0.1

105 26 8
                                    

Uyuyabildiğim zamanlarda, kabuslardan dolayı uyandıktan sonra medyum olduğumu falan düşünüyorum. Evet, tam anlamıyla ergenim.

11 yaşımdayken annemin CD koleksiyonunu buldum. Annem bir şeyleri biriktirme konusunda ona benzediğimi söylerdi.

Annemden gizli CD'leri açıp izlemeye başladığımda, annemin bunları günlük olarak kullandığını anladım. İlk videosunu 15 yaşında çekmişti. Annemin kafayı yemiş olduğunu düşünürdüm. Çünkü her videoyu ağlayarak ya da gereksiz kahkahalarla çekerdi. 14 yaşında aşık olduğunu, 18'inde bekaretini kaybettiğini, 19'unda babasının öldüğünü bu sayede öğrenmiştim.

12 yaşımda biriktirdiğim parayla kendime radyo almıştım. Annemin videoda dediğine göre şarkılar insanın gerçek kimliğini çıkarırmış.

Burdayım, yıllar önce kaçar gibi gittiğim şehre geri döndüm. Annemin 2 yıldır sevgilisi vardı ve birkaç ay önce evlendiler. Güzel bir evlilikleri olsun diye ben de arkalarından sürüklendim.

Adamın parası bok gibi. Yani, artık kocaman bir evim ve gereğinden büyük bir odam var. Ne güzel bir haber ama.

''Tatlım! Tabakların olduğu koli seninkileremi karışmış, bakarmısın?!'' diye bağırdı annem.

Annem sürekli eşyaların yerini karıştırırdı. Onun evde bulamadığı şeyleri, hep ben bulurdum. Dolabın yanındaki kolinin üstünde kocaman 'mutfak' yazıyordu.

''Evet, burda!'' dedim.

''Aşağa getirir misin?'' dedi.

Koliyi dikkatlice tutup odadan çıktım. Mutfağa indiğimde her şey neredeyse düzenlenmişti. Koliyi masaya koyup kalçamı tezgaha yasladım.

''Ne çabuk bitirmişsin?'' sesimdeki merak direkt anlaşılıyordu.

''Sağol tatlım. Odan ne durumda?'' diye sordu.

''Kitapları ve aksesuarları yerleştirdim.'' dedim.

''Bugünlük bu kadar yeter. Kıyafetleri ve geriye kalanları yarın okuldan sonra yerleştirirsin.'' dedi.

Yarın okul açılıyordu. Yaz tatilinin son gününü kim taşınırken geçirmek isterdi ki?

Elindeki poşetlerle salona Demirhan girdi. Kendisi üvey babam. Demirhan iyi bir adamdı ama annemle evlendiğini ne zaman düşünsem, babama ihanet etmiş gibi hissediyordum. 6 yaşındayken babamı, mide ve bağırsak kanserinden kaybetmiştik. Babamı severdim. Sürekli sohbet eder ve cuma akşamları talk show izlerdik. Onu özlüyorum.

''Evet hanımlar, çalışma odasını bitirmiş bulunmaktayım.'' diye konuştu Demirhan.

''O zaman yemekleri sen yapıyorsun, değil mi canım?'' dedi annem.

Annem mutluydu. Bunu, gözlerine bakınca bile anlayabilirdiniz. Demirhan poşetleri yere bırakıp anneme sarıldı. ''Seni kıracak değilim ya.'' dedi.

''Ben yemek yemeyeceğim. Şimdiden size afiyet olsun.'' dedim. Odama çıkınca kendimi rahatlamış hissettim. Bu duruma alışmam gerekiyordu. Normalde olsa annem bu duruma tepki gösterirdi. Babamdan geriye kalan tek şey yemeklerde birlikte olmamızdı.

Alarmımı kurup yatağa uzandım. Uyursam yine kabuslar göreceğimi biliyordum ama uyumazsam hastalığımın tetikleneceğini de biliyordum.

Saat 06.15

Yine nefes nefese uyandım. Bu kabuslar beni bitiriyordu. Yıllardır aynı şey. Babamın cesedi ve ikizimin çığlıkları.

Evet, bir ikizim vardı ama kayboldu. Celal cana yakın, yaşına göre olgun ve zeki bir çocuktu. Aynı benim gibi esmer, kahverengi saçlı, çekik ve koyu kahve gözlü, küçük burunlu ve ince dudaklıydı.

Ayrıca omzunun arkasında doğum lekesi vardı. Omzunun arkasına anne karnındayken yumruk attığımı söylerdim hep. O da inanır, uyurken yüzümü boyardı.

Yarım saat sonra okul için hazırlanmam gerekiyordu. Zaman geçirmek adına, odamda bulunan banyoya girip duş aldım.

Devletin okuluna giderken, bir anda koleje geçiş yapmak dumura uğrattı beni. Şimdi hiç sorunum yokmuş gibi, züppe insanların ortamına girecektim. Saçımı kuruttuktan sonra hazırlanmaya başladım. Okul forması beyaz lakos tişört, gri etek ve soğuk olduğu zamanlarda giymek için gri hırkası vardı. Tişörtü eteğimin içine sokup deri ceketimi giydim. Üşümüyordum ama hemen hasta olan bir bünyem vardı. Saçımı salık bıraktım. Makyaj zaten yapmıyordum. Gümüş halka küpelerimi ve ametist kolyemi taktım.

Babam almıştı. Zarar gelmemesi için takmam ama şans getirmesi adına totem yaptım. Demirhan bana araba almayı önerse de annem net bir şekilde kabul etmemişti. Şu an ise otobüste can çekişerek gidiyordum.

Yarım saat sonra okula varabilmiştim. Okul 4 katlı, sıradan bir binaydı. Bahçesi gerçekten kocamandı. Öğrenciler birbirinden pahalı arabalardan inerken, anneme elimde olmadan hakaret ettim.

Törenden sonra sınıfımı öğrenmiş ve tam sınıfa hoca giriyorken yetişmiştim. Gözüme kestirdiğim gri renk saçlı çocuğa doğru ilerledim.

''Yanına oturabilir miyim?'' diye sordum.

''Tabi.'' dedi.

Cam tarafına doğru kayıp bana yer verdi. Bu hafta ful yarım gün olacaktı. Bildiğim kadarıyla, okulun bazı yerlerinde tadilat olacakmış. Eminim bu bilgi anneme de ulaştı.

''Merhaba arkadaşlar. Yeni eğitim döneminiz hayırlı olsun. Ben edebiyat hocanız Ece. Toplam sizinle 10 saat dersimiz var biliyorsunuz ki. Okulumuza yeni gelen var mı?'' dedi hoca.

İstemeye istemeye elimi kaldırdım. Bu durumu hiç hoşuma gitmedi. Herkesin bakışlarının üstümde olması beni geriyordu.

''Tanıyalım seni.'' dedi.

''Hilal ben. Yalova'dan, İstanbul'a yeni taşındık.'' dedim.

''Yalova gerçekten güzel yerdir. Bir keresinde tatile gitmiştim. Tanıştığıma memnun oldum Hilal, oturabilirsin.'' dedi.

Yerime oturunca gerçekten rahatladım. Ece Hoca hayat öykülerinden birini anlatmaya başlarken, yanımdaki çocuk konuştu.
''Okulda ilk tanıştığın kişinin Ece Hoca olması kadar kötü bir durum yok. İstersen ikinci olabilirim?'' Çocuk elini uzatınca konuşmaya devam etti. ''Ben Lami.'' Elini tuttum. ''Buraya hangi rüzgar attı seni Hilal?''

''Yeni bir başlangıç diyelim.'' dedim.

''Yeni olan çok az şey severim. Sana yavşadığımı falan sakın düşünme. İlgi alanım değilsin.'' aynı uyuz gibi konuşuyordu.

''Göz zevkin olamadığım için kusura bakma.'' Lami bu lafıma gülmüştü. 10 dakika gibi bir süre sonra zil çaldı. Telefonum çalınca hiç bakmadan, kim olduğunu anladığım için telefonu sessize aldım. ''Bana okulu gezdirsene Lami.''

''Hay hay.'' dedi.

Sınıftan çıktığımız gibi hem sohbet etmeye hem de gezmeye başladık. Okulda 400 tane öğrenci vardı. Her sınıfta 20 öğrenci varmış. Okulda kütüphane, yemekhane, spor salonu ve kapalı havuz vardı. Okulun sahibi bizimle aynı sınıfta olan, Ceyda'nın babasıydı.

Kütüphaneye girdiğimizde Lami, en uzaktaki kitaplığın yanındaki kapıyı ilerledi.

''Burası neresi?'' tüm merakımla sordum.

''Benim sığınağım.'' dedi. Küçük bir anahtarla kapıyı açtığında, kocaman bir teras gördüm. Manzarası çok güzeldi. Daha fazla beklemeden terasa çıktım.

Merhaba. Yeni kitap ve yeni bir başlangıç. Yaz tatiline girdiğimiz için artık beni burda bol bol görebilirsiniz. Şimdiden eserime verdiğiniz daimi destek için çok teşekkürler.

2. Bölüm yükleniyor...

6 PATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin