0.3

48 19 7
                                    

Merhaba, bazen yukarda gördüğünüz gibi bölümlere fotoğraf koyucağım. Bu fotoğrafların yazısız halini instagram> sinarya00 sayfasında paylaşıyorum, haberiniz olsun...

5 yaşındayken ailemle Balıkesir'e tatile gitmiştik. Her şey çok silik silik ama hatırlıyorum. Çok geçmeden denizden nefret ettiğimi anladım.

İkizim ile annemlerden gizli sigara denemiştik ve az kalsın boğuluyordum. Celal kaybolana kadar gerçekten bir hayat sürüyordum.

Babamın ölümü beni pek etkilememişti ama Celil'in kaybolması beni mahvetmişti.

Hayatım mükemmel falan değildi ama en azından kendimi öldürmeyi düşünmüyordum. Celal şahane bir çocuktu ve gerçekten iyi biriydi. Tanrının hayatıma niye ikizimi soktuğunu anlamadım. Çünkü ban göre o ödüldü.

''Hilal, uğraştığım bir spor dalı var mı?'' dedi Ceyda'nın babası, sayesinde bütün gözler yine üstümdeydi. O aptal çenenizi kapatsanız olmuyor muydu Osman Bey?

''Hayır, şuan bir sporla uğraşmıyorum.'' dedim.

''Küçükken tekvando kursuna giderdi. Kardeşini kaybettikten sonra bıraktı.'' diye katıldı sohbete annem, istemeden elimdeki çatalları tabağa düşürdüm. Annem yıllardır kardeşim hakkında tek bir şey demiyordu.

''Bir çocuğunuz daha mı vardı!'' Eşi kadar bu kadında sinirimi bozmaya başladı.

''Evet, o oğlandı. Kızımın ikizi.''

''Anne olmak ne zor değil mi Gül Hanım?''

''Maalesef, çocuklarım için zamanında çok çalıştım. Yeter ki onlar iyi olsun. Kızım daha küçük yaşta bana destek çıktı.''

Annemin bu kadar rahat bir şekilde konuşmasına çok şaşırdım. İzin isteyip sofradan kalktım.

''Hilal, seninle gelsem sıkıntı olur mu?'' Pekala, süslü kızdan kesinlikle böyle bir soru beklemiyordum. Bakışlarım herkeste tek tek dolaştı.

''Tabi, gelebilirsin.'' dedim, odama çıktığımda süslü kızda arkamdan geliyordu. Kovboy sahnesinden bir eser kalmamıştı.

''Odan güzelmiş.'' dedi.

''Teşekkür ederim.'' Teşekkür mü ederim? Biraz sert ol. O dolabıma ilerleyip kurcalamaya başlarken, ben de radyodan müzik açtım. Emre Aydın- Afilli Yalnızlık çalıyordu. Bir dakika, dolabımdaki kıyafetlere göre mi benimle arkadaş olacaktı?

''Ama sıkıcı.'' Gerçekten o sarı saçlarını yolmayı ne çok istediğimi anlatamam.

''Herkesin zevki kendine. Elbiseden ziyade badileri seviyorum.''

''Demek bir kardeşim vardı. Aranız nasıldı?''

''Bu konuyu açmasak?''

Arkasını dönüp bana baktı. Yüzündeki fondoten fırçasının izlerini görebiliyordum. Yanıma oturdu. '' Ben de en yakın arkadaşımı kaybettim. Öleli birkaç yıl oluyor.'' dedi.

''Başın sağ olsun qma benim kardeşimi ölmedi, kayboldu.'' dedim.

''Ciddi misin? Annen öyle deyince aklıma direkt bu geldi.'' diye konuşunca şaşırtmadı beni.

''Yani, onu en son gördüğümüzde yaşıyordu. Üstünden yıllar geçti.'' Camı komple açtım. Boğulacak gibi hissediyordum. Camın önünde geniş bir taş vardı. Oraya rahatlıkla oturabiliyordunuz. Ben de öyle yaptım. İçerideki müzik sesi kulağıma boğuk bir şekilde geliyordu. Ceyda camda öylece duruyordu.

''Bana yardım edebilir misin?'' dedi prenses. Kaydım ve gelmesi için elimi uzattım. Özgüveni dağın en yüksek yerinde olan kız, buraya otururken tereddüt ediyordu. Yanıma oturunca derin bir nefes verdi. Ceyda'yı anlamak gerçekten çok zor.

''Yüksekten korkuyor musun?''

''Gözlerinin önünde bir intihar etseydi böyle bir soru sormazdın.'' Hadi be! Bazen kendimden nefret ediyorum. Omuzuyla omzuma vurdu. Sanki kırk yıllık dostmuşuz gibi davranıyordu. ''Sorun değil. Artık o kadar etkilemiyor bu durum beni.'' dedi.

''Anlatmak istersen sorun olmaz. Yani, iyi destek çıkarım.'' dedim.

''Boşver, zamanı gelince anlatırım. Okulu sevdin mi?'' diye konuyu değiştirdi.

''Normal, düz okul işte. Sana birini sorabilir miyim?'' Bugün okulda olan şey fazla kafamı kurcaladı.

''Tabi.''

''Kunt diye birini tanıyor musun?''

İsmini söyler söylemez bana o kadar keskin baktı ki, sorduğuma pişman oldum. Bu hiç de hoş bir bakış değil.

''Kimden duydun bu ismi?'' dedi.

''Sınıfta bir kızlar konuşurken duydum.'' dedim, sonuçta Lami sınıftan. O Keskin bakışlardan çok şükür kurtuldum. Bir gün, bu merakım başıma dert olacak diye gerçekten korkuyorum. Derin bir nefes verdim.

''Yakın arkadaşım. Fazla göz önünde ama çok iyidir.'' diye yanıtladı sorumu.

''Göz önünde olduğuna göre ya çok yakışıklı ya da basketbolcu.'' Klasik erkek tipi.

''Aslına bakarsan her ikisi de. Bak ne diyeceğim, yarın Mahir'in evinde bir parti var. Sen de gel.''

''Mahir'i tanımıyorum. Gelirsem ayıp olmaz mı?'' Ayıplıktan ziyade o ortamlar beni geriyordu. Elim ayağım birbirine dolanıyordu. Ceyda mavi gözlerini devirdi.

''Mahir, Hamza, Kunt ve ben çocukluk arkadaşıyız. Onun benim diye bir şey yok aramızda.''

''Peki eve nerede?''

''Numaranı ver, ben sana konum atarım.''

Harika, bir de partimiz eksikti tam oldu. Birbirimizin numarasını verdikten sonra annem odaya geldi ve Ceyda'ların gideceğini söyledi.

Sonunda dört duvar arasında tekrar yalnız kalabilmiştim. Ben içine kapanık, gösterişi sevmeyen ve ota boka utanan biriydim. Ne yapalım? Biz de böyleyiz.

Radyodan çıkan müziğin dinlerken, edebiyata çalışmaya başladım.

1 gün sonra...

Taksiyle parti olan eve doğru ilerliyorum. Şoför fazla para almak istediği için geçtiğimiz yeri 2 defa geçiyordu. Madem zengin üvey bir babam var hakkını verelim o zaman.

Bu elbise beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Ayağımdaki siyah sporlardan gayet memnundum ama. Makyaj olarak ise yaptığım tek şey rimel ve göz kalemi sürmekti. Salık saçlarımla, bu siyah elbise kesinlikle çok güzel duruyor.

Eve girmek için bahçe kapısını tıklatmamın yeterli olacağını söylemişti Ceyda ama kimse açmıyordu.

Bir-iki adım geri çekildim ve telefondan Ceyda'yı aramaya başladığımda, arkamda geldiğimden beri duran aracın kapısı kalçama çarptı ve ben yere düştüm. Tanrım! Rezalet günün rezalet başlangıcı.

Medyadaki kişiler Lami ve Hilal dir.

4. Bölüm yükleniyor...

6 PATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin