Önceki bölüm
Aralarında aynı kanı paylaşıyorlardı ve Hong Pinggao, ister istemez Lin Yong'u diğer herkesten daha değerli görüyordu.
.
.
.
Hong Pinggao, daha sonra Chen Simon ve Lin Yong'a planını açıklamıştı.İkisi de oldukça şaşkınlardı. Fakat plan oldukça harikaydı. İşe yaraması da muhtemeldi.
Chen Simon, hızla bu işi halletmek ve adamlarını göndermek için ayrıldı. Lin Yong da babasına derin bir bakış atıp ayrılmıştı.
Hong Pinggao da sonunda odasına dönmüştü. Her şey istediği gibi gitseydi çok iyi olurdu. Fakat bir yerde elbette aksilik çıkacaktı.
Bir süre düşündü..
Bu küçük oyunlarla Chun klanını zayıflatmak bir asır felan sürerdi. Bu yüzden de daha büyük planlara ihtiyaç vardı.
-Risk alacağım!! Evet risk almalıyım.
Hong Pinggao, risk almaktan korkan birisi değildi. Fakat karşısında tek bir düşman yoktu. Bir klan vardı!
-Zehir kullandım. Kandırma taktiğini de kullandım. Üçüncü bir saldırı daha düzenlemeliyim. Güçlerini yavaşça zayıflatacağım. En güçlüleri ejderha yumurtasını almak için ayrılacaktır. Geriye de zayıflar kalacaktır.
-Onları korkutup dışarı çekmeli ve yavaşça avlamalıyım!
Hong Pinggao bir süre daha düşündü. Chun klanı, şu anda doğal ortamlarındaydı. Klanları hem evleri hem de en güçlü savunma kaleleriydi.
Fakat onları evlerinden çıkartırsa, kesinlikle güçleri de zayıflayacaktı.
-Onları evlerinden nasıl çıkartabilirim? Hadi düşün...sen yaparsın...
Hong Pinggao, uzun süre düşündü. Zaman da yavaşça geçmişti...
Akşam olduğunda kapı bir anda açıldı ve Chen Simon odaya girdi.
-Hadi gidelim! Seni harika bir yere götüreceğim! Eh? Neden duvar köşesine sinsin?
Hong Pinggao düşüncelerine o kadar dalmıştı ki...kapı bir anda açılınca hızla korkup geriye çekilmişti.
-Salak mısın Chen?! Ödümü patlattın!
Chen Simon, kafasını yana yatırıp masum bir bakış attı. İyi de o sessizce gelmemişti ki. Ayrıca daha önceden haber vermişti.
-Ben suçsuzum elma. Her neyse, daha ne kadar duracaksın?
Hong Pinggao, derin bir nefes verdi ve yerden kalkıp toparlandı. Yan odalara gidip önce Lin Yong'u daha sonra da Yan Jin'i aldıktan sonra Gui Tao'nun yanına gittiler.
Herkes gidecekti. Dışlayamazlardı. Hele ki Lin Yong gittiğine göre Yan Jin de gitmeliydi. Grup, Gui Tao'yu aldıktan sonra tamamlanmıştı.
Chen Simon, klanın iç bölgelerinde bir yere geldi ve konuştu.
-Bu kapı, buradan bir kaç yüzbin kilometrelik uzaklıkta olan Yükseliş Şehrine gidiyor. Hedefimiz orası.
Yükseliş şehri, aslında Linyu'nun merkez şehirlerinden birisiydi. Fan'dan Lianyu'ya yükselenlerin ilk durakları bu şehirdi. Haliyle de oldukça büyük ve şatafatlı bir şehirdi.
Gui Tao, boynunda asılı olan anahtarı kapıya taktı. Bir "clik" sesiyle kapı açılmıştı. İçeri girdikten sonra kapı arkalarından kapandı ve kilitlendi.
Zamanında bu kapıyı yapmak için çok fazla para harcanmıştı. Bunun gibi bir kaç kapı daha vardı ve hepsinin de çıktığı yer farklıydı.
Bir sürelik ışınlanmanın ardından grup, sonunda varmıştı. Hemen etrafına baktılar. Devasa büyüklükte bir şehirdeydiler. Her yerde aydınlatma lambaları asılmıştı. Çok çeşitli mağazalar, evler ve hanlar vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The devil's test[BL] {TAMAMLANDI}
FantasíaBen neyin içine düştüm?! Şimdi bütün bu sorunlarla tek başıma mı yüzleşeceğim? Benim lanet olası suçum neydi!? Doğru, bir suçum var. O da lanet olası manhwa'yı okumaktı. Siz, siz olun. Asla şiddet içeren kitapları okumayın. Bir gün sizin de başınız...