Depoyu kilitleyip, düşünceli düşünceli yürürken, yolumu bir motor kesti. Hayatımda ilk defa sinirden morarmış birini gördüm. Hırsla motordan indi kaskını çıkartıp, yere attı ki inanın benim içim parçalandı;
— Kızım sen manyak mısın yoksa tipin mi öyle gösteriyor? Ağzımdan kötü bir laf çıkacak dedin ve metroya girdin. Aradım telefonun kapalı ulaşamadım. Seni bulacağım diye mahalleye ok gibi geldim, geldim ama yoksun, diye söylenmeye başladı.
Mahallenin iki çıkışı vardı. Depoya gitmek için ben her zaman çıktığımdan değil, diğerinden çıkmıştım. Beni o yüzden görememişti demek ki. Ben ağzımı açamadan devam etti;
— Aklım çıktı bir şey oldu diye. Hoş sana bir şey olmaz biliyorum da neyse...
— Hakan sana hala sinirliyim laf sokayım derken dilinden olma, dedim gözlerimden alev çıkartarak.
— Hem suçlusun hem de güçlü. Neredeydin sen?, diye hönkürdü.
— Arkadaşımı gördüm, ayak üstü lafladık oldu mu? Hem sana ne benim nerede olduğumdan, dedim tam ağzını açacaktı ki telefonu çalmaya başladı.
—...
— Tamam komiserim hemen geliyorum, dedi ve telefonu kapatıp bana döndü;
— Bu konuşma burada bitmedi bahçe cadısı. Yarın akşam konuşacağız, dedi ve benim bir şey dememe fırsat vermeden, motorunu gazlayıp, gitti. Motorun arkasından mal mal bakarken, biranda aydınlandım. Aradığım motoru bulmuştum. Sadece hafta sonu onun kullanmaması gerekiyordu o kadar. Sonrası çocuk oyuncağı.
Eve her zamanki yoldan girip, anahtarı almak ve piste gitmek benim çok kolaydı. Tabii bir de hafta sonu için izin ayarlamalıydım. Abimlerle olan yemek vardı, onunda iptal olması gerekiyordu.
Yani beş bilinmeyenli denklem olmuştu benim yarış işi ama mutlaka gitmem gerekiyordu. O çocuğu bulup, konuşmalıydım. Yıllardır bir ipucu için olduğum yerde debelenirken, aradığım ipucu ayağıma gelmişti ve ben bundan vazgeçemeyecek kadar çaresizdim.
Aradığım bahaneler kendiliğinden halloldu desem. Evet yine dört atağım üzerine düşmüştüm.
Hakan o gün apar topar gittikten sonra kendisinden sadece bir mesaj alabilmiştim.
"Önemli bir operasyon var. Abinlerle başka bir zaman tanışmak zorundayız. Senin hesabın hala kapanmadı" cevap olarak
"Önemli değil. Ben sana hesap vermem", yazsam da cevabım gitmedi. Bunun üzerine telefon açtım ama telefonu kapatılıydı.
Mağazaya gidince Reyhan beni hemen kenara çekti.
— Müdürüm ben önümüzdeki hafta mecburen izne ayrılıyorum. Belki de tamamen işi bırakacağım. Evet ani oldu biliyorum ama babam resti çekti. Biz yaza kır düğünü yapacağız, falan dedik fakat nafile. Ya evlenin ya da bu iş biter, dedi çıktı işin içinden. Mahallede bir iki densiz ileri geri konuşmuş. Babam onları susturmuş da yine de içine oturmuş.
Şimdi mecburen işleri hızlandırdık. Ev hazır biliyorsun, şimdi gerisini toparlayacağız. Yılbaşının hemen sonrasında düğünü yapacağız, dedi gözleri nemli.— İşi neden bırakıyorsun?, diye sordum üzülerek.
— Yılmaz'ın annesinin minik bir butiği var. Bizim eve yakın. Onu bana bırakacakmış. Artık emekli olmak istiyormuş. Ben yani seni çok özleyeceğim, dedi bana sarılıp, ağlarken.
— Ben sensiz ne yapacağım şimdi?, dedim ve aklıma hafta sonu yapılacak yarış geldi.
— Reyhan, ben bu hafta sonu izin alsam, idare edebilir misin? Sen gidince ben uzunca bir süre izin kullanamam herhalde, dedim gözyaşlarımı silerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Sevebilir Miyim?
General FictionMerhabalar ben Ebru Durul. Okuyacağınız bu hikaye benimle ve ailemle ilgili. 24 yaşındayım. İstanbul'un kalbur üstü semtinin, ünlü bir giyim mağazasında, müdürüm. Yedi sene önce babamı kaybettiğimden beri aslında kendimi ve onun katilini arıyorum...