta annesinin benimle tanışmak istediğini bile söylemişti. Son bir haftadır da Didem'den gelecek herhangi bir darbe yok gibi görünüyordu.
İkimizin de keyfi gayet yerindeydi. İlişkimiz güzel bir noktaya gidiyordu ve ikimizde gittiği noktadan çok memnunduk.
"Ezgi, sen çıkabilirsin kızım. Buradaki işler bitti sayılır, ufak tefek işleri ben hallederim." Diyen patronumla düşüncelerimden çıktım ve teşekkür edip üstümü değiştirmeye gittim. Çalıştığım kafenin sahibi tatlı bir kadındı, çoğu zaman kafenin kapanma saatine kadar beklemezdi ama kapanış saatine kadar kaldıysa erken çıkmamıza izin verip kendince bizi ödüllendirirdi.
Önlüğümü çıkartıp dolabımdaki beyaz, prenses kol bluzumu ve gri kumaş pantolonumu üstüme geçirdim. Yanımda getirdiğim küçük makyaj çantamdan allığımı ve rujumu çıkartıp yüzümdeki hafif makyajımı tazeledim. Ardından dağınık atkuyruğumu bozup düzgünce tekrar topladım ve son alarak parfümümü sıkıp eşyalarımı çantama attım. Normal bir vakitte iş çıkışımda bu kadar süslenmeye uğraşmazdım ama bu gün önemli bir gündü. Biraz süslenmemden zarar gelmezdi.
Patronuma selam verip kafeden çıktığımda dışarıda, tam kapının önünde beni bekleyen Mert'in parmaklarına hızla parmaklarımı doladım. Başımın üstüne, saçlarımın arasına küçük bir öpücük kondurduktan sonra yüzünü yüzüme çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMA TADINDA DÜŞLER
Teen FictionArtık ona çıkan kapılar kapanmak, kapıya koşmaya gücüm tükenmek üzereydi. Arkamda beni destekleyecek herkes toz olup uçmuş, tek başıma mücadele etmek durumunda bırakmıştı. Endişe ve korku kokan gözyaşlarım, kesilen nefeslerim ve tir tir titreyen bed...